Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 2000 00:00
TABBY ANNE OLUYOR... Hengâmede doğum...Bir akşamüstü iş çıkışına beş kala... Bezmişim, hayatta her şeyden kaytarmak için bahane arıyorum. Figen ile buluşacaktık. "Ay, bu akşam yorgunum..." dese, zil takıp oynayacağım. Ama, ne derse, "Hayır" diyemem. On beş günlük yaz tatilimde, kedilerime gelip baktı. Hem de ne mesafe... Tam tabiriyle, mağrip'ten maşrık'a!... Dahası, Kraliçe Beyzam'ın ilk doğurduğu beş prensesten birinin, İda'nın sahibesi.İşten çıkmaya bir saat kala telefonda konuşuyoruz. Figen, "Bu akşam benim için çok müsait. Gel, beni ofisten al" diye kestirip atıyor.Pekâlâ. Boynumuz, kıldan ince... Vıcık vıcık bir yaz akşamı. Kuyruğumu dik tutarak Figen'e uğruyorum. Beraber çıkıyoruz. Küçük hanım derhal bir taksi çeviriyor. Önce, eve. Tanıdığım en yakışıklı Danimarka tazısı Efe'ye merhaba demek ne büyük keyif. Torunum İda, büyümüş, serpilmiş, kuyruğu kalınlaşmış. Harikulade bir dişi olup çıkmış. Figen üstünü değiştirirken, ben kasım kasım kasılıyorum. Torunumu güzel buldum ya, bir anda hayat bana pek hoş görünmeye başladı. Figen'in balkonda beslediği sarman hanımefendi ile beş bebeğini de sevdikten sonra çıktık. Taksiler, motorlar, dolmuşlar derken, eve geldik.Zavallı Figen, bir menemen ve salataya bilem fit olmuştu. Ama, kız talihsizse, ben ne yapayım? Eve gireli iki dakika olmadı, telefon çaldı. İki gündür evin alt katlarını berbat etmekte olan su sızıntısının benim kattaki bir borunun havlu atmasından kaynaklandığı saptanmış! Bu müjdeli haberi vermek için, yılda iki kere ziyaretime gelen Figen'i nişan almışlar. Telefonla başa çıkamazken, kapı çalınıyor. En alt komşu, feryat figan. "Suyu kes..." diye. Vıcık terlemişim, misafirim var, balkon yıkanmamış, çiçekler susuzluktan boynunu bükmüş. Daha bir lokma
yemek yememişiz. Düpedüz açız. Hangi suyu keseceğim?En gaddar halimi takınıp, "Suyumu kesemem" dedim. Yine de, banyodaki sıcak su vanasını kapattık. Geberik bir halde, Figen ile soframızı hazırladık. Azıcık karnımız doyunca, düzeldik. Figen benim gibi iştahsız nevale değildir, sıhhatli bir kızdır, kendini iyi hissetmesi için yemek yememiz şarttı. Neyse, iki saat içinde toparlandık.Bu arada, ilginç bir sahne yaşanıyordu. Figen başından beri sevegeldiği Tabby ile büyük bir aşk yaşamaya başladı. Yanaşma kedim Cingöz ve Ana Kraliçem Beyza, bebişlerini birkaç gün arayla doğurmuşlardı. Figen, "Sen delirmişsin kızım..." diye hepsini teker teker sevdi. Sonra da, kanapede, kucağında Tabby, bana nispet yapıyor. Tıpkı amcam gibi... Sağolsun, amcam da, "Bu tekir ile şu tüylü herif -İran kedim Şila'yı kastediyor- kalsın, gerisini at!" diyordu. Kötü adam... İnanılmaz sahneler seyrediyorum. Tabby her zaman çok sokulgan, sevgi arayan ve istediği şefkati söke söke alan bir kedidir. Ama, gebeş karnı ile bu akşamki serüveni, sanki, biraz farklı.Figen, muhafazakâr hatun, evci kalmak istemedi. Gece yarısına doğru çok uykusu geldi, gitti.Ertesi sabah, su borusundaki sızıntı krizi aynen devam. "Tesisatçı gelsin, baksın..." diyecek oldum. İki saat sonra, apartmanın tüm hatun kadrosu kapımda. Resmen tecavüze uğruyorum sandım. Hiç günahım olmayan bir konuda suçlanıyorum. Bu bina yirmi sene evvel inşa edilmiş. Sonra da, hiçbir bakım yapılmamışsa, suç benim mi? Suç benim imiş... Duvarın bilmediğim bir noktasında patlayan borunun faturası, tabii ki, bana çıkarıldı. Yardımcım Yeter Hanım gelmiş, tam kahvaltı edeceğiz. Ben kıçımı toparlayıp işe gidebilme mücadelesi veriyorum. Veee, kapımda bir kadınlar ordusu: "Bu boru bugün tamir edilecek. Halılarımız, sandık odamız battı..." diye feryat ediyorlar. Bu kadınlar nasıl susturulur?"Tesisatçı kapıya dayanır, kan revan içinde pazarlık edilir ve herhalükârda kazık yenir. PTT hıyarlık edip telefonumu kestiği için -basın telefonu kesilir mi tanrı aşkına?- aşağıdaki komşudan gazeteye telefon edilip izin istenir. Burnundan dumanlar çıkarak öğle yemeği hazırlanır. Sonra da, eve doluşan ustaların, duvarların sağını solunu kazıp, daha yeni yıkanmış halıları berbat etmeleri son anda önlenir.Tüm bu iğrenç talihsizliklerin hiçbirine gık demeyebilirdim. Tek bir şey hariç... Bir gece önce, devamlı Figen'in kucağına tırmanıp kendini okşatan Tabby'im, tam o sabah doğurmaya karar verdi. Kapıdaki kalabalığı kovmaya ya da tesisatçının ıvır zıvırını yoluna koymaya çabalarken, kafam olduğu gibi Tabby'de idi. O birkaç saatte, dünyadaki her şeyden nefret ettiğimi çok iyi hatırlıyorum. İnsan düpedüz katil olur, hiç ötesi yok. Aşşağılık dünya... Kedim doğuracak, millet aptal su borularının derdinde. Yahu, şu dünyada candan, hayattan daha değerli ne var?Tabby tüm bu talihsiz
trafik ortasında, anormal miyavlıyordu. "DoÄŸuracağım..." diye tüm sinyallerini verdi. Beni uyarmaya çabalıyordu. Yatak odamda, Cingöz beÅŸ bebeÄŸi ile, Beyza'nın sepetinde kraliçeler gibi kurulmuÅŸ. Çalışma odasında, Beyza dört bebiÅŸi ile ikamet ediyor. Sandık odasında kum var. Salon ise, ortak kullanım alanı. Evde iki kocaman erkek kedi, balta gibi dolanıyor. Tabby miyavlarken, gözümün içine bakıp resmen "Bana bir yer bul" diyordu. O koÅŸuÅŸturma içinde bir türlü karar veremedim, neresi uygun olur diye.Salonun camları siliniyor, zavallım kıvranıyor. Sonra baktım sandalyenin örtüsünü yalıyordu. "Tamam" dedim, "Suyu boÅŸalmaya baÅŸladı", ama insanlar rahat bırakmıyor ki, kedime bir yer ayarlayayım.Zavallı Tabby'im, sonunda derdine kendi çare buldu. Cingöz doÄŸurmadan önce, bir ara gardıroba girmiÅŸti. Ben de, ne olur ne olmaz diye alt rafı boÅŸaltmış, Beyza için kendi ellerimle ördüğüm battaniyeyi sermiÅŸtim. Tabby, baktı iÅŸin sonu karanlık, döndü dolaÅŸtı, geldi gardırobun kapağından içeri süzüldü. "Canım benim güzelim" diye sevdim ve hemen temiz çarÅŸaf getirmek üzere sandık odasındaki yüklüğe koÅŸtum.ÇarÅŸafı tam güzel bebeÄŸimin altına seriyordum ki, minnacık, pespembe bir pati gördüm. MeÄŸersem, Tabby tam o sırada doÄŸuruyormuÅŸ, ilk bebiÅŸini. Hem sevindim, hem dondum kaldım. Minik anne Tekir'im tedirgin olmasın diye, hemen dolabın kapağını kapattım. Tabby hemen tek bebeÄŸini yalamaya baÅŸladı. Harika bir anne olacağını o an ispat etti.O hengâmede, her yarım saatte bir gidip kontrol ettim. BebiÅŸler iki oldu, üç oldu. Sonra, Yeter Hanım ile "Tamam, üçte kesecek galiba" diyecek olduk. Az sonra, bir baktık... BebiÅŸler dört olmuÅŸ!Veee, inanılmaz bir ÅŸey. BebiÅŸler'in dördü de bembeyaz Van kedisi ve dördü de oÄŸlan! Uçan kuÅŸu -ne kuÅŸu? Neredeyse sineÄŸi- boÅŸ bırakmayan Karbeyaz, gene tam onikiden vurmuÅŸ! Ne herif be!.. Ama, Karbeyaz çok marifetli olsa da, benim güzel Tabby'im tüm tekirlerin kraliçesi. Ãœstelik de, dört beyaz aslanın annesi. Her türlü sabotaja raÄŸmen, dört ayağının üstüne düştü iÅŸte, yine.Jülide ERGÃœDER - 3 Mayıs 2000, ÇarÅŸamba Â
button