Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn’in Amerika’da çektiği bu ilk
film, Cannes’da kendisine En İyi Yönetmen Ödülü’nü getirdi.
Vizyona girdiği ülkelerde ses getiren bu bağımsız suç filmi, bizde de haftanın yedi yeni filmi arasında öne çıkanlardan.
Refn, ünlü yönetmen Lars Von Trier’nin birçok filminin kurgu ve yönetmen yardımcılığını üstlenmiş olan Anders Refn’nin oğlu.
Yani ortada bir babadan oğula durumu söz konusu.
Hatta anneden oğula da denebilir.
Çünkü anne tarafı da fotoğrafçı ve görüntü yönetmeni.
RYAN GOSLING’İN ÖZEL RİCASI
Kült sayılabilecek Pusher serisi, Bronson ve Cennetin Kapısında (Valhalla Rising) filmleriyle tandığımız Nicolas Winding Refn’nin Sürücü’nün yönetmen koltuğuna oturmasında filmin başrol oyuncusu Ryan Gosling’in payı büyük. Gosling, yapımcılara, bu filmi, hayranlık duyduğu Refn’nin yönetmesini salık vermiş.
SATRANÇ OYUNUNU ANDIRAN KAÇIŞ SAHNESİ
80’lerin aksiyon filmlerine öykünen Sürücü, Hollywood’da dublörlük yapan ve keskin araba kullanabildiği için geceleri de soygunlarda şoförlük yapan bir araba sürücüsünün (Gosling) yaşamını merkeze alıyor.
Ryan Gosling’in canlandırdığı ana karakterimizin adı yok aslında, Sürücü olarak geçiyor.
Film, bir kovalama sahnesinden çok, satranç oyununa benzeyen açılış sahnesiyle, sıradan aksiyon filmlerinden olmadığını hissettiriyor ve ayrıcalığını ortaya koyuyor.
Sürücü, peşindeki araba hatta helikopterlerden bile akıllı hamlelerle kurtulmayı başarıyor.
Bunu yaparken gaz pedalından çok, aklını ve tecrübesini kullanıyor.
Kendini görünmez kılmayı beceriyor.
Kamera da bu sakin ve sessiz sürücüyü aynı incelikle takip ediyor.
HAYATINI KURTARMAK İÇİN GAZA BASIYOR
Sürücü, kuralları olan bir soyguncu.
Bir kere çalıştığı soyguncuyla bir daha görüşmüyor bile.
İşi bittikten sonra ortadan kaybolmak en belirgin özelliği.
Araba kullanma işinde o kadar iyi ki, bazı filmlerde dublörlük bile yapıyor.
Çok fazla konuşmayan adamımızın başını derde sokacak olay ise özel hayatından geliyor.
Duygusal olarak yakınlaştığı komşusu Irene’nin kocası hapisten çıkınca, her zamankinden daha da çetrefilli suçlar karmaşasının içinde buluyor kendisini.
Ve hiç beklenmedik bir şekilde olabildiğince şiddet yanlısı oluyor.
Ama o konuda bile son derece sessiz ve soğukkanlı.
YÖNETMEN DİSLEKSİ HASTASI
Bu yıl Cannes’da En İyi Yönetmen Ödülü’nü alan Nicolas Winding Refn derdini cümlelerden, diyaloglardan çok görüntülerle anlatmayı seven bir isim.
Bunun hayli ilginç bir nedeni var; Refn 13 yaşına kadar okumayı öğrenemeyen bir disleksi hastasıymış.
Disleksi, temelinde dil sistemiyle ilgili bir bozukluk. Refn’nin olayları imgelerle anlatmayı tercih etmesi bundan; “Bu bir radyo oyunu ya da piyes değil, sinema yapıyoruz ki bu da görüntülerle ilgili, ya da görmediklerimizle” diyor.
Sürücü’nün işte tam da bu nedenle kelimeler ve cümlelerle arası iyi değil.
Filmin en güçlü ve etkileyici sahnelerinde diyaloglar değil görüntüler ve müzikler ön planda.
YAN ROLLER BİLE İDDİALI
James Sallis’in romanından Hossein Amini tarafından uyarlanan filmin başrolünde, yani Sürücü rolünde hem bağımsız hem de stüdyo filmlerinin prensi Ryan Gosling var. Son dönemde sıkça görmeye başladığımız, An Education’dan sonra bu sene ‘Never Let Me Go’ ve ‘Utanç’taki performanslarıyla harikalar yaratan Carey Mulligan, Sürücü’nün âşık olduğu komşu kızı Irene rolünde.
Breaking Bad ile üst üste üç Emmy kazanan Bryan Cranston Sürücü’nün patronunu oynuyor.
Yan roller de hiç fena değil; örneğin Ron Perlman acımasız mafyayı oynuyor, Albert Brooks da filmin kötü adamlarından.
80’LER MODASINA ÖYKÜNEN BİR FİLM
80’ler modası her yanımızı sarmışken söylemekte fayda var; Sürücü’de perdede 80’ler atmosferi hakim.
80’lerin işlemeli montları, güneş gözlükleri, tekno-pop müzikleri pek çok sahnede kendilerini gösteriyor.
Şiirsel bir anlatımla şiddeti, aksiyonu, duygusal bağlılığı ve kurtarıcı rolüne soyunmayı perdeye getiren bu suç filmi, şiddete meyli ve diyaloglara pas vermeyen haliyle birçok yönden genel izleyiciye hitap etmiyor olsa da, yılın en iddialı bağımsızlarından.
Oyunculukları, gereksiz diyaloglardan arınmış, stilize sahneleri, dönem müzikleri ve etkileyici atmosferiyle.
John La Carre’nin casusluk romanından
TINKER, TAILOR, SOLDIER, SPY
KÖSTEBEK
Yön: Tomas Alfredson
Oyn: Gary Oldman, Tom Hardy, Colin Firth, John Hurt
Tür: Dram
Süre: 127 dk.
1970’lerde mini dizisi çekilen John La Carre romanı Köstebek, Thomas Alfredson’ın yönetmenliğinde sinemada. Carre’nin kendi deneyimlerine ve gerçek olaylara dayanan film, casusluktan hoşlananlar için unutulmaz iki saat vaad ediyor. Yıl 1973. 20. yüzyılın ortalarında baş gösteren Soğuk Savaş, uluslararası ilişkilere zarar vermeye devam etmekte. İngiliz servisinin başındaki Kontrol, başarısız bir operasyondan sonra istifa ediyor. İngiliz gizli servisinde bir köstebek olduğu anlaşılıyor. Ve Smiley, emekli olmasına rağmen servisteki Rus ajanını bulmak üzere görevlendiriliyor.
3 boyutlu Yıldız Savaşları
STAR WARS EPISODE I: THE PHANTOM MENACE
YILDIZ SAVAŞLARI BÖLÜM I: GİZLİ TEHLİKE
Yön: George Lucas
Oyn: Liam Neeson, Ewan McGregor, Natalie Portman
Tür: Dram
Yıldız Savaşları efsanesi bu kez 3 boyutlu karşımızda. Yıldız Savaşları Bölüm 1: Gizli Tehlike çok büyük özen gerektiren bir işlemden geçti ve filmin her karesi 3D’ye, global servis sağlayan bir görsel şirket olan Prime Focus ve şimdiye kadarki tüm Star Wars filmlerinin de görselini yapan Industrial Light & Magic (ILM) tarafınca aktarıldı.
Yardım eli beyaz kadından geliyor
THE HELP
DUYGULARIN RENGİ
Yön: Tate Taylor
Oyn: Emma Stone, Bryce Dallas Howard, Jessica Chastain, Mary Steenburgen
Tür: Dram
Süre: 146 dk.
Obama’nın başkan olduğu bir dönemde geldi siyahilerin vatandaşlık haklarını konu alan Duyguların Rengi. Film, Kathryn Stockett’ın aynı adlı çok satan romanından. Siyahiler ve beyazlar arasındaki farkların uçurum kadar olduğu bir dönemde, 1960’larda geçiyor. Siyahi kadınlar, hem ev işlerini üstlenip hem de beyaz hemcinslerinin çocuklarına bakıcılık yapıyor. Ama hakları çok sınırlı. Durumu eziyet etme noktasına getiriyor bazı beyaz kadınlar. Çocuklarına annelik yapan kadınların evdeki tuvaleti kullanmalarını yasaklamaya kadar vardırıyorlar ayrımcılığı. Bu noktada beyazlar arasından bir farklı ses yükseliyor.
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
Monroe’nun çalkantıları
MY WEEK WITH MARILYN
MARILYN İLE BİR HAFTA
Yön: Simon Curtis
Oyn: Michelle Williams, Eddie Redmayne, Julia Ormond, Kenneth Branagh
Tür: Dram
Marilyn Monroe gibi bir star için ne kadar kapsamlı bir film çekilirse çekilsin, eksik kalır sanırım. Marilyn ile Bir Hafta da işte o hissi veren filmlerden biri. Yine de bu haliyle bile, klişesiyle, eksiğiyle, azıyla, yüzeyselliğiyle izleyenleri etkilemeyi başarıyor. Ünlü yıldızın perde arkasındaki tüm kırılganlıkları, arızaları ve zayıflıkları, İngiltere’de bir film çekimi sırasında yaşananlar üzerinden perdeye aktarılıyor. Marilyn Monroe’nun özel ve iş hayatındaki çalkantılarının, yalnızlığının, saf sevyiye susamışlığının, mutsuzluğunun, alkol ve haplarla imtihanının, güvensizliklerinin çoğunu bilen fanatikleri için yeni bir şey söylemiyor film. Böyle bir yapım klişelerden ne kadar uzak olabilir ki zaten! Ama onu ezbere bilmeyenler için yıldızın hayatına yeni pencereler aralayabiliyor, bazı gizeminlerini açığa çıkarıyor. Film bir yana, Michelle Williams’a Oscar adaylığı getiren performansı bir yana tabii. Böylesine önemli ve bildik bir sinema ikonunu canlandırmak bir ayrıcalık. Michelle Williams’ın bu konudaki en önemli avantajı, MM’e olan benzerliği ve güzelliği tabii ki. Marilyn Monroe ile Bir Hafta, MM filmi olarak kapsamlı ve tatmin edici olmasa da, MM olarak gayet başarılı Michelle Williams ile gayet ilgi çekiyor. Filmin En İyi Kadın Oyuncu (Michelle Williams) ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Kenneth Branagh) dallarında Oscar adaylıkları olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Sandler ikizleri oynuyor
JACK AND JILL
JACK VE JILL
Yön: Dennis Dugan
Oyn: Adam Sandler, Katie Holmes, Al Pacino, Elodie Tougne
Tür: Komedi
Süre: 91 dk.
Adam Sandler biri kadın, biri erkek iki ayrı karakterle ve hayli geveze bir rolle karşımızda. Jack (Adam Sandler), ikiz kız kardeşi Jill’i (Adam Sandler) saymazsak kusursuz bir hayat yaşıyor. Her yıl şükran gününde, hayatını alt üst eden kız kardeşinin ziyaretine katlanmak zorunda. Hafta sonunu kapsayacak bu kısa olması beklenen ziyaret uzadığında, Jack’in Jill’i göndermek için plan yapma zamanı da gelmiş oluyor. Jack and Jill, Adam Sandler ve yönetmen Dennis Dugan’ın yedinci birlikteliği. Ünlü komedyenin biri kadın, diğeri erkek iki ayrı rolle hayli gevezelik yaptığı filmde Al Pacino’nun performansına da dikkat çekmek gerek. Al Pacino filmde kendi ismiyle oynuyor. Canlandırdığı karakter Jill’e abayı yakmış bir aktör. Ve kesinlikle filmin en ilginç karakterlerinden.
Kurt ajan-çaylak ajan
SAFE HOUSE
DÜŞMANI KORURKEN
Yön: Daniel Espinosa
Oyn: Denzel Washington, Ryan Reynolds, Brendan Gleeson
Tür: Aksiyon-Dram
Süre: 100 dk.
Ülkesi İsveç’te çektiği başarılı ve bol gişeli filmlerin ardından Hollywood’a transfer olan Daniel Espinosa, Güney Afrika’da geçen bir casusluk filmine imza atıyor. Düşmanı Korurken, aralarında usta çırak ilişkisi bulunan kurt ajan ile çaylak ajanın birlikteliği üzerinden yürüyor. Denzel Washington yeniden kötü adam rolüne geri dönüyor ve bu filmde gizli bilgileri para karşılığında satan eski ajan Tobin Frost’u oynuyor. İyi bir ajan olmak isteyen Matt (Ryan Gosling), kendini kanıtlamak için bir fırsat beklerken, kendisini Tobin’in yanında, peşlerindeki saldırganlardan kaçarken buluyor. Koşturması, kaçması, kovalaması bol bir ajan hikayesi ve aksiyon arayanlara.