Oluşturulma Tarihi: Ağustos 14, 2005 00:00
O gülüşmeler inandırmıyor ve belli, cumartesi gecesi kesat geçtiği için aslında hüzün taşıyorlar. Tahmin ediyorum ki, akşama başlarken, kendilerine cesaret şırıngalamak için en önce Pasaj civarında birkaç bardak bira içtiler.Üstelik, ne olur ne olmaz, şansımız yaver giderse bari ağzımız sarımsak kokmasın diye taratorlu midye bile yemediler. Zaten daha ucuz ve doyurucu, dürüm arası kokoreç istediler. Ardından da, ‘Bu defa şeytanın ayağını kırıp mutlaka hatun düşüreceğiz’ diyerek, haremlik selamlık olmayan kahveleri, barları, lokalleri birer birer arşınladılar. Fakat, insanın niyetini göz bebeğinden okuyan ve ‘hemşerim, nerelisin’ tavına gelmeyen ızbandut kapıcılar tarafından, yapmacık bir ‘damsız girilmez’ ihtarıyla ve gerektiğinde bilek gücüyle geri çevrildiler. Yahut, kendilerini yine de yabancı hissettikleri daha harcıalem yerlere zar zor kapak atabildiler ama, Beyoğlu’na çıkınca hemen haspalaşıveren ve hiç olmazsa bir gecelik aşklarda ‘sınıf atlamaya’ çalışan ‘kenar mahalle yosmaları’ dahi onlara burun kıvırdı.İKİNCİ katına yerleştiğim ‘Simit Evi’nin alt tezgahında bir çay daha doldurttum.Biliyorum ki, SMS moderniteli aşk mesajları alan ve gönderen biri tesettürlü, biri dekolteli iki genç kız yerimi korumuşlardır. Tekrar yukarı çıktım.Geçen hafta anlatmaya başladığım gibi, işte, ‘Türkiye’nin kalbi’ Taksim - Beyoğlu kavşağında bu çok, çok erken pazar sabahını izliyorum.Aslında izlemiyorum. Daha ötesinde bir şey yapıyorum.Şu az gözlerim ‘Leica’ fotoğraf makinesinin en pürüzsüz bir ‘Leitz’ merceğidir.Ve, hiç durmadan deklanşöre basan beynim hayatın enstantanelerini saptıyor.Kulağım ise profesyonel bir ‘Nagan’ teyp gibiymişcesine, bitişikte oturan genç kızların mahrem sohbetini; gitarlarıyla yerleşen ‘rock’ grubun ciddi tartışmasını; masalarda hızla yenilenen diğer müşterilerin de konuşmalarını, fısıltılarını, gülüşmelerini kaydediyor.*BİRDEN, aşağıda da bir gülüşme duyuldu.Baktım, buraların hanidir ve hanidir müdavimi; daha doğrusu, bir zamanların ‘Cüce Mişon’u gibi demirbaşı olan ve berduşluğundan ziyade egzantrik giyim ve davranış tarzıyla dikkat çeken o pejmürde kadın, pırtıl battaniyeler ve eski gazeteler üzerinde geceyi geçirdiği han kuytusundan sokağa çıkmış.Yaz ışığının cömert erkenliğinden dolayı, daha şimdiden, gündüz iki kuruş dileneceği eşiğe, kaldırıma, kapıya doğru revan olmuş olmalı.Hallerinden varoş lumpenliği akan bir grup delikanlı da birbirlerine, kadının demode tül şapkasını ve yırtılmış mor çoraplarını göstererek onu hafiften alaya alıyor ve gülüşüyorlar.Ama o gülüşmeler inandırmıyor ve belli, cumartesi gecesi kesat geçtiği için aslında hüzün taşıyorlar.*TAHMİN ediyorum ki, akşama başlarken, kendilerine cesaret şırıngalamak için en önce Pasaj civarında birkaç bardak bira içtiler. Hatta belki duble votka bile attırdılar.Üstelik, ne olur ne olmaz, şansımız yaver giderse bari ağzımız sarımsak kokmasın diye taratorlu midye bile yemediler. Zaten daha ucuz ve doyurucu, dürüm arası kokoreç istediler.Ardından da, ‘Bu defa şeytanın ayağını kırıp mutlaka hatun düşüreceğiz’ diyerek, haremlik selamlık olmayan kahveleri, barları, lokalleri birer birer arşınladılar.Fakat, işte yine belli, insanın niyetini göz bebeğinden okuyan ve ‘hemşerim, nerelisin’ tavına gelmeyen ızbandut kapıcılar tarafından, yapmacık bir ‘damsız girilmez’ ihtarıyla ve gerektiğinde bilek gücüyle geri çevrildiler.Yahut, kendilerini yine de yabancı hissettikleri daha harcıalem yerlere zar zor kapak atabildiler ama, Beyoğlu’na çıkınca hemen haspalaşıveren ve hiç olmazsa bir gecelik aşklarda ‘sınıf atlamaya’ çalışan ‘kenar mahalle yosmaları’ dahi onlara burun kıvırdı.*DOLAYISIYLA da, varoş lumpeni gençler ‘arzular gecesi’ni aslında hiç istemedikleri yerlerde noktaladılar.Doyumsuzluklarını, vitrinin soğuk ampulleri altında sanki biraz daha dişe dokunurmuş gibi gözüken, ama havlucu bahşişi kaptıktan sonra hazin sefaleti açıkça ortaya çıkan pörsük memeli orospuların bir o kadar pörsük kasık aralarında gidermek zorunda kaldılar.Ve, bu öfkenin hırsıyla Yüksek Kaldırım’dan Tünel’e tırmanıp tekrar
Galatasaray’a saptıklarında, mutlaka maraza kopartmak azmiyle, hınç ve intikamlarını, giremedikleri veya ‘tavlayamadıkları’ mekánlardan dönenlere láf atarak çıkartmak istediler.*FAKAT çıkartmadılar! Hiç çıkartmadılar.İyi varoşların iyi lumpenleri gelecek cumartesi belki gerçek aşklar bulabilecekleri inancıyla, işte, egzantrik berduşu birbirlerine göstererek çocukça gülüşmekle yetiniyorlar.Şimdi de belki aşağıda bir simit yiyecek ve bir çay içecekler. Sıraselviler’in köşesinde hálá akşamcı müşteri beklemekte olan sarı taksilere ise binmeyecekler.Bira, votka, kokoreç, kahve, meyhane, havlucu ve orospu falan derken işte yevmiye suyunu çekti. Memlekete para yollamak isteyen anneye anlatabilirsen anlat.Dolayısıyla, eli kulağındadır, ilk metro saati gelsin, 4. Levent aktarmasından sonra, uzak gecekondu semtlerine götüren minübüs koltuklarında bitáplık uykusuna dalacaklar.*OYSA oturduğum yerden, tıpkı elektonik reklam panosu gibi, metro çıkışını da ancak teğetlemeden görebiliyorum. Buna karşılık, işte ilk tramvay geldi.Pazar gezgincilerine mi hazırlanıyor nedir, arkasına da yazlık vagon bağlamışlar.Bu vagonla sonsuz defa Kalamış iskelesine ve
Fenerbahçe plajına gitmiş olduğumu hatırlayarak ucuz nostaljiyalara kapılacak değilim ama yine de biliyorum ki, birazdan etraf kalabalıklaştığında, Tarlabaşı’ndan çıkacak yoksul çocuklar tampona ve sahanlığa asılacaklar.O vakit de içimden, bitirim ağzıyla ‘asılmayalım, depoya gider’ láfını yumurtlamak; ‘Geliyor vatman / çekilin yoldan / dan dan dan’ tekerlemesini tutturmak; ve Orhan Veli’nin ‘Nurullah Ata / Drink Galata / Soğan salata’ hicvini bağırmak geçecek.Fakat, daha hálá pazar sabahının en erkenindeyiz. O saatin gelmesine çok zaman var.Nitekim, dağıtım kamyonu balyaları demin gazete bayiinin önünde bıraktı ama, ekábir müvezziin daha ortalarda göründüğü yok. Ancak yine de hissediyorum ki, hafif hafif bile olsa günün ağırlığı artık cumartesiden pazara kayıyor ve tek tük sayılan ilk erkenciler yavaştan ortalığa çıkıyor.‘Türkiye’nin kalbi Taksim’de artık bir tatil günü sabahı başlıyor ki, onu gelecek haftaya bırakıyorum.
button