Güncelleme Tarihi:
Tuba’nın önümüzdeki birkaç dakika içinde yapması gerekenleri alt alta sıralayarak başlayalım: Oğlu Civan için süt sağacak. Sütün akmadan, kokmadan, sağ salim eve gitmesi sağlanacak. Koleksiyon hazırladığı markadan gelen son rötüşlara onay verecek. Ucundan da olsa gazete yazısına başlayacak. Kendi adını verdiği sosyal medya kreatif ajansı üzerinden yürüttüğü projelerle ilgilenecek, ilgili tweet’leri atacak. Ve araya da rol aldığı son filmle ilgili bir röportaj, bir de televizyon canlı yayını sıkıştıracak. Baylar, bayanlar iki çocuk annesi, kendi ajansının sahibi, oyuncu, köşe yazarı ve evinin kadını Tuba Ünsal’ın muhteşem hızlı hayatına hoşgeldiniz!
Tuba’yla bu aralar yapacağınız herhangi bir görüşme “Sütüm geldi, emzirmem lazım”, “Süt akıtıyor”, “Sütü eve yollamamız lazım” gibi ‘olağan’ cümlelerle bölünebilir, kesilebilir. İkinci çocuğu Civan Mert henüz 5 aylık, Tuba da kendi deyimiyle hâlâ kısmen loğusa döneminde. Gümdemin değişmeyen maddesiyse hep süt: “Geçen gün çiftlikte işler kesat, moraller bozuktu mesela. Çok sütüm gelmedi. Tüm günüm, ruh halim altüst oluyor tabii...” Kendisini sosyal medyada yakından takip ediyorsanız bahsettiği konuların değişkenliği şaşırtabilir, baş döndürebilir. Paylaştığı içerikler kimi zaman #moda2014 hashtag’li bir stil havadisi, kimi zaman yeni anneleri pratik ürün tavsiyesi. Hayatı da Instagram’ı da pusetle stilettolar, cücelerin ev halleriyle kendisinin podyum/davet pozları arasında gidip geliyor. Çoktan seçmeli, bol ‘kişilikli’, tam da ‘bir Tuba var, Tuba’dan içeri’ havasında.
Cuma gününden itibaren sinemalarda, ‘Hayat Sana Güzel’de izleyeceğiniz Tuba ise tüm bu modellerden, ruh hallerinden çok çok uzakta bir yerde. Kafada peruk, ağızda sakız, göğüste silikon en ‘avanak’ haliyle dolanıyor, ‘yardımcı kadın’ kontenjanından: “Canlandırdığım diğer tüm karakterlerden farklı olması hoşuma gitti tabii. Türkiye’de karakter yaratmak çok zor çünkü. O rol sana gelene kadar zaten elemeden geçmiş oluyor.” Tam da “Sahi, 20 kilo alıp vermeler, çirkin yaratığa dönüşmeler hiç de bizlik değil” derken “Bizimkilerin hakkını yemeyelim” uyarısıyla ‘Kelebeğin Rüyası’nı hatırlatıyor. “Kıvanç’ın, Mert’in dönüşümüne, değişimine, oyunculuğuna kim ne diyebilir şimdi?” Selamlar çakılsın, filme tekrar dönülsün. ‘Hayat Sana Güzel’in afişinde ‘bir Türker İnanoğlu filmi’ yazmasının yarattığı ‘hazır ol/kıt’a dur’ durumu var tabii. “Yeni nesil hiçbir yapımcıda olmayan bir janrı var. Sete geldiği zaman hissettiğim duyguyu herhalde en son babam akşamları asker üniformasıyla eve geldiğinde hissetmiştim.” O derece bir ‘disiplinlik’ hali. İnanoğlu, Tuba’nın “Ne ara büyüdüm de filminde oynadım?” dediği bir yapımcı. Çocukluğunun evde, televizyon karşısında, Filiz Akın’ı, Gülşen Bubikoğlu’nu ağzı açık, aklı havada, izleyerek geçmesi pek normal.
Filmin çekimleri geçen yaza, Tuba’nın 5.5 aylık hamile olduğu döneme denk düşüyor. “İlk onlarla paylaşmak zorunda kaldım tabii hamileliğimi.” Her ne kadar ‘İsterseniz ayrılabilirim’ kartını oynasa da iki tarafın da gönlü razı olmamış ayrılmaya. “E çekimlerde zorlandım tabii. Sürekli doktora gitmem gerektiği bir dönemdi. Bir yandan Sare’yle gidip geldim sete. Zordu” diyor ama yönetmen Murat Şeker’in hakkını da muhakkak teslim etmek istiyor. Meğer, ikili daha evvel ‘Plajda’ ve ‘Çakallarla Dans’da da birlikte çalışmış, meğer yönetmen-oyuncu arasındaki uyum başrol oyuncuları arasındaki uyumdan daha önemliymiş: “Evet, çünkü komedide yönetmenle ilişkisi çok önemli. Birlikte gülmeniz, eğlenmeniz lazım ki o enerjiyi filme de yansıtabilin. Murat’la hakikaten de öyle oldu. “Bu filmin sürprizi sensin” diyor. Bakalım...”
Artist Sare yeni Suri
Haftabaşı raflara düşen ELLE dergisinin kapağındaki bir detay gözünüzden kaçmış olabilir, anımsatalım: Tuba’nın bir kucağındaki Civan ne kadar şaşkın şaşkın bakıyorsa, diğer kucağundaki Sare o kadar poz poz duruyor. Tuba’nın “Çekimde anladım. Ruhunda var artistlik kızın” demesine, Sare’nin kapakta annesinden rol çalmasına, çekimlerde kıyafet beğenmeme ‘dedikodularına’ bakılırsa bu iş tamam, yerli ‘Suri’ yola çıktı, geliyor. Armudun ne kadar dibine düşeceğini zaman gösterecek. “İnan bir saniye olsun bile düşünmedim gelecekte ne olsunlar, ne yapsınlar” diyen Tuba’nın hayali şimdilik ‘Aman büyüsünler, iyi insan olsunlar da yeter’ noktasında: “E hangimiz annemizin, babamızın hayal ettiği mesleği yapıyoruz ki? Ben de başarısız bir bankacı olup çıkardım o zaman...” Ve anlıyoruz, hatırlıyoruz ki ailesi, özellikle de babası pek tasvip etmemiş Tuba’nın yolunu. “Sürekli kendini kanıtlamaya çalışan genç bir kız çocuğuydum. 16’da başladım. 23’e kadar zordu. Ama sonra Vizontele Tuuba’da başrol oynadım” derken ‘Vizontele Tuba’yı kariyerinin kırılma noktası olarak gördüğünün özellikle altını çiziyor.“E ne yapacağımı bilmiyordum çünkü. ‘Tiyatrocu olsaydın bari’ diyor babam, gidiyorum tiyatro yapıyorum, bu kez de oynadığım tiyatro salonunu beğenmiyor. Sanki Haldun Dormen de kollarını açmış beni bekliyordu...”
Zor da olsa rüştünü ispatlıyor, ailenin gururuna dönüşüyor. Annesinin asıl gurur duyduğu kişiyse oyuncu/iş kadını değil anne Tuba’. “Aferin! Ne kadar bilinçli yetiştiriyorsun diyip duruyor.” Tuba’nın Civan sonrası anneliği ustalık da değil mastırlık seviyesine kadar çıkmış. Tam teşküllü bir kreş işletecek kadar uzman. “Evde bazen üç çocuk olduğu oluyor. Ve hepsinin durumu, ruh hali, o an ne yapmak istediği tamamen farklı. En zoru da üç çocukla bir yere gitmeye kalkışmak. Düşün, arabada hepsinin oturacağı koltuk bile farklı...” Tüm o halller dilinden düşmese de anneliğini bir rol modeline dönüştürmeye, bilir kişi imajıyla parlatmaya pek niyeti yok. Her ne kadar “Gazete yazılarımda da kaçıyorum mesela annelikten...” dese de, annelikle ilgili ahkam kesmekten kaçınsa da hassas olduğu konular var. Bakınız: Süt anneliği. Hatırlayınız: Bebeği Hira’yı emzirmekte zorlanan Demet Akalın’a gönrderilmiş “Ver, ben emziririm” teklifi. “Küçüçük bebeğin dünyaya geldiğinde ilk ve en mühim hakkı o kutsal sıvıyı olabildiği kadar uzun süre almak. Sare’de benim de çok erken sütüm kesildi. 3.5 ay sonra emziremedim. Başka annelerden süt almaya başladım. O zaman keşfetmiştim mesela süt anneler kulübü olduğunu.” Hira’nın süt annesi olma fikri baba Okan Kurt’tan veto yemiş ama Tuba bu konunun gündeme gelmesiyle farkındalığı arttırmış.
Montaj var tapelerde
Bugünkü fotoğrafa hâlâ ara ara inanmakta güçlük çektiği oluyor: “Bundan beş sene evvel biri çıkıp da bana mesela geçen pazar günkü evin fotoğrafını gösterse, o üç çocukla koşturma halini anlatsa bir “Yuh” çeker, inkar eder, “Olamaz bu. Montaj var bu tapelerde” derdim. Ne olacağını kestiremiyorsun. Hayatın güzelliği de bu zaten.” Bu güzelliklerden biri de çocuklarıyla baş başa vakit geçirmesi. “Pazar günleri, tüm gün onlarla tek başımayım. Çocukla vakit geçirince daha toleranslı, daha duygusal oluyorsun yani.” cümlesindeki ‘toleranslı’ kelimesini tırnak içine alarak bir kenara koyalım. Yanına da Tuba’nın hakkında çıkan her haber sonrası bir hışım attığı ‘Öyle değil de böyle’ tweet’lerini... Söz, şimdi savunmada: “Dikkat edersen, o haberlerin çoğunun ortak noktasında çocuklar var. Çocuklarımla ilgili bu kadar özveride bulunup hayatımı perişan ederken, sen kalkıp da köşenden olmamış bir şeyi olmuş gibi anlatamazsın. Yoksa hakkımda en ağır şeyler yazıldığında bile ciddiye almamayı öğreneli çok oldu.” Zira, ucuz magazin numaralarını da kolay kolay yutmuyor. Bir ‘hatırlayınız/bakınız’ parantezi de Bade İşçil vakası için açılsın, polemikte gelinen son nokta için Tuba’nın son Vatan Pazar yazısı okunsun: “ (...) Filiz Akın’dan sonra ekranlarda parlayan yeni jenerasyon bu sarışın kadın ısrarla bu vasfı reddediyor ‘ortalama Türk kızı’ olma isteğiyle yanıp tutuşuyor ‘modern’ ve ‘biricik’ olma halini elinin tersiyle itiyordu.”
Tuba bu. Mevzu ister çoluk çocuk olsun, ister evlilik, hesap kitap yapmadan, boy vermeden, hissettiği şeyin peşinden bodoslama dalma konusunda, filtrelemeden konuşma konusunda üstüne yok: “Evet, önce olayın içine dalıp sonra ‘Şimdi napıcaz?’ diyen bir halim var.” Tüm o olduğu gibi olma halleriniyse manalı bir fikre bağlıyor: “Çocuğuna verebileceğin en güzel şey kendi karakterini bozmaman, hayata kendinden çok da taviz vermeden adapte olman. Öykünüyorlar sana.”
Neden ‘iş bana gelsin’ diye oturayım ki?
15 yıl boyunca hayatta tek yapabileceğim şeyin oyunculuk olduğunu zannederdim. Meğer kendimi kısıtlıyormuşum. Sosyal medya proje geliştirme ajansımla bir sürü farklı yönüm de ortaya çıkmış oldu. Bir sürü farklı yönüm varken neden ‘İş bana gelsin’ diye oturayım ki? Her günüm ‘Bir şey yapmam lazım’ diye diye geçiriyor.