Güncelleme Tarihi:
Modellik, tasarımcılık derken kozmetiğe de el attınız; Rimmel markası işbirliğiyle kendi ruj koleksiyonunuzu piyasaya sürdünüz. Neden özel olarak ruj?
-Çünkü hayatımda satın aldığım ilk güzellik ürünü bir rujdu. Sekiz yaşında falandım. Altın rengi bir ruj almıştım. O zamandan belliymiş disko çağına düşkünlüğüm. Şimdi kızım da sardı bu makyaj işlerine... Teknik anlamda o benden çok daha başarılı. Kirpiklerini kıvırmaktan nasıl kaş alınır, hepsini yemiş yutmuş vaziyette. Geçenlerde yine kaşlarımla oynuyordum, “Anne, o öyle yapılmaz, böyle yapılır” diye bir de akıl veriyor. Tanrım!
Makyajla aranız yok mu yani?
- Eskiye göre daha iyi. Bu konuda bildiğiniz cahildim, gerçekten hiç beceremiyordum, kendimi tipsize çeviriyordum. Şimdi en azından bir göz makyajı yapabiliyorum, bir kırmızı ruj sürmeyi kıvırıyorum. Niyeyse bir de yiyorum o ruju... Sabah düzgün sürüyorum, sonra öğleye doğru bir bakıyorum yarısını yemişim...
Dünyanın bir numaralı stil ikonu ve top modelisiniz... Sizin güzellik alanında her türlü teknik ve taktiğe sahip olduğunuzu düşünüyordum...
- Yoo... İster inan ister inanma, durum bu. Çekimlerde saçımı, makyajımı yapan çok başarılı ekipler var. Günlük hayatımda rahat takılmayı seviyorum. Çiftliğimdeyim zaten; toprakla, doğayla iç içeyken haliyle o kadar makyaj yapma ihtiyacı da duymuyor insan. Tabii ki her kadın gibi kendimi makyajla daha güzel hissediyorum ama...
En çok hangi tarz makyajı yakıştırıyorsunuz kendinize?
-Duruma göre değişir. Eğer bir rock festivaline, konsere gideceksem, doğal tonlarda, ‘nude’ bir ruj ve buğulu gözler... Kırmızı ruju burada pas geçiyorum çünkü çoğu rock’çı halihazırda arkadaşım. Konser sonrası kulise gidip onları tebrik etmem, öpmem “Tatlım, harikaydın!” demem gerekiyor. Kırmızı rujla tüm yüzlerini leke mi yapayım yani... Akşam kulübe çıkarkense kırmızı ruj, elmacıkkemiklerime vurgu ve bol rimel...
Akşam çıkmayı da rock’n’roll hayatını da bir hayli seviyorsunuz zaten.
-Tabii ki. Kim sevmez? Ama bu konu giyinip kuşanıp millete hava atmak için yaptığım bir şey değil. Sadece eğlenmeyi seviyorum. “Ay giyecek bir şeyim yok, akşam dışarı çıkamam!” kafasına giren kızlardan asla olmadım, olamam da... Gerçi, düşünüyorum da, artık eskisi kadar dışarı çıkmıyorum...
Nasıl yani?
- Eskiden bayağı bir heyecanlanırdım; hafta sonu gelsin gezeyim diye... Şimdi daha çok evdeyiz. Ama bunun sebebi ‘uyuzlaşmamız’ değil. Arkadaşlarımı eve çağırıyorum, gece çıkmak için beraber hazırlanmaya başlıyoruz ama bir bakıyoruz evde sağlam eğlenmeye başlamışız...
Peki ne kadar ‘ev kuşu’sunuz? Mutfağa girip yemek yaptığınız filan oluyor mu?
-Yemek yapma işine bir ara sardırdım. Mesela gözüm kapalı efsane rosto yapabilirim. Bir de ‘gravy’ sos. Arkadaşlarım evlerine çağırıp “Lütfen bize sos hazırla” diyorlar.
KIRMIZI HALIDA GAZETECİLERE POZ VEREN KADIN BEN DEĞİLİM ASLINDA
Kırmızı halıyla aranız nasıl? Özel tasarım kıyafetler diktirmeyi, kameralara poz vermeyi, o Hollywood havasını seviyor musunuz?
- Hayır ne sevmesi, kesinlikle sevmiyorum! Hatta rahatsız oluyorum! Son dakikaya kadar ne giyeceğime bile karar vermiyorum, o kadar yani! Gerçi eskiye göre daha iyi idare ediyorum; çok huzursuz olurdum önceleri. Çünkü orada kendim olamıyorum. “Ben kimim? Kameralara gülümseyen kadın ne kadar beni yansıtıyor? Bu ben miyim, bir başkası mı?” diyor iç sesim.
Podyumu sorsam?
- Podyumda çok daha rahatım. Bu işi nereden baksanız 25 senedir yapıyorum. Bir de orada insanlar bana değil, tasarımlara bakmaya geliyor ya, o durum insanı rahatlatıyor.
Herkes efsane ‘Kate Moss’ gardırobunu merak ediyor. Dolabınızda en çok neler var?
- Deri pantolon ve gri skinny jean’ler. Kaç tane var dolabımda gerçekten bilmiyorum; üzerimde paralanıyorlar. Bir de deri rocker ceketler. Bir tanesi var ki çok kıymetli. Gerçi bir keresinde çöpe atmaya kalkmıştım çünkü eski sevgilimindi. Ama neyse ki vazgeçmişim... Bir de leopar desenli parçalar var çok... Leopar deseni benden önce ‘avam’ olarak görünüyordu sanırım, onu ben ‘cool’ hale getirdim. Vintage parçalar da var, sağdan soldan topladığım... Bilmiyorum ya, kafama göre neyi beğenirsem alıyorum.
Peki neye yer yok o dolapta? Mesela spor ayakkabı ile aranız nasıl? Çantanızda spor ayakkabı taşıyıp, ara sıra değiştirenlerden misiniz?
-Ne, bana böyle soru sorulur mu, bu ne cüret? (Gülüyor). Asla taşımıyorum. Zaten altı üstü bir çift spor ayakkabım var... Onu da Oasis’in solisti Noel Gallagher’den 1992’de yürütmüştüm. Ayak numarası benimle aynı, inanabiliyor musunuz? Bunu açıkladığımı öğrense beni öldürür herhalde...
İyiymiş... Bizimle paylaşabileceğiniz bu tip ‘eğlenceli’ başka bir anekdot var mı?
-Dedikodu yapmamı istiyorsun. Ben öyle bir kız değilim şekerim! Ama kendimle ilgili bir şey anlatayım: Bir keresinde bir ‘vintage’ elbiseyi terzime verip, farklı beş rengini diktirmiştim. Yani desenleri aynıydı ama elbisenin rengi değişikti. Parti boyunca tuvalette sürekli elbise değiştirip, beş farklı rengi de giymiştim. Saatte bir değiştiriyordum kimseye sormadan. Millet farkı farklı renklerde görünce “Acaba çok mu sarhoşum” diye düşünüyordu herhalde ama bana da soramıyordu “Bu ne renk” diye... Ay ne eğlenmiştim...
Geriye dönüp bakınca “Keşke yapmasaydım” dediğiniz, pişman olduğunuz bir şey var mı?
-Doksanlarda kaşlarımı insafsızca yolmuştum. İki, üç tel kalmıştı. Geriye dönüp, o dönemki Kate ile konuşabilsem “Şimdi hemen o aynayı, cımbızı bir kenara koy ve yeniden eline almayı aklından bile geçirme!” derim. Bir de güneş koruyucu konusu var tabii... 19 yaşından beri beraber çalıştığım tüm makyözler “Güneş koruyucu krem sürmeden çıkma!” derdi. Ben de “Oldu, tabii” filan derdim ama hiç takmazdım. O yaşta ne bilinci! Makyaj temizlemek filan da hak getire... Zamanla önemini anladım. Ama geçmiş olsun...
Siz gelmiş geçmiş en büyük stil ikonlarından biri oldunuz. Sizin ikonlarınız kimler?
-1960’ları çok seviyorum, Julie Christie ve Jane Birkin’in tarzı çok doğal ve cool. Benziyor benim tarzıma. Ama sadece kendime benzettiğim stil ikonlarını seviyorum diye bir şey yok. Mesela gelmiş geçmiş en bayıldığım ikonik isim tabii ki Joan Collins. 83 yaşında ve gerçekten 53 gibi görünüyor. Bir keresinde onunla bir selfie çektirmiştim, benden çok daha iyi görünüyordu o karede....
Instagram’da ve diğer sosyal medya ağlarında olmadığınız için selfie’yle de aranız olmadığını düşünmüştüm...
-Hayır, asla selfie’ci değilim. Hiç sevmiyorum selfie çekmeyi, garip çıkıyor insan... Ama sonuçta o Joan Collins ve ben de böyle bir kareyi kaçıramazdım tatlım!
SÖYLEŞİNİN PERDE ARKASI: COOL'LUK KRALİÇESİ
** Kate Moss, genel anlamda çok ‘neşeli’ görünen bir kadın. Cümlelerini abartılı mimikler, el-kol hareketleriyle desteklemeyi seviyor, saçlarını savurup “Hayaaaatıııım” diye konuşmasını seyretmek gerçekten eğlenceli. Ama diğer taraftan inanılmaz kontrollü. İstemediği hiçbir şeyi cevaplamıyor, kibarca konuyu değiştiriyor. Bunu öyle bir uzmanlıkla yapıyor ki bir anda kendinizi hiç tanımadığınız ve umurunuzda da olmayan insanlar hakkında konuşurken buluyorsunuz.
** Ondan daha güzel onlarca model vardır. Bu bir gerçek. Ama onun “Cool’luk kraliçesi” edası, kimsede yok. Durumu şöyle açıklıyor: “Kariyerimde piyasaya giren ne güzel kızlar gördüm. Ama farklılık olmayınca bunun kıymeti olmuyor. Güzelliğin bile modası geçer ama tarzın geçmiyor tatlım!"