Güncelleme Tarihi:
Her şey bir tesadüfle başlıyor. ‘Mezar kazıcısı’ olduğunu sonradan öğreneceği bir hastası, Roma dönemine ait bir tıp aleti getiriyor, bunu da diğerleri takip ediyor. Derken, neredeyse bütün ‘mezar kazıcıları’nda yani ‘tarihi eser kaçakçıları’nda Hoca’nın kartvizitini bulan polisler takibe alıyorlar Prof. Yalav’ı, o da ancak durumu açıklayarak kurtarabiliyor yakasını. Böylece, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en zengin tıp aletleri koleksiyonuna doğru da adımlar atılmaya başlanıyor. Elli yıl boyunca bunları toplayan Prof. Yalav, çocuklarına ve torunlarına gösterdiği özeni esirgemediği 800 civarında antik tıp aletine sahip bugün. Kendi ifadesiyle, “Dünyanın en büyük kişisel koleksiyonu bu.” Neler yok ki bunların arasında: İlaç ölçeği ve küret olarak kullanılan kaşıklar, kulak sondaları, cımbız, bistüri/bıçak, dağlama aletleri, merhem sürücüler, bakım setleri ve iğneler ilk göze çarpanlar.
ALETLE ÜÇ BEŞ GÜN
Ancak emekliye ayrılabildikten sonra koleksiyonuyla gerektiği gibi ilgilenebildiğini söyleyen Prof. Yalav, maddi gücü imkân vermediği için pahalı eserleri alamadığını hatırlatıyor biraz da esefle. Ama buna da ilginç bir formül bulunmuş, ‘mezar kazıcıları’nın yüksek fiyat biçtikleri altın ve gümüş eserleri, kendisine yalnızca göstermek için getirdiklerini, “Hocam bu çok pahalı, sen bunu alamazsın, ama al evine götür, üç-beş gün sende kalsın” dediklerini anlatıyor. Eve götürdüğü aletleri inceliyor, bir süre de sevip okşadıktan sonra geri veriyor Prof. Yalav. Peki kendisinden başka tıp aleti biriktiren birisi var mı acaba Misak- Milli sınırları dahilinde? “Hayır” diyor Prof. Yalav, “olsa mutlaka duyardım.”
İDRAR TADIMI
Topladığı aletlerin aynısının veya benzerlerinin hocalarının hocaları tarafından kullanıldığını hatırlatan Prof. Yalav, “Benim hocalarım ise modern aletlere geçti. Bugün artık bunların kullanılması gerektirecek bir durum söz konusu değil. Bu tip aletlerin gelişmiş modelini kullanan cerrahların son nesliyim ben” diyor.
Gelişen teknik imkânların hastayla teması ortadan kaldırdığından yakınan Prof. Kalav, “İnsan sıcaklığının ve tecrübenin sağladığı sonuçları verebilecek bir makine icat edilmedi henüz” diye sürdürüyor sözlerini ve Hipokrat’ın o ünlü sözünü hatırlatıyor: “Bir doktor, gözünün, elinin, kulağının, burnunun, gerekirse dilinin yardımıyla hastalığı teşhis eder. Akciğer kanserini kokusundan tanırım ben, kimin kanser olacağını ağzının kokusundan anlarım. Bugüne kadar üç bin hastayla temasım oldu.”
Prof. Kalav, topladığı eserlerin bir müzede veya tıp fakültesinde sergilenmesinin daha doğru olacağını da vurguluyor bütün açık sözlülüğü ile.
Dr. DeBakey’le Houston’da çalıştı
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Prof. Yalav, 1960’da ABD’ye giderek Pennsylvania Üniversitesi’nde eğitimini sürdürdü. Daha sonra Houston Baylor Tıp Fakültesi’nde Dr. Michael DeBakey ve Denton Cooley ile çalıştı. Türkiye’ye dönünce Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü’nde görev yapan Prof. Yalav, Amerikan Hastanesi’nden emekli oldu. Prof. Yalav’ın antik tıp aletleri koleksiyon kataloğu, VKV Amerikan Hastanesi Yayınları arasında ikinci baskısını yaptı.