Takvim’deki babaanne

Güncelleme Tarihi:

Takvim’deki babaanne
Oluşturulma Tarihi: Mart 08, 2008 00:00

Geçtiğimiz günlerde bir gazete ilanında kullanılan 75-76 yıllık bir fotoğraf, 78 yaşında bir kadının, 3 yaşındayken yaşadığı bir anı, hayatında ilk kez hatırlamasına neden oldu.

Türkiye’nin ilk felsefe mezunu kadınlarından biri olan annesi Nüzhet Fazıl’ı, yıllar sonra gazetede, Atatürk’ün yanındayken çekilmiş bir fotoğrafta gören Ülker Erginsoy, çok heyecanlandı, hemen telefona sarıldı. İlan, Atatürk’ün ölümüne kadar olan Cumhuriyet tarihini anlatan bir takvimle ilgiliydi. Ancak takvimi hazırlayan Perajans’ı aradığında, tarihin yeni bir penceresini açacak ve bu kez onları heyecanlandıracaktı: Ülker Hanım, ünlü piyanist Fazıl Say’ın 1940’lı yıllarda üniversitede okumuş, maden sanatı uzmanı halasıydı. Dolayısıyla fotoğraftaki kadın da Fazıl Say’ın babaannesi...

78 yaşında, sıkı bir Cumhuriyet okuru. Geçenlerde gazetesinde bir ilan gördü. 1932 yılında, Atatürk’ün, etrafında kadınlı erkekli bir grupla çektirdiği bir fotoğraf ve yazılardan oluşuyordu ilan. O yazılarla ilgilenmedi önce; bu fotoğrafı tanıyordu. Aa, Atatürk’ün hemen önünde oturan, annesiydi! Birden, daha önce hiç hatırlamadığı bir anısı geldi gözünün önüne: 3,5 yaşındaydı. O gün, bazı tarihçiler, Atatürk’ün düzenleyeceği 1. Tarih Kongresi’ne katılmak üzere İstanbul Haydarpaşa Garı’ndan Ankara Ekspresi’ne binmişlerdi. O babasının kucağında, yazlık köşk kiraladıkları Feneryolu’nun tren istasyonundaydı. Babası "Bak birazdan anne geçecek" diyordu.

Nitekim, bir tren göründü, istasyonda durmadı ama yavaşladı. Ardından, tam 75 yıl sonra hatırlayacağı şu sahne gerçekleşti: Annesi trenin penceresini açmış, yarı beline kadar sarkarak elini sallıyor ve "Üllkeeeeer" diye sesleniyordu, incecik sesiyle. "Ahh" dedi, "Bu sahneyi ilk kez hatırlıyorum."

Sonra yazıları okumaya başladı heyecanla. Bu bir takvim ilanıydı. Perajans’ın hazırladığı, "modernize edilmiş Saatli Maarif Takvimi" diyebileceğimiz bir çalışmayı tanıtıyordu. O henüz bilmiyordu ama konsepti olan takvimlerdi bunlar; mesela Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe takımları için de yapılmıştı. Günleri, ayları, namaz saatlerini göstermekle birlikte, asıl olarak takvime konu olan kurumun tüm tarihini, 365 günün her birine denk düşen fotoğraf ve olaylarla anlatıyordu. Bu ise Atatürk takviminin ilanıydı.

Altı ay süren bir çalışma sonucu ortaya çıkmış, iki bine yakın fotoğraf taranarak 327’si, tarihlerine uygun yapraklara açıklamalarıyla birlikte yerleştirilmiş ve Atatürk’ün ölümüne kadar bir Cumhuriyet Tarihi yazılmaya çalışılmıştı. Bir çeşit Cumhuriyet tarihinin 365 günü.

İşte o günlerden biri, 8 Temmuz’du. 1932 yılında, Ankara Halkevi’nde Cumhuriyet tarihinin ilk Tarih Kongresi gerçekleştirilmişti. O yıl 27 yaşında, felsefe mezunu, evli, bir çocuk annesi bir tarih öğretmeni olan Nüzhet Fazıl da İstanbul’dan giderek o kongreye katıldığı için, çekilen fotoğraflarda yer almıştı.

75 yıl sonra bu fotoğrafla yeniden karşılaşan Ülker Enginsoy, Perajans’ı aradı. "Bu takvimlerden nasıl alabilirim" diye sordu: "Çünkü Atatürk’ün hemen önünde oturan kadın benim annem. İngiltere’deki çocuklarıma ve torunlarıma göndermek istiyorum." "Tabii, hemen" dediler, "Yalnız merak ettik, anneniz kimdi, siz kimsiniz?"

1920’LERİN ÜNİVERSİTELİ KIZLARI

1904 doğumlu Nüzhet Hanım, üç kız kardeşin en büyüğüdür. Babası bir Osmanlı subayı olduğu için, çocukluğu Taif’te geçer, Şam’da Fransız okuluna gider, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden 1928’de mezun olur. Babası o dönem için oldukça aydın bir erkektir; üç kızının da üniversitede okumasına destek vermiştir. Nüzhet Hanım’ın küçüğü Maide Hanım Tarih, en küçükleri Münife Hanım Türk Edebiyatı mezunudur. Üç kızkardeş de hayatlarını öğretmenlik yaparak geçirir.

Nüzhet Hanım üniversiteyi bitirdiği yıl matematikçi Fazıl Bey’le evlenir. Bir yıl sonra Ülker, ondan altı yıl sonra da Fazıl Say’ın babası Ahmet doğacaktır. Ama bu arada öğretmenliği bırakmaz Nüzhet Hanım; Beyoğlu Kız Lisesi, Vefa Erkek Lisesi, Çapa Kız Öğretmen Okulu, dolaşır durur. Eşi Fazıl Bey de dönemin ünlü matematikçilerindendir. Birçok matematik kitabında imzası vardır. İstanbul Erkek Lisesi’nde uzun yıllar hocalık yapmış, ancak 1952 yılında, henüz 50 yaşındayken, apandist ameliyatı sırasında hayatın kaybetmiştir. Yani Nüzhet Hanım, uzun yıllarını iki çocuklu yalnız bir anne olarak geçirir. "Onu hep çalışmaktan, elindeki fileler dolu bir şekilde gelirken hatırlıyorum. Bize çok düşkün bir anneydi" diye anlatıyor Erginsoy. O zamanlar annesiyle aynı kaderi yaşayacağından habersizdir, çünkü kendisi de eşi, Profesör Cavid Erginsoy’u genç yaşında yitirir.
/images/100/0x0/55ea8083f018fbb8f8842494


Cavid Erginsoy, gençliğinde "Cavid bir işin olmalı/Dikili bir taşın kalmalı" diyen bir nükleer fizikçidir. 1967 yılında, TUBİTAK ödülünü aldıktan çok kısa bir süre sonra, meslektaşı Erdal İnönü’nün evinde kalp krizinden öldüğünde henüz 43 yaşındadır. Evlenmeden önce İstanbul Üniversitesi’nde Sanat Tarihi ve Klasik Arkeoloji eğitimi alan Ülker Hanım, eşinin ölümünden sonra Selçuklu Dönemi Maden Sanatı konusunda doktora yapmak üzere üniversiteye döner. Ardından ODTÜ’nün Arkeoloji Müzesi’nde küratör olarak çalışır. Sonra maden sanatı uzmanı olarak kendini yazı-yayın işlerine verir, sanat tarihi üzerine kitaplar yazar.

1932-2008 FARKLILIĞI

Annesi Nüzhet Hanım, son yıllarını onun yanında geçirir. "Tipik bir öğretmen, ayaklı bir kütüphaneydi. Son zamanlarına kadar beyni zehir gibiydi. Mesela bir gün komşu geldi, söz Viyana’dan açıldı, ben ’Ah biz Viyana’nın ormanlarında şöyle otururduk’ derken, bölgenin adını hatırlayamadım. Kahlenberg miydi, diye sordum. O sıralar 90’lı yaşlarında olan annem, ’Elbette Kahlenberg, Jan Sobieski’nin heykelinin olduğu yer değil mi?’ deyiverdi. Bizi böyle sürekli şaşırtırdı, tarihe Osmanlı ordularını Kahlenberg’de yenilgiye uğratan kişi olarak geçen Sobieski’nin heykelinin nerede olduğunu hatırlayacak kadar" diye anlatıyor Ülker Hanım.

Takvim ilanında annesini yıllar sonra görünce çok duygulanmış, ancak "Lütfen, ben, benim hayatım hiç önemli değil, asıl şunu yazın" diyor: "O fotoğrafa dikkatli bakın, taa 1932 yılında çekilmiş bir fotoğraf. Oradaki kadınların hepsi üniversite mezunu, modern kadınlar, hiçbirinin başı örtülü değil. Bu çok önemli bir nokta."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!