Güncelleme Tarihi:
BİZE YAZMAK İÇİN TIKLAYIN...
1. BÖLÃœM İÇİN TIKLAYINÂ
Süheyla kocası onu çocuklarıyla birlikte terkedene kadar beklemekten başka çare bulamadı. Sonunda tek başına kaldı. O zaman yorucu da olsa bir iş, kötü de olsa bir ev buldu. Bu süreçte ona yardım eden insanlar oldu, bazıları erkekti bunların.
Ayakları üzerinde durmaya başlayınca da kocasından boşanmak istedi. Bunun onun için bir ölüm sözleşmesi anlamına geldiğini bilmiyordu henüz; ya etrafında "başka" erkek olmasından, ya da sadece -tarafından terkedilmiş bile olsa- kocasından boşanmak isteme "cüretini" göstermesinden!
Burada artık "aile meclisi" giriyordu devreye. Ailesi, kocasına emri verdi: Onu öldür, dedi. Kocası ona "sana çocukları göstereceğim" yalanını söyleyince inandı Süheyla. Belki de inanmadı, başına gelecekleri anladı ama artık gücü kalmadığından inanmayı tercih etti. Bilmiyoruz, çünkü bunları araştıracak, soruşturacak, ortaya çıkaracak -ve düzeltecek- bir sistem yok Türkiye'de henüz.
O gece sokak ortasında kurşunlandı. Hastaneye kaldırılırken, kocası onu öldü sanıp kaçmıştı çoktan.
***
Sonrası, yani bu "tesadüfen" hayata dönüş sonrası, devlet ona "kucak açtı." Ama nasıl?
Kendilerince "güvenli" dedikleri bir "ev"e yerleÅŸtirdiler onu. Bu evlerden çok yoktu devlette. Olanların nasıl, hangi anlayışla yönetildikleri de çok tartışmalıydı. Batıda, geliÅŸmiÅŸ ülkelerde "Kadın sığınma evi" deniyordu bu evlere; devlet her türlü altyapısını, güvenliÄŸini karşılıyor ama yönetimine karışmıyor, iÅŸletmeyi bu konuda deneyimli sivil kadın örgütleri yapıyordu. Burada kalan -böylece önce canını kurtaran- kadına psikolojik ve hukuki destek saÄŸlanıyor, çocuklarına kreÅŸ, bakım hizmeti veriliyor, kadın kendi ayakları üzerinde duracak duruma geldiÄŸinde de iÅŸ, kira, sosyal yardım saÄŸlayarak oradan ayrılmasını saÄŸlıyordu.Â
Türkiye'de çok az sayıda olan evlerde ise ne böyle bir anlayış, ne de böyle koşullar vardı. Daha önce bağımsız sivil örgütler tarafından bu anlayışla kurulmuş evler de devlet desteği olmadığından, yaşayamamıştı. Bir belki iki örnek vardı sadece; kapasiteleri çok çok az. Aile-koca şiddetinden kaçan kadın ve çocukların sayısına yetişmesi mümkün değildi.
Yine de Süheyla onlardan birine yerleştirilme "şansına" sahip oldu.
Ama kocası onu defalarca kömürlüğe kapattığından, pencereleri demir parmaklıklı olan bu mekanda kalabilmesi mümkün değildi.
Psikoloğa gönderdiler; "senin bir şeyin yok" dedi.
Ne zaman sokağa çıksa, kocasının akrabalarıyla karşılaşma ihtimali oluyordu, bu bir iki kez gerçekleşti de. Zor kaçtı ellerinden.
Kaldığı yerde bazen diğer kadınlardan biri "sinir krizi" geçiriyor, bir olay çıkıyor. Bazen kapıya onlardan birini arayan koca dayanıyordu.
Daha uzak bir yerde, kendi evinde yaşamak istedi. Ama parası, işi yoktu. Belediyeden sağladığı yardım parası, belki çok ucuza ama kötü şartlarda üstelik güvenlikli olmayan bir ev tutmasına yetecekti, ama sonra?
Sizce ne yapsaydı?
YARIN: EV TUTUYOR AMA...
Â