Güncelleme Tarihi:
İlk kitabınız “Zeo, Kio ve Mehpare” okurla buluştu. Okur yorumları ne yönde? Beklediğiniz ilgiyi gördü mü eseriniz? Ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
- Genellikle olumlu tepkiler aldım. Kurguyu başarılı, dili akıcı, anlatımı etkileyici buluyorlar.
Sizi bu hikâyeyi yazmaya yönlendiren ne oldu?
- İçimde büyüyen bir yaratma enerjisi dışarıya çıkmak istedi. Dışarıda olup biten olaylara karşı duyarsızlaşmış gibi görünen insani yanım haykırdı. İçimden gelen bu durdurulamaz potansiyel yazmaya başlamama en büyük sebeptir.
AŞK, BİZİ VAR EDEN İLAHİ BİR GÜÇ
Aşk hakkındaki satırlarınızla başlıyor roman. “Size âşık olunması, sizdeki aşktan ötürüdür” diyorsunuz. Bu aşk meselesini biraz açalım. Nedir size göre aşk? Tanımlayabilir misiniz bu hissi?
- Aşk bizi var eden, hücrelerimizi bir arada tutan en önemli ilahi güç bana göre. Bu güç bir şekilde bizi var ediyor ve bizim de var etmemize yol açıyor. Yaşama arzusunu ve yaşamı çoğaltan bir his bana göre.
Kitabınızın alt başlığı “Koyu Mavi Bir Yolun İlk Romanı”. Kitap boyunca da bu renkle karşılaşıyoruz sık sık. Neden mavi? Nedir anlamı?
- Mavi huzur veren bir renk benim için. Gökyüzü gibi sonsuzluk, sınırsızlık duygusu veriyor. Beni yeryüzünün karmaşasından alıp çıkarıyor.
Uzun yıllar öğretmenlik yapmışsınız. Kitabınızın ana kahramanı Mehpare de bir öğretmen. Mehpare sizden, sizin yaşamınızdan izler taşıyor mu?
- Mehpare tam olarak “ben” değil, fakat benden pek çok iz taşıyor. Arayışları, mutlu olamayışı, aşkı, meditasyon yapması, beklentileri... Bunlar bizim ortak yanlarımız.
DOĞUŞTAN FELSEFİ BİR BAKIŞ AÇIM VAR
“Zeo, Kio ve Mehpare” sıra dışı bir roman. Farklı boyutlar, bilinç düzeyleri... Bu gibi konularla ne zaman ilgilenmeye başladınız?
- Gençliğimden beri zihnim bir burgu aleti gibi derinlere inmeyi severdi. Olaylara, insanlara yüzeysel bakmaya tahammülüm yoktu. Bu bakış açım beni zorluyordu. Fakat bir de zevkli bir yanı vardı; farklı boyutları keşfediyordum. Felsefi bir bakış açım vardı doğuştan.
Zeo ve Kio, ‘üst boyutlardan’ varlıklar. Okurlarımızın daha iyi anlamaları için onlardan ve Dünya’daki görevlerinden biraz bahseder misiniz?
- Zeo ve Kio, “hakiki insan” mertebesine ulaşmış, “Dünya Okulu” mezunu varlıklar. Bu varlıklar istese bile artık kötülük düşünemeyecek bir seviyedeler. Dünya bedenlerini terk ettikten sonra da göreve devam ediyorlar. İnsanların serbest iradesine müdahale etmeden onları gözlemliyorlar. İlahi bir teknolojiyle çalışıyorlar.
Siz uzaylılara, farklı yaşam formlarına inanıyor musunuz? Kitabınızda yazdığınız gibi evrende yalnız değil miyiz?
- Bu, çok spekülasyona açık bir konu. Benim bir dünya görüşüm, bir bakış açım var. Bu bakış açıma göre “uzaylılara, farklı yaşam formlarına” inanmayı seçiyorum. Bilimsel olarak da olmama ihtimalinin çok düşük olduğunu biliyorum.
“12 Eylül 1980” başlıklı bölüme hiçbir şey yazmamışsınız. O sayfaya “Yazar bu sayfayı bilerek boş bıraktı, yazmadı” notu eklenmiş. Neden boş bıraktınız bu bölümü?
- Benim romanımı yazma amacım insanlara dünyada ve Türkiye’de yaşanan şiddet olaylarını anlatmak değildi. Ama onun etkisinde yaşayan insanların ve bu dönemde bütün yıkıcılığına rağmen sürdürülebilen “insan olma, insan kalma” gerçekliğiydi. Benim gözümden tabii ki.
Tasavvuftan ve Mesnevi’den de bahsediyorsunuz romanınızda. Bu felsefeye ilginiz nasıl başladı?
- Hemen hemen her evde, her dükkânda birkaç satır görmüşümdür Mevlâna Hazretleri’nden alınmış. Onun olup olmadığı şüpheli olanlar söylemler de dahil. Çok bir önemi yok doğru olup olmadığı, ona atfedilmiş olması önemli. Sonuçta onun cisminin temsil ettiği mana önemli. Bizim evimize de annem çerçeveletip asmıştı bir sözünü; “Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, başkasının kusurunu örtmede gece gibi ol, ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol!”
YÜREĞİMDE ‘ÂŞIK OLUNASI’BİR İSTANBUL TAŞIYORUM
Mehpare, annesini bırakıp başka bir kadına giden babasıyla bir hesaplaşma yaşıyor. Ve adadaki buluşmalarında birbirleriyle şiirlerle konuşuyorlar. Şiire özel bir merakınız mı var?
- Şiir denemelerim var. Şiir yazmayı da, okumayı da çok seviyorum. Hatta benim şiirlerimi okumak isteyenden dinlemeyi de.
“İstanbul âşık olunası bir şehirdir! Taşında toprağında aşk vardır onun!” diye yazmışsınız.
- İstanbul yaşanması çok zor bir hale geldi. Benim İstanbul’umdan bahsetmek istedim o satırlarda ben. Benim gibi yüreğinde “âşık olunası” bir İstanbul taşıyan pek çok kişi olduğunu düşünüyorum.
Şen Sevgi Erişen kimdir?
Yazar kendini şöyle anlatıyor: 1958, İstanbul doğumluyum. Babamın görevi gereği değişik illerde bulundum. Üniversiteyi İstanbul’da okudum. 1981’de İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü’nden mezun oldum. 21 yıl boyunca liselerde fizik öğretmenliği yaptım. İki kızım ve şimdilik iki torunum var. Uzun yıllar meditasyon yaptım ve ileri zihin tekniği alarak Sidha oldum. 2009’da Maharishi Üniversitesi’nin “Dünya Barışı” için açtığı programa katılmak üzere Fairfield Iowa’ya gittim. Döndükten sonra gönüllü çalışmalara katıldım. Edebiyatla ilgim daha çok şiir üzerinden yürüdü. Aralıklarla hep şiir yazmayı denedim.