Güncelleme Tarihi:
Sabahın erken saatleri…
Uykumuzun en tatlı anları…
O da ne!
Bir şeyler uykumuzla aramıza girmeye çalışıyor.
Nedir onlar?
Çalar saat ya da annemizin / sevgilimizin sesi…
***
Saatse eğer uyandıran:
Bir hışımla susturup gözümüzü açmadan koyuyoruz gelişigüzel. Ya da fırlatıyoruz. Artık saat nereye çarparsa… Kaç parçaya ayrılırsa…
Annemiz / sevgilimiz ise uykumuza kıyan:
“Yaaa tamam” veya “Beş dakika daha” cümlelerini söylerken, anında dalıyoruz tekrar, üstelik bir de arkamızı dönüp, pikemize - yorganımıza daha sıkı sarınarak…
Tüm bunlar biraz daha fazla uyuyabilmek için!
Tamam haklısınız.
Ne tatlı şeydir uyku. Hele yeni dalmışsak ya da o an gerçekten yaşıyormuş gibi bir rüya görüyorsak…
Hele mevsim kışsa…
Ne zor gelir, ne eziyettir o soğukta uykumuzla vedalaşıp, sıcacık yatağımızdan ayrılmak…
***
Şimdi bir de şunu düşünelim.
Uyandıran olmazsa; işe, okula, toplantıya nasıl yetişeceğiz?
Evet uyanınca; sıcak yatağımızdan, uykumuzdan olacağız.
Bir telaş, bir koşturma başlayacak yine.
Evet uyanınca rahatımız bozulacak.
Ancak uyanmazsak her şey bizim bilgimiz ve bilincimiz dışında olup bitecek.
Bu yüzden hadi şimdi hayata uyanma zamanı!
***
Bu hususta uyanmamız gereken bir durum daha var şimdi. Uyanmamız, hatta hemen fırlamamız gereken bir uyanma hali bu!
Hem bu kez uyandıran çalar saat, annemiz ya da sevgilimiz değil.
‘Kimle ya da neyle uyanıyoruz’ diye soruyorsunuz şimdi haklı olarak.
Tarkan’la ‘uyan’ıyoruz!
Neye uyanıyoruz?
Doğaya…
Nasıl uyanacağız peki?
Doğayı korumak amacıyla Doğa Derneği'nin yaptığı çalışmalara destek vermek için Tarkan'ın, yazıp bestelediği, Orhan Gencebay'ın da bağlamasıyla eşlik ettiği 'Uyan' adlı şarkıyla…
Doğanın yok oluşuna dikkat çekmek için pop müziğin güçlü sesi Tarkan, duyarlılığını gösterdi. Ilısu Barajına karşı çıkmak ve antik kent Hasankeyf’in sular altında kalmaması başta olmak üzere doğa ile ilgili çalışmalar konusunda Doğa Derneği ile el ele verdi.
Doğayla ilgili sorunlara insanların dikkatini çekmek ve bu konuda artık hep beraber bir şeyler yapmamız gerektiğinin altını çizmek amacıyla, bu kez aşkın değil doğanın verdiği ilhamla güzel bir şarkı yazdı, besteledi.
Özümüz olan, bağrımızdan kopup gelen türkü formundaki bu şarkıya Orhan Gencebay da bağlamasıyla destek verdi. Yetmedi, bu iki güçlü ve duyarlı isim, şarkının klibinde de birlikte rol aldılar.
Ya biz?
Üzerinde yaşadığımız Dünya’nın yegâne yaşam kaynağımız olduğunu biliyoruz. Peki Dünya ve doğa için biz ne ya da neler yapıyoruz?
Gücümüzü solup giden doğadan alırken... Ölümlü olan bizler; yaşadığımız dünyanın, kucağına sığındığımız tabiat ananın kıymetini ne kadar biliyoruz acaba?
Nükleer santrallerin kurulmasına razı olmamalı, buna boyun eğmemeliyiz. Ülkemizin ciğerleri ormanlarımızın hektar hektar yanmaması için daha dikkatli olmalıyız.
İki milyon yaşındaki Tuz Gölü'nün ölümü karşısında sessiz kalmamalıyız. Hasankeyf yok olurken, başımızı yastığa rahat koyup uyuyamamalıyız.
Ne üzerinde yaşadığımız topraklardan, ne dünyanın bereketinden, ne de insan sıfatından vazgeçmemeliyiz.
İnsanın insanı yok ettiği bir dünyada, vicdanımızı dinlemenin, uyanmanın, harekete geçmenin zamanı gelmedi mi?
Geldi de geçiyor bile!
Hepimize sesleniyor doğa.
Duyan duyuyor!
‘Böyle gelmiş böyle gider’ deyip de aldanmazsak… Her şey mümkün eğer inanırsak…
Koyarsak elimizi kalbimize geç olmadan…
Toprağımız, doğamız, Dünya’mız ebediyen yok olmadan…
Hasankeyf'ten, Tuz Gölü'nden ve Anadolu insanının yüreğinden dünyaya yayılmamız gereken vicdanız her birimiz.
Ki bu vicdanlar; uyandıkça görecek, gördükçe çoğalacak ve amacına ulaşacak.
Ama uyanırsak olacak bu!
Yok eğer uyanmazsak, az kaldı, tabiat ana bizi sonsuza kadar uyutacak!