Güncelleme Tarihi:
Kolumdaki bu küçük saati, 2005’te ‘Marie-Antoinette’ filminin çekimini bitirdikten sonra almıştım. Büyük bir projeden sonra kendime onu hatırlatacak bir hediye alırım. Şimdi de alışverişe çıkarım sanırım...”
Sofia Coppola, tam 12 yıl önce aldığı ‘Tank’ adlı saatinden böyle bahsediyor. Dakikalar onun için şimdi daha da kıymetli: Ne de olsa bu aralar başını kaşıyacak zamanı yok. Cannes Film Festivali’nde ona ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü kavuşturan The Beguiled’ın tanıtımları sürüyor. Diğer yandan, bizimle konuşma sebebi olan mücevherler devi Cartier için hazırladığı, yeniden lanse edilen ‘Panthère de Cartier’ saati için kısa bir film var...
“Benim işim zamanla...” diyor ve ekliyor. “Setteyken ve sahneyi çekmenize sadece beş dakika kalmışken, zamanın her an farkında olmalısınız. Bu yüzden her zaman saat takarım. Alışkanlık meselesi... Sanırım gençler bu iş için sadece telefonlarını kullanıyor... Ben ise daha eski kafalıyım bu konuda...”
46 yaşındaki yönetmen, ‘eski kafalı’ olmanın yakınından bile geçmiyor. İnsanı sarsan filmlerinin yanı sıra, zamansız stili ve farklı vizyonuyla moda dünyasının da sevgilisi. Tasarımcı Marc Jacobs’ın ilham perisi, Calvin Klein’ın viral kampanyasının yönetmeni... Bu markaları sade ve modern tarzlarıyla Sofia Coppola ile birlikte düşünmek zor değil. Ama bol parıltılı, her yerinden ihtişam damlayan bir mücevher firmasıyla işbirliğine gitmesi, biraz şaşırtıcı... “Aksine, ben mücevheri çok seviyorum. Bence kadınlar o ‘ihtişamlı’ mücevher takma ritüelini yeniden yaşamak istiyor. Tüm o süper minimal giysilerle mücevher takmak istiyorlar. Sade bir gömlek ve güzel bir kolye: üzerinizdekini canlandırmak için küçük bir mücevherden daha iyisi olamaz.”
Ve anılarına dalıyor: “Mesela Marakeş Film Festivali’nde Bill Murray’ye ödülünü verirken elmasların sallandığı art deco küpeleri taktım. Hiç küpe takmam, ama onlar öyle güzellerdi ki! Mücevher takmakta eğlenceli bir taraf var. Işıltı ve heyecan hissediyorsunuz. Aynı his o kırmızı kutuyu elinize alınca da geçiyor... Kabul edin, o kırmızı kutuyu almanın seksi bir yanı var!”
Güneşlenmek ve aşkı bulmak için kaçış
Konu çektiği kısa filme geliyor... ‘Mısır Tanrıları’ filminin yıldızı Courtney Eaton ve disko kraliçesi Donna Summer’ın kızları Brooklyn ve Amanda Sudano başrolde. Mekân, ‘Melekler Şehri’ Los Angeles... Coppola’nın tarzına bakacak olursak, bronz ve sarışın Los Angeles kadınının tam tersi kıvamında. O da zaten bunun farkında, reklamda gösterdiği kadın da Los Angeles’a tatile gelmiş: “Ben kesinlikle Los Angeles kadını değilim, zaten New York’ta yaşıyorum. Bu kentte hayatınızı sanat, film ve moda olmak üzere üçe bölüp gayet güzel yaşayabiliyorsunuz. Bu kısa film için kafamda yarattığım kadının da yoğun bir temposu var, Los Angeles’a kaçamak yapmak için gelmiş.... Güneşlenmek, arkadaşlarını görmek, belki de aşkı bulmak için... ”
‘70’ler favori dönemlerimden
‘Marie-Antoinette’den ‘Lost In Translation’a, ‘Virgin Suicides’dan ‘The Beguided’a Sofia’nın bütün kadınları elegan, narin, güzel ve karmaşık. Ve mümkünse sarışın: Bkz: Scarlett Johansson, Nicole Kidman, Kirsten Dunst... Cartier için çektiği filmdeyse, esmer, bronz güzeller salınıyor. Coppola, kafasında sabit bir güzellik tanımı olmadığını söylüyor: “Sanırım kampanyanın beni heyecanlandırmasındaki neden, saatin ilk üretildiği dönemi, yani ‘80’leri sevmem. ihtişamın ve seksapelin dönemi... O yıllarda çekilen filmler de oynayan kadınlar da vamptı. 1970’ler en favori dönemim sanırım. O dönemin ikonu Lauren Hutton’ın seksi ve sofistike bir stil vardı. Hâlâ saç modelleriyle, ipek bluzları ve altın zinciriyle favorimdir. Ben de o kadınların arasında büyüdüm... Çok meşgullerdi ama yine de mükemmel görünmeyi beceriyorlardı. Mücevherleri gerçekten rahat bir şekilde takmalarını seviyordum. Asla abartılı bir şekilde değil...”