Güncelleme Tarihi:
Dünya çapında tüm moda haftalarını geziyorsunuz. Tüm bu gidip gelmeler arasında, ‘evim’ dediğiniz yer neresi?
- Babam Türk, annem Alman. 1989’da Berlin’de doğup büyüdüm. Okul bitince Berlin’de bir ajansa başvurup foto muhabir olarak çalışmaya başladım. Sonra moda alanının, insanların stilini yansıtmanın daha fazla ilgimi çektiğini fark ettim. Sokak fotoğrafçılığına başladım “Bu işin kalbine taşınmalıyım” diye düşündüm, New York’ta yaşamaya başladım.
Üç sene öncesine dönersek, böyle niş bir alana geçme fikri nereden çıktı?
- New York’a taşımadan önce... 2013’te bu büyüleyici kente tatile gelmiştim. Moda Haftası’na da denk gelmişim, o yüzden modellerin ve blogger’ların fotoğraflarını çekmeye başladım. Hemen bağımlısı oldum, moda haftalarını takip ederek kent kent dolaşır oldum.
Bu alanda pek çok rakip var ama Gigi Hadid gibi top modellerden Chiara Ferragni gibi sansasyonel blogger’lara herkes sizi tercih ediyor. Sırrınız nedir?
- İstikrar ve başarı. Sokak fotoğrafçılığı zamana karşı, çok uzun saatler çekim için zaman harcayacak insanlar yok karşınızda. Birkaç dakikada ideal kareyi yakalamanız gerekir. Hatta genelde defileye gitmek için koşturduklarından kimi zaman birkaç dakika bile değil, saniyeyle iş yapıyorsunuz. Ben kısa zamanda iyi kare yakalayabiliyorum. Bir de o isimler her sezon benimle buluşacaklarını biliyorlar. “Aman, bu sefer de gitmeyeyim” demiyorum asla. Sonuçta bu iş, yılda en az iki ay sürekli seyahat ve koşuşturma halinde olmanızı gerektiriyor.
Sadece şöhretli isimlerle çalışmıyorsunuz. Sizin dikkatinizi çekmek de şöhrete giden bir adım... Dikkatinizi ne çeker?
- Ben ‘poz vermiş’ gibi duran kareleri sevmem, doğallık önemli. Dikkat çekici renk kombinlerini yakalamak şart; farklı aksesuvarlar, mesela renkli bir çanta ya da sıradışı ayakkabı kullanmak da sivrilmeyi sağlar. Ama her daim kibarlık ve iyi bir enerjinin verdiği ışık da önemli.