Güncelleme Tarihi:
Yula’nın hem yazıp, hem de yönettiği ‘Şems!..Unutma!..’ adlı eserde Şems’in yokluğunda Mevlana’nın çektiği acı ve bu kayıp hakkında ailesinin yorumları şiirsel bir dille anlatılıyor.
Mevlana’nın en yakın arkadaşı ve sırdaşı olan Şems’in, öldürülmesine odaklanan hikayede, bir gün Rumi’yi rüyasında gördüğünü söyleyen bir hikayecinin de ailenin arasına katılmasıyla olaylar farklı bir noktaya geliyor. Yüzyıllar öncesinde yaşanmış olmasına rağmen günümüzle de örtüşen hikâye, iki arkadaşın birbirinden kopmasını anlatırken aslında hayatın ne kadar kısa bir süreç olduğunu da gözler önüne seriyor. 1 saat 40 dakika süren tek perdelik müzikal oyunda şiir diliyle aşk, aile, huzura ulaşma gibi kavramlar iç içe ve simgesel bir şekilde işleniyor. Dekorlarla dolu bir sahne olmamasına rağmen arka fona yansıtılan ebru sanatı, yer minderleri, şeffaf perdeler ve her biri ayrı renk ve desende olan yüzyıllar öncesini yansıtan kıyafetler canlılığı bir an olsun düşürmüyor. Hem danslar, hem oyun süresince devam eden ebru yapımı, hem de canlı perküsyon performansı oyuna her an yeni bir soluk katıyor.
Mevlana ve Şems’in arasındaki bağın çevreye yansıyışının anlatıldığı oyunda, rolleri Yetkin Dikinciler, Sema Keçik, Teoman Kumbaracıbaşı, Sinan Tuzcu, Beste Bereket ve tiyatro sahnesindeki ilk deneyimiyle müzisyen Jehan Barbur paylaşıyor. Anlatıma ritm ve görsellik katan dansçılar ise Utku Demirkaya, Orçun Okurgan, Melis Baykal ve Ece Gözmen. Sahnede olmamalarına rağmen sanatlarını fona yansıtan ebru sanatçıları Bora Özpeker ve Nur Gökalp Özpeker. ‘Şems!.. Unutma!..’yla ilgili soruları oyunun yazarı ve aynı zamanda yönetmeni olan Özen Yula’ya yönelttik.
Oyunun yazarı ve aynı zamanda yönetmenisiniz. İfadeleri güçlendirmek için sahnede nelere dikkat ettiniz?
- Yazar ayrı düşünür, yönetmen ayrı. Bir yönetmen olarak ilk kez yazarın yazdığından feragat etmedim bu oyunda. Hâlbuki yerine göre gerekir de bu. Ama bu oyunun dili farklı ve sağlam kurulmuştu ve onca kurulan boşa gitmemeliydi. Oyuncu arkadaşlarım da bu konuda üst düzeyde hassasiyet gösterdiler. Hepsi doğru söylemek için elinden geleni yapıyor. Çünkü neticede uzun bir şiir okuyorlar, şarkı söylüyorlar ve ayrıca her biri kendi karakterine uygun hareketleri tekrarlayıp oyun kahramanları olarak o dünyadaki, mekândaki yerini bulmaya çalışıyor. Birinin boşluğunu bir diğeri dolduruyor. Yay çizerek ve dairesel hareketlerle deviniyorlar. Evvel zaman motiflerinden yola çıkarak kurduk bu düzeni. Su gibi akıp giden bir oyun yapmaya çalıştım.
Oyunda Mevlana’yı niçin göremiyoruz?
- Mevlana, ismiyle var oyunda. Bir de dansçı tarafından canlandırılan sureti var. Ama bu oyun aslında Şems ve Mevlana üzerine söylenen sözlerden oluşan, onları ve ölümsüz sevgilerini arkada kalanların, dışardan bakanların kimi iyi kimi kem gözlerinden anlatan bir oyun. Dolayısıyla sivil tanıklıklar üzerine kurulu. Şimdiye dek hep onların gözlerinden anlatıldı bir biçimde. Bu kez başkalarını dinlemenin zamanıdır diye düşünüyorum. Onun için Mevlana ve Şems sadece birer suretler. O zamanlar gölgede kalanlar ise şimdi bize bir hikaye anlatıyorlar. Bu da o ölümsüz sevgiyi daha net anlatıyor bence.
? Asıl vermek istediğiniz mesaj nedir?
- Öyle belli bir mesaj vereyim diye bir derdim yok bu müzikalde. Bir hayatı ve ona bağlı başka başka hayatları anlatayım istedim sadece. Hem yazar, hem de yönetmen olarak bizden uzak bir zaman ve mekânda geçen bir aşkı farklı insanların tanıklıklarıyla anlatayım istedim. İnsanlık tarihi boyunca, konuşması gerekenler hep sustu. Bu defa, susanlar, susturulanlar konuşsun istedim. Hepsi bu. Bir de 13. yüzyılda geçen bir hadise o zamanın ve bugünün gözleriyle sahne üstüne nasıl getirilir bunu görmek istedim kendimce.
HÂLÂ SESSİZ ÇIĞLIKLARLA UYUYORUZ
Yüzyıllar öncesinde yaşanan bir olayı anlatıyorsunuz. Günümüzle benzerlik gösteren, örtüşen kavramlar var mı?
- Yeryüzünde değişmeyen birçok yapı var. Bir düşman kurma, yeni düşmanlar yaratma gibi. O zamanki ahalinin Şems’i düşman bellemesi gibi, günümüzde devletler hâlâ yeni düşmanlar kurarak devam ettirebiliyorlar mevcudiyetlerini. Bir iç veya dış tehlikeye karşı birleşmek insanların işine gelen ve değişmeyen bir durum. Gene, aile kavramı değişmeyen yapılardan biri. Modern öncesi dönemin o ilginç ‘mahrem’ kavramı ya da ‘kol kırılır, yen içinde kalır’ düşüncesi, günümüzde halen varlığını sürdürüyor. Dolayısıyla sessiz çığlıklarla uyuyor birçok aile hâlâ! Ya da sinerek, karanlığa, sessizliğe sığınarak, susarak yaşamaya çalışıyor. Aşk her zaman var ve var olacak. Ama bazen birinin aşkı bir diğerinin mahvıdır. Bu da değişmeyen yapılardan biri. Bu dünya çok zalim bir yer. Bu zaten bütün yapıları neticede aynı kılan bir özellik.
Oyun bir nevi iyiliklerle kötülükler çatışması gibi. Bazen şiddetli bazen sakin ve huzurlu oluyor. Bu çatışmayı biraz anlatabilir misiniz?
- İyilikle kötülük herkesin içinde beraberce yaşıyor. Bazen biri hâkim oluyor insana, bazen diğeri. Huzur ve sükûn o kadar kolay bulunmuyor hayatta. Oyun kişileri de bunun farkında zaten. Mümkün olduğunca o devrin sükûneti içinde yaşayıp değerlendiriyorlar yaşananları. Ama elbette aslolan hiçbirinin sözünü sakınmaması. Her biri kendisiyle, diğeriyle ve kendine öğretilenlerle hesaplaşıyor. Bir de günümüz sanatında, tiyatrosunda ve sinemasında zaten o kadar çok şiddet ve vahşet var ki ben de bu defa huzurlu bir oyun yapayım istedim, huzurun oyununu. Ve seyircileri hayattan 1 saat 40 dakika izin alarak başka bir dünyaya taşımak istedim.
“Şems!..Unutma!..” 19-21-29-31 Mayıs’ta Cevahir 2 Sahnesi’nde. Tel: 0212 380 12 38.
Yazan-Yöneten Özen Yula Oyuncular Yetkin Dikiciler, Teoman Kumbaracıbaşı, Sinan Tuzcu, Sema Keçik, Beste Bereket, Jehan Barbur Dansçılar Utku Demirkaya, Orçun Okurgan, Melis Baykal, Ece Gözmen Ebru sanatı Bora Özpeker, Nur Gökalp Özpeker Perküsyon Mert Önal.