Güncelleme Tarihi:
İnsan çocukluk hayali olarak ‘stil ikonu olacağım’ demez ama hep meraklı mıydınız bu işlere?
Alakası yok. İtalya’da Siyaset Bilimi okudum. 18 yaşında İngilizce öğrenmek için Londra’ya gittim. Politikanın benim için uygun olmadığını fark edip bir yıl sonra New York’a oyunculuk okumaya gittim. Birçok blogger’la tanıştım. Baktım bu işte gelecek var, ben de modayla ilgili blog’umu açmaya karar verdim.
Çin’de hayranlarınız size dokunmak için birbirini ezdi. Geçen ay GQ’nın gecesi için İstanbul’daydınız, tanışmak için kadınlar kuyruk oldu. Sizi bu kadar popüler kılan ne?
Çok yatırım yaptım, kaliteli fotoğrafçılarla çalıştım. Blog’daki çekimleri yürütmem için beş kişilik de bir ekibim var. Şahsi tecrübelerimi de yazmaktan çekinmiyorum. “Onu giyin, bunu çıkarın” yerine gittiğim her yerde, sanki arkadaşlarımla konuşur gibi yaşadığım her şeyi yazıyorum.
Roberto Cavalli, John Galliano ve Calvin Klein’ın kampanyalarında yer aldınız. Yükselişinizin sırrı bu mu?
İlk büyük kampanyam dört yıl önce Cavalli içindi. Benimle beraber herhalde 20 erkek daha vardı ama nedense ben patlama yaptım. Ama blogger olarak yükselmemin bununla ilgisi olduğunu sanmıyorum. Çünkü asıl büyük patlamam 2 yıl önce ocak ayında oldu. Instagram’a ocak ayında girdim, takipçi sayım iki ayda 80 binden 200 bine çıktı.
Adınızı ‘google’ladığımda ya vücudunuz ya da saç stiliniz karşıma çıkıyor...
Haklısınız. Saç modelim olay oldu. Saçlarım çok gür, defileden defileye koştururken her zaman saçıma saatler harcamaya vaktim olmuyordu. Ama iyi de görünmesi gerekiyor, bu yüzden yıkayıp, elimle olduğu kadar şekillendirip üzerine saç spreyi bocalıyorum. İnsanlar nedense bu tarzı beğendi. Ben her şeyden uzak küçük bir kent olan Perugia’da yaşıyorum. Kuaförüm Vogue Parrucchier de oradı. Geçen ay hışımla telefon açtı. Blog’umda kuaförüm kimdir, nerelidir yazmıştım. Adresini bulmuşlar. Milano’dan otobüs kaldırıp kuaföre gelmişler saçımı benim gibi kestirmek için. Dört saat yol gitmişler. Açıp “Benim dükkânım bu kadar insanı nasıl kaldırsın?” diye fırça attı. Ben de “Ben Londra’dayım, başının çaresine bak” dedim. Çok komik değil mi? Fiziğime gelince, Avrupa vücut geliştirme şampiyonu Alessandra Settembre hocam. Haftada dört gün onunla çalışıyorum. Protein ağırlıklı özel bir rejimim de var. Sürekli tavuk yiyorum, sanırım öteki hayatta tavuk olarak dünyaya geleceğim.
Stilinizi tanımlayacak olursak?
Tabii ki İtalyan tarzı. Gömlek, iki düğmeli blazer ceket, dar kesimli pantolon... Ama kendime has bohem bir yanım da var. İkisini birlikte kullanıyorum. Bohem tarzımı öne çıkarmak için küçük hilelerim var. Mesela gömleğin tek tarafını dışarıda bırakıyorum, altına jean giyiyorum. Davete giderken bile rahatlıktan vazgeçmem. Bir kıyafetin içinde rahat hissetmezseniz belli olur, penguen gibi hareket edip rezil olursunuz. ‘Cool’ görünemezsiniz. İşte tüm sırlarım bu kadar!