OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 05, 2000 00:00
ŞUBAT TATİLİ Şubat tatili biteli epey oldu ama henüz kendimi toparlayamadım. Son dönemde izlediğim filmlerin dökümünü yapacak olursam: Asteriks, T-Rex, Tarzan, Mavi Gezegen, Küçük Fare Stuart ve başka çocuk filmi kalmadığı ama tatil de bitmediği için, Güle Güle. Bu sonuncusu gerçek bir felaketti, adeta çektiğim eziyetin kreşendosuydu. Yani Oskar'ı kimin aldığı zerre kadar umrumda değil. Aday filmlerin hiçbirini görmek nasip olmadı. Ama Stuart'ın hayatımda gördüğüm en kötü çocuk filmi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle son 7 senedir tek bir çocuk filmini kaçırmadığımdan, bu görüşüme değer verilmesini de beklerim. Yaz tatili neyse de, Şubat tatili, havalar soğuk olduğu için tam bir kabus. Çocuk, tabiatıyla eğlenmek istiyor, gidecek başka yer olmadığından sinemaya gidiyoruz.
Film baÅŸlamadan kola istiyor. Åžansımıza hep en orta sıradaki koltuklar düşüyor. Kolayı hemen içtiÄŸi için, filmin onuncu dakikasında çiÅŸi geliyor. Ezilip büzülerek yol isteyip, sekiz kiÅŸinin ayağına basarak tuvalete gitmek isterken, elinde tuttuÄŸu patlamış mısır yere saçılıyor. Tuvalete gidiyoruz, bu sefer hiçbir yere deÄŸmeden çiÅŸ yapma maratonu baÅŸlıyor (unutmayınız, Hepatit-B kapmak için ideal mekandır tuvaletler). Tuvalet alaturka ise, zaten çocuk içine düşmesin, pantalonunun paçası yere deÄŸmesin ve tabii tuvalete yapıyorum derken küloduna yapmasın diye, tantrik seks figürlerini anımsatan konfigürasyonlar yaratılıyor. ÇocuÄŸun kız olduÄŸu anlaşılmıştır herhalde. Salona geri dönülüyor, el yordamı ile yerimize geçiliyor. Bilahare "10 dakika Ara" baÅŸlıyor. Åžimdilerde eskinin frigo buzları yine peydah oldu. Öngörülü davranıp çocuÄŸunun bademciklerini vakitlice aldırmış olan anne-babalar, gururla alıyorlar frigo buzları yavrularına. Bizim kuzu, tuvalete götürdüğüm için kabaran sinirimi de hesaba katarak "anneciÄŸim biz de alalım mı?" diyor munis munis. Buyrun bakalım, almasam, yavrum yalanarak yandaki çocuÄŸa bakacak, alsam, kesinlikle hastalanacak. Alıyoruz, ısınsın diye biraz bekliyoruz, yenecek kıvama geliyor. Bu aynı zamanda erimesi de demek elbette. Kızım birazcık yiyip, doyduÄŸunu belirterek akışkan ve yapışkan kütleyi elime tutuÅŸturuyor. Ãœstüm başım daha fazla berbat olmasın diye tahta sapıyla beraber tüm kütleyi aÄŸzıma tıkıyor ve tanıdığım birinin bu halimi görmemesi için dua ederek, filmin kalan bölümünü ördek paleti gibi birbirine yapışmış parmaklarla izliyorum. Nedendir bilinmez, genelde filmin genç kahramanının anne ya da babasının senaristler tarafından mutlaka acımasızca öldürüldüğü çocuk filmi nihayet bitiyor. Ardından hamburger yenilmesi, oyuncak alınması, hamburger yanında kola içilip yeniden tuvalete taşınılması, mevsim kış olduÄŸu için palto ve kabanların baÅŸa iyice bela olması gibi sorunlar yaÅŸanıyor.Sonuç olarak, yukarıda anlattığım sürecin kısa bir zaman dilimi içinde peÅŸpeÅŸe yaÅŸanması, zaten hassas olan ruhsal dengelerimi alt-üst ediyor. Bu sorundan muzdarip olan binlerce insan olduÄŸu varsayımıyla "nerede bu devlet" diyor, yetkilileri göreve çağırıyorum. Sayın Işılay Saygın'ın bu konuya bilhassa eÄŸilmeleri hususunu da takdir ve tensiplerine saygılarımla arz ediyorum. A, bakın biz Ankaralılar böyleyiz iÅŸte, "coÄŸrafi deformasyon" da denebilir, devletle yatar, devletle kalkarız. Sivil toplum kuruluÅŸlarının projelerine de açığım tabi, yeter ki rehabilite olayım. Deniz ÇAPANOÄžLU - 5 Nisan 2000, ÇarÅŸamba Â
button