‘Tasarımcıyım’ diyemem, haşa!

Güncelleme Tarihi:

‘Tasarımcıyım’ diyemem, haşa
Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 2012 00:00

Gazeteci Ayşe Arman, bağımlısı olduğu Kısmet markası sayesinde tasarım işine soyundu. Markanın yaratıcısı Milka Karaağaçlı ve Arman, bu sürpriz işbirliğinin hikayesini Hello! dergisine anlattı.

Haberin Devamı

AYŞE ARMAN FOTOĞRAFLARI

Tasarımcı olarak işlerin başına geçmek nasıl bir duygu yarattı sizde?    
  
- Ayşe Arman: Dalga mı geçiyorsun? Tasarımcı filan, bunlar iddialı şeyler. Hoşuma giden şeylere “bulaşıyorum” o kadar. “Ben tasarım yarattım, tasarımcıyım!” filan diye ortaya çıkmıyorum. Haşa! Haddimi biliyorum. Milka çok sevdiğim bir kadın. Duruşunu, tarzını, çalışkanlığını, en önemlisi de yeteneğini, yaratıcılığını beğendiğim bir kadın. Üç yıl içinde sıfırdan Kısmet diye bir şey yarattı. Ve onu Amazon’da satılan bir marka haline getirdi. Daha ne olsun? Bence çok sıkı bir başarı. Ben de en iyi müşterilerinden biriydim. Dadanmıştım resmen ona!

Sonra?

- A. Arman: Sonra, tabii ki rahat durmadım, “Milka şu bileziğin üstüne şunu, bu kolyenin üzerine bunu yazsana” demeye başladım. Amacım, o ürünleri daha da kişiselleştirmek, sözcüklerle birleştirmeye çalışmaktı. Mesela bir kolyeme, “Sil ağzının kenarını! Yine gülüşünden cennet akıyor” yazdı. Bundan daha güzel bir dize olabilir mi? Özdemir Asaf’tan. Kelimelerin gücüne, sihirine inanıyorum ben. Baktım, Ömer de bana ne alırsa Milka’dan arkasına bir şeyler yazdırıyor. “Love of all loves” yazdırdı bir keresinde. Bu, üçümüzün uydurduğu sihirli bir cümle... Uğuruna inanıyoruz. Evimizin duvarlarında da cümleler, sözcükler yazıyor. Alya ile de sadece ikimizin bildiği sihirli kelimeler var. Böyle uydurduğumuz yeryüzünde hiç var olmayan sözcükler, sayılar, renkler, dilekler, temenniler... Manyaklık işte! Sonra, formlarını sevdiğim objeler var, bize işaret gibi gelen... Onları Milka’ya götürdüm, “Buna benzer şeyler yapılabilir mi?” dedim. Sonra bir gün, “Baksana, biz ikimiz bir şey yapabilir miyiz?” dedim. Teklif benden geldi. O da “Tamamdır” dedi. Yavaş yavaş bir takım şeyler ortaya çıkmaya başladı. Ama tabii ki Milka’dır benim uçuşan fikirlerimi alıp bir araya getiren, onlardan bir şeyler üreten...

30 YAŞINA KADAR SERSERİ BİR KADINDIM

Hayat bir mucize” demişsiniz...

- A. Arman: Öyle değil mi zaten? Bunu anlamamak, hissetmemek için sersem olmak lazım! Hayat tabii ki bir mucize. Ve Allah’tan devam ediyor. Ama küt diye bitebilir. Her an, her şey olabilir. Ben 30 yaşına kadar serseri bir kadındım. Özgürdüm ama mutlu muydum, onu bile bilmiyorum. Oradan oraya sürükleniyordum. Hayatı gazetede geçen, kendini yaptığı iş dışında bir şeyler tanımlayamayan bir kadın. Fazlaca yalnızdım. Sonra bir mucize oldu, bir adam çıktı karşıma. Onunla bir hayat kurduk. Tamam, her şey havadan gelmiyor, sen de çaba sarfediyorsun. Hayat, bence bizlerin yazdığı bir hikaye. O mucizeyi, bir anlamıyla, biz gerçekleştiriyoruz. “Kahpe kader” bir hayat yaşamamız da mümkün. Bedbaht, mutsuz, enerjisiz... Ben aksi için uğraşıyorum, hayat hikayemi güzel yazmaya çalışıyorum.

Bu enerjinin kaynağı nedir?

- A. Arman: Ne bileyim, hayat! Heyecan... Nefes alıp veriyor olmak... Seviyor, seviliyor olmak... Kendine inanmak... Bir şeyleri oldurma gücünü kendinde bulmak... Cesaret etmek. Milka’yla girdiğimiz iş bile cesaret. Ben bir takım şeylere balıklama atlayabiliyorum. Beceremezsem de “En azından denedim!” diyorum. 35 yaşında anne oldum. O da bir mucize. Bütün anneler bilir, doğum bir mucizedir. Mucizelerin en güzelidir. Sanki normal bir şey gibi algılıyoruz. Değil! İçinden bir canlı çıkıyor. Bence süper acayip!

ALLAH’TAN ÖMER BENİ DİŞİ BULUYOR

Peki ya siz kendinizi nasıl bir kadın olarak tanımlıyorsunuz?

- A. Arman: İnsanın kendini herhangi bir şey olarak tanımlaması hem zor hem aptalca. Gerçeği de yansıtmaz. Başkaları beni, benim gördüğüm gibi algılamıyordur ki. Çok sevdiğim birileri bana “Ne seksisi! Sen Tomboy gibi bir şeysin” demişti mesela. Ölüp bittiğim gay bir adam, “Sen aslında bir travestisin!” demişti, içimdeki erkeğe işaret etmişti. Hayatımdaki en önemli adam Ömer’e gelince, Allah’tan beni dişi ve seksi buluyor. En azından öyle söylüyor! Ama aynı zamanda domestik de buluyor, anaç da buluyor, manyak da buluyor, ruh hastası olarak da değerlendiriyor. Hep söylüyorum, hem korkak, hem cesur, hem aptal hem zekiyim.

Bu koleksiyondaki tasarımları nasıl bir kadının taktığını hayal ederek oluşturdunuz?

- A. Arman: Biziz o kadınlar! Milka ve ben. Yeniliklere açık, meraklı, pozitif, iyi şeyler çağıran, iyiliğe inanan, kendi halinde, komik, eğlenceli, yaşadığı her şeyden etkilenen kadınlar...

Alya’nın ilerde nasıl bir kadın olacağını hayal ediyorsunuz?

- A. Arman: Kendisi olmasını isterim. Kimselere öykünmeden, “biri gibi” olmaya çalışmadan... Alya güçlü bir karakter. Benden daha güçlü. Bu da bazen sinirimi bozuyor. Çok itişip, kakışıyoruz. “12 yaşında evden kaçar!” diyorum. Hayat onun hayatı, kendi seçimleriyle, kendi istediği gibi yaşayacak... Biz anne baba olarak, farkında olarak ya da olmayarak bir şeyler öğretiyoruz ama gerisi ona kalmış...

İlham kaynağınız nerelerde gizli?

- A. Arman: Ooooo! Her şey bana ilham kaynağı. Doğanın kendisi, kitaplar, dergiler, müzik, insanlar, davranış biçimleri, filmler, müzeler, galeriler, sanat, seyahat, Alya, onun komiklikleri, Ömer’le halimiz, birbirimizi sevme biçimimiz...

Haberin Devamı

AMATÖR RUHUMU HİÇ KAYBETMEDİM

Bizlere markanızın hikayesinden bahseder misiniz?

- Milka Karaağaçlı: Takı, mücevher, moda, kendimi bildim bileli hayatımda vardı. 4-5 yaşlarındayken dedemin eve kendi ürettiği bijuterileri getirdiğini ve benim onların içinde kaybolduğumu hatırlıyorum. Üniversite 2. sınıftayken yabancı bir reklam ajansında calışmaya başladım. 13 sene kadar, hiç ara vermeden, işime aşık çalıstım. 2008 Kasım ayında hayatımda yeni bir kapı açıldı ve o kapıdan girdim. Bu işe girmem ilk başta hobi seviyesindeydi. Kısa sürede çok yol katetmeye başlayınca işin şekli değişti. Etrafımdakiler tasarımlarımı beğenip almak istedikçe içimdeki istek büyüdü. Hayata bakışımı, inançlarımı ifade edebileceğim bir alan bulmuştum. İşin inceliklerini öğrendikçe daha da haz duymaya başladım. Kısmet markası doğdu.

Kısmet markasının sırrı nedir?

- M. Karaağaçlı: Her bir ürünü ticari olarak değil tamamen kendim için yapıyormuş gibi tasarlıyorum. Taktığımda ne hissedeceğim, nasıl görüneceğim çok önemli. Bir ortama girdiğimde kendimi ellere, kollara bakarken yakalıyorum ve kendi tasarımımı birinin taktığını görünce inanılmaz heyecanlanıyorum. Bence bu amatör ruh beni hep yeniye motive ediyor ve müşterilerimden duyduğum övgüler, gülen gözler beni besliyor, ileri taşıyor. İyi olmak, çok çalışmak, inanmak işin sırrı.

Haberin Devamı

BAZEN METRESİM BAZEN PERİŞAN EV KADINI

Seksi olmakla anne olmak arasındaki dengeyi tutturabilen dünyadaki nadir kadınlardan birisiniz! Bunun sırrı nerde gizli?

- A. Arman: Her şey, bir “algı” hayatta. Ne güzel, sen beni sevdin! Ondan böyle söylüyorsun. Denge menge yok yani, biz, gerçek halimizse varsak, sahiciysek sorun yok. Şu dünyada başkaları için yaşamamak gerekiyor. Canın ne istiyorsa yapacaksın, elalemin ne dediğini bırakacaksın! Kendini yaşayacaksın! Ben de öyle yapmaya çalışıyorum. Bir denge varsa, olabiliyorsa bu yüzden. Ben bazen sevgilimin seksi sevgilisi ve metresiyim, bazen de domestik ve perişan bir ev kadını ve anneyim. Her role girmek, her şey olmak da çok hoşuma gidiyor. Bu, beni zenginleştiriyor. Umarım birlikte olduğum adam da öyle hissediyordur, şimdilik bir şikayeti yok gibi!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!