Güncelleme Tarihi:
Altıncı albümünüzün beste, söz ve kayıt aşamaları ne kadar sürdü?
- 12 ay. Normalde sanatçılar son birkaç ay albüme dalar, hayatını kapatıp çalışır ve ürünü çıkartır ama bu süreç bende 12 aydı.
Neden o kadar sürdü ki?
- Her şeyiyle ‘ben’ bilgisayar başında uğraşıyorum. Tek başına yapınca da 12 ay sürdü. Her şeyi hiçbir şey bilmiyormuş gibi sıfırdan aldım. Her paraçayı 5-6 kez kaydettim ama hepsi de bambaşka şarkılar gibi tınladı. En iyi ruhu vereni albüme aldım. Kayıt teknolojilerimi ve bilgimi geliştirdim. Kısacası 12 ay 12 şarkı gibi bir durum var. İki tane de cover var albümde; ‘Rock’n Roll Queen’ ve ‘I Only Want You’. Bir şarkıda da ilk kez başkalarıyla ortak iş yaptım.
Away değil mi o? Nasıl başladı o ortaklık?
- Evet dört kişi birlikte yaptık. Amerika’da bizi radyolara televizyonlara gönderen tanıtımımızı yapan bir şirket var, Go albümümden beri çalıştığım. Onlar beni bir arkadaşlarıyla tanıştırdı. Away’deki synthesizer’lı bölümü içeren bir şarkısı vardı konuştuğum kişinin. O bölümü alıp yeni bir şarkı yazdım. O ilhamla şarkıyı bitirip yolladım. Şarkı aramızda gidip gidip geldi Amerika’yla. Mark Alston, Simon Katz ve Jared Dietch’le böylece birlikte çalışmış olduk. Yine aynı şarkıdaki kadın vokallerde de bir Bedük soyadı görüyoruz...
- Evet, o ablam Didem Bedük Tuncel. Sesi o kadar güzel oturdu ki şarkıya, uzatmamak için zor tuttum kendimi.
Elektroniğe geçtiğinizden beri aynı türde işler yapıyorsunuz. Bedük’ün dans müziğinden sıkıldığı bir dönem görebilecek miyiz?
- Sanmıyorum. Bu albüm diğerlerine göre sound ve duruş olarak da farklı. Gelişiyorum ama genel tarz değişmez.
50 YAŞIMDA DA DEĞİŞMEYECEK
Bu albümde soul, Motown sound’u, 1970’ler San Fransisco funk’ının yanında rock’ın diğer albümlere göre daha ağır bastığını düşünüyorum...
- Evet, rock daha ağır basıyor. Sahnemize benziyor aslında. Dokuzuncu şarkıdan itibaren funky bir dünya başlıyor. Bu değişmez, benim albümümde bu böyle olacaktır. 50 yaşımda da değişen bir şey olmayacak. Baktığın zaman hep dans müziği yapacağım. Sound’um hep başka yerlere gidiyor. Etkilendiğim türler de değişiyor.
Bu albümün ilk iki şarkısında Dubstep de duydum mesela. Ama dozunda kalmış, suyu çıkmamış gibi geldi...
- Dubstep dozunda kullanılırsa güzel. Ben o türü bir gitar solosuna benzetiyorum. Tamamı gitar solosu olan bir şarkıya “Vay adam ne çalmış” der devam edersin ama eğlenip coşmazsın. İşte şarkının belli yerlerine güzel Dubstep melodiler eklediğimde çok da güzel olduğunu düşündüm. İlk iki şarkıda var ama bu tarz tutmuştu diye tüm albümü öyle yapsam samimi durmaz.
Bu albümde neden rock’a daha çok ağırlık verdiniz?
- Sahnedeki coşkuyu albüme yansıtmak istedim artık. Safa Hendem’in gitarları çok cayır cayır oldu.
Cover yaptıkların nereden çıktı?
- ‘I Only Want You’ bir ‘Eagles Of Death Metal’, ‘Rock’n Roll Queen’ ise The Subways şarkısı. Bunları sahnede çalmayı çok seviyorduk. Dinleyici de çok eğleniyordu. Bana göre orjinallerinden daha iyi oldular.
Cover şarkıların sözlerine de dikkat ediyorsunuz değil mi? Mesela ‘I Only Want You’ sözleri tam sizlik...
- Tabii ki dikkat ediyorum. Klibi, sözleri müziği benim tarzıma çok uygun. “Ben yazsaydım keşke” dediğim veya ben yazmadığım için kıskandığım şarkıları alıyorum. Bir de bu albümde ‘The Black Keys’den ‘Lonely Boy’u koymak istedim. Şarkının son halini yapıp gruba yolladım ama ertesi gün “The Black Keys cover yapılmasından hoşlanmıyor” cevabını yolladılar. Diğerleriyse çok kolaydı. Daha önce Franz Ferdinand cover’ı yayınladığım için kolay oldu.
SÜREKLİ COŞASIM VAR
İlk röportajımızda çocuğunuz yoktu, ikinci röportajımızda baba olmak üzereydiniz şimdiyse iki çocuğunuz var. Çoluk çocuk sizi müzikal olarak hiç yavaşlatmadı sanırım.
- Tam tersine iyice sertleşiyor müziğim. Daha da tam yapmak istediğim yolda gidiyorum, belki de onlar gösteriyordur bu yolu bana. Küçüklükten beri müziklerimi çok seviyorlar. Yemek yerken yolda filan sürekli dinliyorlar. Bir iki konsere de geldiler. İkisi de çok seviyor müziği, sanatı.
Starlight şarkısı biraz da modern elektronik pop gibi tınlıyor. Sizi ilerde daha yavaş şarkılar yaparken görebilecek miyiz?
- İstiyorum. ‘Low down’ deniyor işte ona. Şimdi değil ama ileride yapacağım. Plansız gidiyor her şeyim. Son dakikada karar veriyorum. Mesela bu albümün sözleri biraz daha içe dönük. Değişim için biraz daha olgunlaşmam lazım. Şimdi içim içime sığmıyor, sürekli coşasım var. Önce benim yavaşlamam lazım. Düşük tempolu işler için fazla rock’n roll hissediyorum kendimi.
Peki ya akustik?
- ‘Analog Sessions’ diye projem var. Her şeyin analog çalındığı bir proje düşün. Üflemeliler, oda orkestrası ve kilise korosuyla benim şarkılarım çalınacak. Blue Note konserlerine benzeyen bir iş olacak. Bir kısmını kendi aramızda denedik, güzel tınladı. Şimdi benim yaptığım iş Türkiye’de yok denecek kadar az, hatta yok. İnsanlara benim tarzımdaki müziğin müzik olduğunu anlatmak zor. Bu projeyle iyi bestenin her şekilde çalınacağını göstereceğim. Çünkü elektronik dendiğinde insanların aklına tekno trans geliyor. Bu projemi yakın bir zamanda gerçekleştirip DVD ve albümlü bir paket yayınlayacağım.
Elektroniğe funk ve 80’ler diskosuyla bakıyorsunuz. Aklınıza gelen müziğinize katmak istediğiniz çok değişik bir türü “şimdi zamanı değil” diyerek ileriye attığınız oluyor mu?
- Pek öyle değil ama mesela bu albüme çok üflemeli eklemek istedim. Sonra sahnede birinin bazı şarkılarda sahneye çıkıp geri gitmesinin zor olacağını düşündüm. Hakikaten sahnem sahici olmalı. Eğer biri canlı çalamayacaksa albümde olmasının hiçbir manası yok.
Glorious şarkısında ‘Never Wanna Slow Down’ (Hiç yavaşlamak istemiyorum) diye bir söz var. Bunu kafiye olsun diye mi yazdınız yoksa hakikaten sizi mi yansıtıyor?
- Gerçekten beni yansıtıyor. Hiç yavaşlamak istemiyorum.
Kıyafet neden değişti?
- Yahu çok sıkıldım takım elbiseden. Biraz rahatlayayım dedim. Baktım beş yıldır herkes rapçisinden sanat müziği yapanına kadar herkes takım elbise giyiyor. Dünyadaki herkes takım elbise giyiyor. Sıkıntı bastı bana. İnsanlar da sıkılmış olabilir. Bu albümüm de bana çok progresif geliyor. Sahnede bu şarkıları daha rahat çalarım diye düşünüyorum. Eski Bedük daha ‘kBU KAPAKostüm’ bir adamdı. Şimdikiyse daha gerçek.
GERÇEK OLMAYI SEVİYORUM
Dinleyicinin başladığınız zamanki Bedük’e bakış açısıyla şimdiki arasında bir fark var mı?
- Artık Bedük dendiğinde insanlar neyle karşılaşabileceğini biliyor. Fakat sanırım ilk keşfedenler çok sahiplenir ya seni, başkaları da keşfedince o ilk dinleyicinin bir tepkisi olmaya başladığını biliyorum. Meşhur oldukça hiç beklemediklerin sevmeye başlayınca diğerleri tepki koymaya başladı.
Sizi mekan çıkışlarında ya da televizyonlarda müzik dışında bir hadisenin içinde göremiyoruz. Popüler olmakla ilgili bir sıkıntınız var mı?
- Yok ama ne zaman popüler olduysam da bir adım geride durdum. Kendimi geri çektim. Öyle çok da sevmiyorum. Ben gerçek olmayı seviyorum. Gerçekliği de kaybettiğimi düşündüğüm anda bir durdum.
TEKSAS’TAN BİLE E-MAIL GELİYOR
Yurtdışında çok seviliyorsunuz. Özellikle Latin Amerika’da buradan daha fazla hayranınız var. Bu nasıl oldu?
- Go albümüyle yurtdışı için Columbia Records’la anlaştık. Avrupa ve Amerika’da yayınlandı. İspanya’nın pop şarkıcılarından Soraya diye bir hanımdan teklif geldi. Electric Girl’ü kaydettik ve orada yayınlandı. Amerika’daki bir aracı şirketle anlaştık. Amerika kolej radyolarında albümün tamamı çalmaya başlandı. Go, 12 hafta, Full albümüyse 13 hafta Top 40 listesinden düşmedi. Electric Girl ve Discobreaker klipleri spor ve alışveriş merkezlerinden VH1, MTV gibi kanallarda yayınlandı. Şimdi Teksas’tan bile “Spor salonunda seni izledik” diyen mailler alıyorum.
Yani yurtdışına açıldınız diyebilir miyiz?
- Ya o çok tehlikeli bir kavram. Yurtdışına açılma da bana mantıksız geliyor. Zaten müziği dünyaya yapıyorsun, zorlamaya gerek yok bir şekilde müziğin duyuluyor işte.