Taksicilerin vazgeçilmezi Gezegen Mehmet

Güncelleme Tarihi:

Taksicilerin vazgeçilmezi Gezegen Mehmet
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 13, 2008 00:00

Gezegen Mehmet adıyla tanınan Mehmet Akbay (39), Türkiye’nin en ünlü radyocularından biri. Müslüm Gürses’in o meşhur sesiyle "Damara devam, krala selam, okeeey" diye anons ettiği, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın makam arabasından dinlediği, Kral FM’in kaptanı Gezegen Mehmet. Öyle seviliyor ki, eskaza gittiği çay bahçesinde, varlığı hissedilince herkes etrafına toplanıyor, evlendiği gün radyodan gelin arabasının plakası anons edilip hangi güzergahta yol aldığı söylenince, yarım saat içinde bin kişilik konvoy oluşuyor.

Türk filmlerine bir değil, beş filmlik konu olacak dramla dolu bir hayatı var. Düşünün ki, annesi henüz bebekken onu boğarak öldürmeye kalkmış. Ona bakamayacaklarını anlayan babası, onu daha kundaktayken otogarda hiç tanımadığı insanlara emanet edip memlekete dedesinin yanına gönderiyor. Bebeklikteki trajediler gençliğinde de peşini bırakmıyor. "En büyük hayalim, perdeli bir evde yaşamaktı" lafı insanın yüzüne tokat gibi çarpıyor. Gezegen Mehmet, böyle bir geçmişten nasıl sıyrılıp çıktığını Selis Kitapları tarafından yayınlanan "Mehmet’in Gezegeni, Gemileri Yaktım" kitabında anlatıyor.

BİR AŞK ÇOCUĞUYUM AMAO SEVGİ BANA GEÇMEDİ

Annem beni 16 yaşında doğurmuş. O yaşta bir bebek sahibi olmakla baş edememiş. Babam bir gün beni onun elinde boğulmaktan kurtarmış. Annem ve babam birbirlerine çok aşık olup evlenmişler. Hatta evlenmelerine izin vermeyen ailelerine karşı açlık grevi yaparak başarmışlar bunu. Tam bir aşk çocuğuyum ama gelin görün ki, bu aşktan bana sirayet eden hiçbir sevgi yok. Bir süre sonra da ayrılmışlar. Babaannem ve dedemin yanında büyüdüm. Anne demek benim için büyük bir boşluk demek. Anneme karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Nefretim yok, kızgınlığım yok, hissizim sadece. Babamla da aram hiçbir zaman iyi olmadı ama en azından onunla asgari bir ilişkimiz var. Aile benim için perdeli bir ev demekti. 25 yaşıma kadar perdeli bir evim olmadı. Mahmutpaşa’da çıraklık yaptığım zamanlar handa kalıyordum ama iş çıkışı trene binip sanki ben de evime gidiyormuş gibi yapıyordum. Trenin camına yüzümü dayayıp perdeli evleri hayranlıkla izliyordum.

RADYO PROGRAMIM OLDU MARANGOZLUK BİTTİ

İlk işim, 12 yaşında Mahmutpaşa’da bir gelinlikçide çıraklıktı. Sonra amcamın bana öğrettiği marangozluk mesleğim haline geldi. 1993’te Marmaris Ortaca’da çalışıyordum. Bir gün külüstür bir arabanın üzerinde Ortaca FM yazısını gördüm. Hep bir radyo stüdyosunun nasıl bir yer olduğunu merak ederdim. Sahibiyle ne yapıp edip tanıştım, marangoz olduğum için ona DJ kabini yapıp sevgisini kazanmak istiyordum. Bir gün bir işi çıkınca yerine benim program yapmamı istedi. Ne konuştuğumu hatırlamıyorum ama gece 10’da başladığım program sabah 10-11’de bitti. Program bittiğinde herkes radyonun kapısına doluşmuştu. O günden sonra bir programım oldu ama marangozluktan atıldım. Radyoda kalacak bir yer verdiler, orada yaşamaya başladım. Üstelik para da almıyordum.

İSTANBUL’A LAYIKSIN DİYE BENİ GAZA GETİRDİLER

Bir süre sonra daha iyi bir radyoda çalışmak istedim, Marmaris’e gittim. Otobüsten indiğimde büyük antenli binalara bakınmaya başladım. Sonra baktım bir hanın üzerinde çok büyük bir anten var. Herhalde bu iyi bir radyo deyip içeri girdim, patronla görüşmek istiyorum dedim. Programcıya ihtiyacımız yok dediler. O kadar ısrar ettim ki, o sırada Marmaris’i yatırıp kaldıran Çağla diye bir kızın programını yarıda kesip "Hadi geç bakalım" dediler. Bir saat sonra yayını bitirdiğimde patronlar gelip eşyaların nerede, hemen aldıralım, gel çalış dediler.

Marmaris Türkiye’nin mozaiği, her şehirden insan var. Dedim ki, burada başarırsam bütün Türkiye’de başarırım. Ben Akdeniz FM’de çok başarı kazanınca, rakibimiz Ses Radyo beni oradan göndermek için, "Sen Marmaris’e fazlasın. Ulusal bir radyoda program yapmalısın. Kaydını İstanbul’a gönderelim" diye beni gaza getirdi.

ATARİ SALONUNDA FARELERLE YATIYORDUM

İstanbul’dan beğenildin diye haber gelince, pılımı pırtımı hemen topladım. Beğendiler lafını, davet gibi algıladım. Zannettim ki beni İstanbul’da birileri karşılayacak. İstanbul’a geldim ama kalacak yerim yok. Atari salonu işleten bir arkadaşıma gittim. Yerde lağımlar akıyor, fareler cirit atıyor, orada yatmaya başladım.

Beni beğendiklerini söyleyen Star radyolarıyla görüşmeye çalışıyorum. Her gün İkitelli’ye gidiyorum ama beni kapıdan bile almıyorlar. Yirmi gün sonra güvenlikçiler halime acıyıp beni içeri aldı. Radyoların müdürü Harun Bey’i gösterip "Aradığın adam bu" dediler. Karşısına çıktım, "Ben Gezegen Mehmet. Beni beğenmişsiniz, ben de geldim" dedim. "Beğendim ama gel demedim" diye karşılık verince koluna öyle bir yapışıp öyle bir "Bu benim için ölüm kalım meselesi. Beni bir kere deneyeceksiniz" demişim ki, adam benden korkmuş. "Peki tamam gel program yap ama para falan vermeyiz" dedi. Ben Süper FM’de çalışmak istediğimi söyleyince, "Süper FM senin ne haddine! City FM var, orada bir şeyler yaparsın" dedi.

NE YAPTIM ETTİM PROGRAMI KAPTIM

Kalacak yerim olmadığı için yayından sonra, sanki çok işim varmış da eve gidememişim gibi boş odalardan birinde kalıyordum. Asıl hedefim olan Süper FM’de bir DJ bir gün program yaparken, Alara Uzan arayıp istek yapmış. Çocuk da onu tanımamış, ters bir şeyler söylemiş. Bunun üzerine Cem Uzan hepsini işten attırdı. Süper FM’in çok göz önünde bir radyo olduğunu, orada bir hata yaparsam kendimin de atılacağımı düşünüp o zamanlar çok popüler olmayan Kral FM’i gözüme kestirdim.

Önce Kral FM’deki diğer programcıları, tatil günlerinde yerinize program yapayım diyerek ikna ettim. Bir süre sonra, allem ettim kallem ettim sabah programını da kaptım. İstanbul Üniversitesi o sıralar en çok izlenen radyo programı araştırması yapıyordu. Daha yeni başlamış olmama rağmen açık ara birinci seçilmiştim. Bir yıl sonra da radyonun sorumluluğuna getirildim. Şimdi de Star Radyoları’nın başındayım.

NEDEN GEZEGEN MEHMET

Sevgiye aç bir adamım ya, Ortaca’da yaptığım ilk programıma Sevgi Duvarı ismini koymuştum. "Sevgi duvarı diye bir şey olmaz. Gel bunu sevgi çemberi yapalım" dediler. Bir süre sonra çember lafı da hoşuma gitmedi. Marmaris’teki radyoculuk dönemimde, bir anket yaptık. Orada herkes başka bir isim öneriyordu. Züppe ama çok iyi bir arkadaşım "Mehmet’in Gezegeni olsun" dedi. En çok oyu o öneri alınca adım Gezegen Mehmet oldu. Sonraları gezegen kavramının eski Yunanca’da "başıboş dolanan" anlamındaki planitis sözcüğünden türetildiğini öğrendim. Hayatı boyunca orada oraya dolaşan bir adam için ilginç bir tesadüftü bu.

Radyo dalgalarından gelen seslerden uzaylıların benimle konuştuğunu sanırdım

Sefalet içinde biriktirebildiğim paramla, hacca giden dedemden bana radyo almasını istedim. Dedem radyoyu yolladı. Ama babam üvey kardeşime "Al bu senin" dedi. "Ama o benim, hatta parasını da dedeme vermiştim!" desem de dinletemedim. Bir saat sonra kardeşim, radyoyu paramparça etti. Radyo dalgalarından gelen sinyal seslerinden, uzaylıların benimle konuştuğunu düşünürdüm. Bana hálá çok da mantıksız gelmiyor. O sinyaller neticede bize uzaydan geliyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!