Ali Tufan KOÇ
Oluşturulma Tarihi: Aralık 23, 2014 01:30
Catherine Zeta-Jones, Elizabeth Hurley, Celine Dion gibi yıldızların favori mücevher tasarımcısı Sevan Bıçakçı’nın hikâyesi, şimdi bir kitaba dönüştü. ‘Yüzüklerin Efendisi’yle Osmanlı merakı, yeni koleksiyonu ve mücevherin gizli kuralları üzerine...
Erkekler, ne kadar kafa patlatsa da kadının mücevherle kurduğu ilişkiyi tam anlayamıyor sanki... Siz nasıl izah edersiniz?
- Çoğunluk erkeğin mücevheri elle tutulur bir işleve sahip değilmiş gibi algılamaları kafa karışıklığına yol açıyor. Ne de olsa mücevher zamanı göstermez,soğuktan korumaz, bir yerden bir yere götürmez. Ama tıpkı otomobil gibi, tasarımının estetiği, işçiliğinin zorluğu, malzemesinin nadirliği, mühendisliğinin en dehası ve ifadesinin en derinliği gibi açılardan sahibini özel hissettirecek birçok özelliğe sahip. Lüks kavramını temelden reddeden erkekleri anlayabilirim ama hem lüks otomobil hayali kurmak hem de mücevherin büyüsünü yadsımak çelişkili bir durum.
Hikâyeniz ilkokul çağında Kapalıçarşı’da çıraklıkla başlıyor. Çocukluğunuzun Kapalıçarşı’dan bugüne neler kaldı?
- Şimdiki atölyemin kapısı Çarşı’nın Nuruosmaniye Kapısı’na taş çatlasa bir buçuk dakikalık yürüme mesafesinde. Her günüm Kapalıçarşı bölgesinde geçer. Neredeyse her gün Nuruosmaniye Kapısı’ndan girip küçük bir gezinti yaparım. Çocukluğumda üretim el emeği odaklıydı. Nicelikte az, nitelikte öz iş yapılırdı. Bugün ister istemez çoğunluk dünyaya ayak uydurma telaşında.
Osmanlı tarih ve kültür mirasını mücevherlere yansıtan biri olarak popüler kültürde son yıllarda Osmanlı’ya karşı artan ‘muhteşem’ ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?
- Çok abartılıp da Osmanlı’dan soğumaya yol açmamasını umuyorum. İnsan geçmişini elbette merak eder. Son birkaç yüzyıllık geçmişi reddederek Türk tasarım kimliğinin devamı iddiasında bulunmak bana göre yersiz. Öte yandan, ‘muhteşem’ çakması kalmamak için elbette sorgulayıp var olanın üstüne yeni taşlar eklemeliyiz. Mevcut durumda daha çok geçmişimizi keşfetmek ve taklit etmekle meşgulüz. Özgün ekleme ve dokunuşların ileride artacağını düşünüyorum.
Bu ilginin, sizin tasarımlarınıza herhangi bir eksisi/artısı oldu mu?
- En başlarda olmuştur ama hem o zamanlar muhteşem kavramı ortalıkta yoktu. Hem o dönemden bugüne rahat 10 - 12 yıl geçmişti hem de ben geçmişi tüm katmanlarıyla merak ediyorum.
‘Müşteri İlişkileri’ mesainizin kaçta kaçını alıyor? Yoksa hiçbiriyle tanışıklığınız yok mu?
- Benim durumumda müşteri ilişkisi tatlı ama kısa bir sohbetten ve belki birkaç kare fotoğraftan ibaret. Sağ olsunlar, bu işi benden çok daha iyi yürüten çalışma arkadaşlarım var.
Mücevher takmanın gizli bir kuralı var mıdır?
- İçinden geldiği gibi takmak. Daha yeni, elleri küçücük ama sekiz kocaman yüzüğümü kendine son derece yakıştırarak bir arada taşıyan, Amerikalı bir koleksiyoncuyla tanıştım. İnsan parçaların o ellerde nasıl durduğuna değil, kadının o parçalarla nasıl durduğuna, yürüdüğüne dikkat kesiliyor.
“Erkek adam mücevher takmaz” klişesi hâlâ geçerli mi?
- Azalarak bitiyor sanki... Ben takıyorum.
HAYATI NASIL KİTAP OLDU?
Kitap, Assouline’i Türkiye’ye getiren İrem Kınay’ın fikri. İlk başlarda, kimim ki de hakkımda kitap olacakmış türü düşünceler zihnime hâkimken, Serdar Gülgün’ün Kapalıçarşı hakkındaki harika kitabında yer almamı sağlamıştır. O süreçte hem Serdar hem kitabın fotoğrafçısı Laziz Hamani hem de Assouline’in kurucuları Martine ve Prosper Assouline ile tanışıp kaynaşma fırsatımız oldu. Beni bir güzel motive ettiler diyelim. Hazırlanma aşamasında yazar olarak sanat ve mücevher tarihçisi Vivienne Becker ile anlaştılar. Kitap vesilesiyle Istanbul’da epeyce bir zaman geçirdi. Ben sadece Vivienne’in sorularına cevap verdim.