Güncelleme Tarihi:
Ceylanpınarlılar evsahibi, sınırötesi Resülayn'dan gelenler misafirdi
Suriye’den abim geldi
Sınır hikayelerinde ayrılıklar, kavuşmalar, bürokrasi, jandarma, asker, kaçakçılık, ölüm vardır. Bazen Bekir Yıldız'ın hikayelerindeki gibi dramatik, bazen de Sinan Çetin'in filmindeki gibi absürd manzaralar çıkar. Geçtiğimiz bayram kısa süren sınır buluşması yerini evsahipliğine bıraktı. Ceylanpınar halkı sınırın ötesinden gelen akrabasını, eşini dostunu karşıladı, 48 saatliğine misafir etti. 1950'li yıllara kadar sınırı kolayca geçip ailelerini görebilen insanlar, 40-50 yıldır varolan tel örgüler yüzünden eskisi kadar rahat kucaklaşamaz olmuştu. Daha önce tel örgülerin ötesinden birbirlerine el sallarken, geçtiğimiz yıl ilk kez, sınırda kurulan çadırlarda yüzyüze bayramlaştılar. İki ülkenin sınır illeri arasında yapılan protokol sayesinde bu yıl ilk kez ev ziyaretleri gerçekleşti. 402 ailenin 1200 ferdi iki gün içinde sınır ötesindeki akrabaları ile buluştu.
İki aile iki buluşma
Suriyeli gelinlerin boynu bükük
Uçar Ailesi'nin hali vakti yerinde. Oturdukları Aşağı Hümeyra Köyü'nde elektrik ve su var. Burada Türkçeyi askerde öğrenen erkeklerle daha rahat anlaşıyoruz. Ailenin kadınlarından bir tek evin kızı Meryem bizimle konuşabiliyor. O da ilkokul üçe kadar okuduğu için. Uçar Ailesi de Krajna Aşireti'nden. Evin Reisi İsmail Uçar ve karısı Sara Uçar, misafir beklediklerini ama kaç kişinin geleceğini bilmediklerini söylüyorlar.
Bu evde iki kişi var ki, herkesten daha heyecanlı. Ailenin Suriyeli gelinleri Fatma ve Sufiya. Bayramda ailelerinden birilerini görmeyi umut ediyorlar. Fatma, Uçar Ailesi'ne iki yıl önce gelin gelmiş. O günden beri de ailesinden kimseyi görmemiş. Fatma, Hamit'in ikinci karısı. İlk karısı Sabha'dan dört kızı olan Hamit, erkek çocuk için ikinci kez evlenmiş. Şimdi bir erkek çocukları var, ama çocuk, öz anne kucağı göremiyor. Değerli olduğu için Sabha tarafından büyütülüyor.
Öteki gelin Sufiya üç sene önce aileye girmiş. O da kocasının ikinci karısı. Üç senedir görmediği annesinin evine gelmesini umuyor. Ama bu iki gelinin de umutları boşa çıkıyor. Çünkü Suriye'den gele gele Ahmet, Yusuf ve Hamit geliyor. Bunlar, ailenin ikinci dereceden akrabaları, amca, dayı, teyze çocukları. Akşam misafirler evin erkekleri ile birlikte evin klimalı odasında otururken, kadınlar akşam için pişirilecek koyunları kesiyor, yüzüyor. Bir yandan ağlayan çocuklarlarını avutan kadınlar kumalarıyla el ele misafirleri mutlu etmek için çırpınıyor.
Yemeği kadın pişirmesi neyse de koyunu da kesip yüzmeleri tepkimizi çekiyor. Bunu sorduğumuz erkeklerden biri gevrek gevrek gülerek ‘‘biz biraz tembeliz, iş yapmayı pek sevmeyiz’’ diyor.
Yemek öncesi sohbet yine sessiz. İnsanlar arasında fazla göz teması yok. Suskunluk anlarında insanlar ya havaya bakıyor ya yere. Onlara Suriye'deki hayatlarını soruyoruz. Yine tercümanların gülümsemesiyle karşılaşıyoruz. ‘‘Suriye hakkında pek konuşamazlar’’ diyerek geçiştiriyorlar.
Sonra aramızda şöyle bir diyolog geçiyor:
- Peki, biz olmasak size söylerler mi?
- Yok bize de söylemezler, yerin kulağı vardır diye düşünürler.
- Peki, iki kişi olsanız, dertlerini, sıkıntılarını anlatırlar mı?
- Yok anlatmazlar.
- Peki, onlar kendi aralarında konuşurlar mı?
- Yok onu da yapmazlar. Ya içimizden biri kötü çıkarsa diye düşünürler.
- Kendileriyle başbaşa kaldıklarında bu konuyu düşünürler mi!
- Zannetmiyoruz, ama belki onu yapıyorlardır. Belki!
Misafir başına bir kuzu kestiler
Ofa Köyü Göçerleri'nden Çağır ailesi, aile reisi Ramazan Çağır'ın ablası Fatma ve çocuklarını bekliyordu. Reisleri, Suriye'de yaşayan Krajna Aşireti'ne bağlı bir aile Çağırlar.
Mezradaki evlerine konuk olduk. Burası 8 evli bir mecra. Elektrik, su ve tuvalet yok. Buna karşın cep telefonu ve televizyon var. Telefon, yurdun dört bir yanını saran GSM şebekeleri sayesinde, televizyon ise traktörün aküsü ile çalışıyor. Televizyonu görünce nedense Çarkıfelek'i arayıp aramadıklarını merak ediyoruz. Bir kaç kere aramışlar, düşürememişler. Ev halkı kendi arasında Arapça konuşuyor. Bizim sorularımıza ise Türkçeyi askerde öğrenen erkekler cevap veriyor. Kadınların Türkçesi çap pat, televizyondan öğrendikleri kadar.
Büyük bir koyun sürüsü olan ailenin misafirleri için yapacağı en büyük ikram, gelen kişi başına bir koyun kesmek. Bir de şehirden aldıkları beş battaniyeyi bayram hediyesi olarak vermek. Karşı taraftan gelecek hediyeyi çok iyi biliyorlar: Çay! Zaten Suriye'den gelmeye başladıklarında görüyoruz, paket paket, koli koli, çuval çuval çay geliyor.
Çağır ailesi, Fatma hala ve çocuklarını sınırdan alıp önce Ceylanpınar'daki bir akrabanın evine götürüyor. Karşılaşma anında coşkulu öpüşler var. Üç kere sağ yanaktan, üç kere sol yanaktan sonra tekrar üç kere sağ yanaktan. Erkekler, kadınları bir de alından öpüyor. Zaten bütün coşku o anda yaşanıp bitiyor. Sanki birbirlerini yıllardır kucaklamayan onlar değilmiş gibi sakin sakin oturmaya başlıyorlar. Misafirler çok sessiz.
Sessizliği biraz bozmak için, ‘‘akrabalarınızın evini beğendiniz mi? Sizin eviniz nasıl? Buraya gelmekten memnun musunuz?’’ türünden sorular soruyoruz. Tercümanlığımızı yapan Ramazan Bey bu soruları tercüme etmeden cevaplıyor: ‘‘Onlar Suriye hakkında bir şey söylemezler. Kötü bir laf etmezler, korkarlar.’’ Korkunun sebebi malum, her Suriyeli'nin ensesinde hissettiği Suriye Gizli Servisi El Muhaberat! Daha sonra benzer sorulara hep benzer cevaplar alacağız.
Konuşmalar daha çok, akrabaların, eşin dostun akıbeti üzerine: ‘‘Şu ne oldu?’’ ‘‘Öldü.’’ ‘‘O nasıl?’’ ‘‘Evlendi, çocuğu oldu’’.
Ev ziyaretinden sonra mezraya gidiliyor. Gece burada geçirilecek. Burada da bir fasıl sarılma öpüşme gerçekleşiyor. Bir de bizim için toplu bir poz veriyorlar. Zaten hava kararırken yataklar da yapılmaya başlanıyor. 48 saatin ilk günü böyle tamamlanıyor.