Güncelleme Tarihi:
Zira, sanatçının Anadolu motiflerini resmettiği eserlerini ‘gerçek’ten ayırt edebilmek büyük mesele. Rahmi Koç’un Midilli Adası’nda keşfettiği Georgios Maroudas’la kilimlerle tanışmasıyla başlayan göçebe bir sanatçıya dönüşme hikâyesini konuştuk.
Kendinizi natürmorda meraklı sürrealist bir ressam olarak niteliyorsunuz. Peki, kilimlerle tanıştıktan sonra resminiz nasıl bir dönüşüme uğradı?
- Bu kavramları sanatta ayrımlar yapabilmek için kullanıyoruz. Kendi sanatımı açıklarken kullandığım ifade ise, akademik gerçekçilik. Çünkü temelimi akademiye dayandırıyor ve objeleri resmederken buna dikkat etmeye çalışıyorum. Daha önceleri natürmort çalışırdım. Yine bir masa ve masa üzerinde bir örtü olurdu eserlerimde. O zamanlar masa örtüsü ve masanın düz bir görüntü olmasına dikkat ediyordum. Ãœstelik bu teknik, iÅŸimi de kolaylaÅŸtırıyordu. Åžimdi de natürmort resimler yapıyorum. Ancak bu kez masanın üzerine dokusu olan bir örtü, yani kilim koyuyorum. Yakın zamana ait resimlerde, tam tersi söz konusu. Kilimler ilginç olan, etraftakiler ise dekoratiftir.Â
Bu merak nereden geliyor?
- Kilimlerle ilk başta dokuları sebebiyle ve sadece zorlayıcı bir çalışma resmetmek için ilgileniyordum. Ama ne zaman ki bir kilime dokundum, onun yarattığı his bende merak doğurdu ve zamanla bir tutku halini aldı. Ondan sonra Türkiye’yi dolaşarak kilim aramaya başladım. Hakkında öğrendiklerim kilime olan tutkumu daha da artırdı. Türkiye halkının da bilmesi gereken bir şey var ki, dünyanın hiçbir yerinde böyle kuvvetli bir miras yok. Yeni jenerasyonlar sentetik ipliklerden yapılan halılara aşina. Halbuki hiçbirisi bir Kapadokya kiliminin dokusuna sahip olamaz. Dünyanın her tarafında bu kilimlerden zevk alıp, onları toplayan insanlar var. Bu miras yalnızca Anadolu topraklarına özgü. Bunun iki sonucu var. Bir sürü koleksiyonluk parça yurtdışına, yani toprağından uzağa götürülüyor. Öte yandan, kim bir kilim alıp ülkesine götürdüyse onu saklıyor. Yani, kilimler korunmuş oluyor.
GÖÇEBE KADINLAR SAYESİNDE OLGUNLAŞTIM
Kilimler sizin için neden büyüleyici?
- Bundan iki yüz sene öncesine gidelim mesela... İnsanlar çok zor koşullarda yaşıyor. Biz, Anadolu dağlarının birinde yaşayan bir kadın düşünelim. Bakması gereken çocukları, yapması gereken pek çok ev işi var. Ama o bir taraftan da dokuma tezgahında çalışıyor. Yaşantısını o kilime dokuyor aslında. Ortaya çıkan işin etkileyiciliğine ve bugün bir sanat eseri olarak değerlendiriliyor olmasına şaşmamak lazım aslında. Ben kilim resimleri çizmeye başladığımda ise, bende en derin saygıyı o göçebe kadınlar kazandı. Muhakkak beni renkler, dakiklik ve sabır konularında bir sanatçı olarak olgunlaştırdılar.
Aşık birinin heyecanıyla anlatıyorsunuz... İlk ne zaman göz göze geldiniz?
- Kesinlikle! İlk görüşte aşktı bu. İkinci kez düşünmeme bile gerek kalmayan bir karşılaşmaydı. Bundan 50 ya da 60 yıl kadar önce halı toplayan kişilere aldıkları halılar, kilimlere sarılarak verilirdi. Halıyı kaplamaya yetecek kadar büyük kağıt nereden bulunacak tabii. Bu kadar değerli bir parçanın halıcının gözündeki kıymetsizliği bana çok çarpıcı geldi. Kilimleri incelerken benim için yeni bir dünya açıldı. Tabii ilk kez kilim koleksiyonu yapmaya başladığımda; semboller, tasarımlar, orijinler ve yaşları hakkında hiçbir fikrim yoktu. İçgüdüsel olarak alışveriş yapıyor, kitaplarda gördüklerimi hatırlamaya çalışıyordum. Çabuk öğrenirim ve doğru kitapları alma ile doğru zamanda doğru yerde bulunma konusunda şanslıydım.
Kendinizi ‘göçebe sanatçı’ olarak tanımlıyorsunuz. Nerede başladı bu göç serüveni?
- Midilli Adası’nda. Orada kalmak istemememin sebebi biraz yalnız kalıp kafamı dinlemekti. Adadan başka bir yer görmek istediğimde, en yakın yer olan Bergama’ya gitmeye başladım. Zaten kanımda antikacılık var. Eski bir şey gördüğümde dükkana girip, insanlarla tanışmadan edemiyorum. Küçüklüğümden beri eskiye duyduğum merak, sanatımda da kendini gösterdi. Kanada’da resim öğrenimi gördüğüm yıllarda daha çok oradaki akımları inceledim. Keşke o vakitlerimi de kilimlerin peşinde koşarak değerlendirseydim, diyorum. Çünkü, kilimler bundan elli yıl öncesine kadar çok alçakgönüllü işlerdi. Zenginlerin halıları olur ve sanatçılar da bir kilimden ziyade, bir halıyı resmetmeyi tercih ederlerdi. Aslında halı resmetmek daha kolay. Halbuki kilimin ince dokusunu yansıtabilmek daha zor. Son 50 yıldır biraz da Batı’daki koleksiyonerlerin ilgisi ve girişimiyle kilimlere olan merak canlandı. Bildiğim kadarıyla, benim gibi sadece kilimleri resmeden bir çağdaş sanatçı daha yok.
Öyleyse yola kilimlerle devam edeceksiniz?
- Kesinlikle. Sadece kilimlere ve kadınlara ilgi duyuyorum. Bu yüzden bir seçim yapıp, birinden biriyle devam etmem gerekiyor. Ben kilimleri seçiyorum. Türkiye’yi gezip kilimlerin peşine düşmeye niyetliyim. Balıkesir’den başlayacağım. Oradan İzmir ve Aydın’a inecek, Konya’dan sonra Malatya’ya geçeceğim. Sonra daha doğuya doğru ilerleyeceğim.
Ä°NSANLARIN ÅžAÅžKINLIÄžI BENÄ° EÄžLENDÄ°RÄ°YOR
Göz yanılsamasına dayanan resim tekniği, 18. yüzyıldan beri bazı sanatçılar tarafından kullanılıyor. Çünkü resmi gerçekmiş gibi göstererek insanları şaşırtmayı seviyorlar. Bu tekniği seçme sebebim eğlenceli olması. Çünkü insanların yüzündeki şaşkınlığı görmek beni çok eğlendiriyor. Sergideki bazı eserlerin üzerlerinin kapalı olmasının sebebi insanlar, dokunup onun gerçek kilim olup olmadığına bakmaya çalışmasın diye.
Georgios Maroudas’ın kilim motiflerini yağlı boya tekniği ile resmettiği 21 parça eserin yer aldığı ‘Büyüleyici Bir Gerçeklik - Halı ve Kilim Tabloları Sergisi’, 19 Şubat’a kadar Rahmi M. Koç Müzesi’nin Lengerhane bölümünde görülebilir. Giriş ücreti ise 6-12.5 lira. Tel: 0212 369 66 00. |
Â
Â
Â