Güncelleme Tarihi:
Tasarımcı olmaya ne zaman karar verdiniz?
-Sanırım doğmadan önce... Eniştem Jimmy Choo tasarımcılığa çok erken başladı, onun babası da Malezya’da ayakkabı üreticisiydi. Böyle bir ailenin içine doğdum. Ortaokul dönemimde eğitimim için Londra’ya taşınınca, teyzem Rebecca ve eniştemle birlikte yaşamaya başladım. Birlikte tüm zamanlarımızı atölyesinde geçirdik.
Peki işin uzmanından aldığınız tavsiyeler? Jimmy Choo’nun ayakkabı üzerine verdiği bir sır var mı?
-Sadece tasarım değil, üretim sürecinde de büyük bir yetenekti. Bana her zaman “Ayakkabıyı kaliteli yapan detaylarıdır” derdi. Atölyede geçirdiğimiz o uzun zamanlar, her türlü okulun yerini tutar. Böyle bir ustanın yanında yetiştiğim için çok şanslıyım.
Moda camiasında rekabet bu denli zorluyken, her daim zirvede kalmak çok zor. Sizin markanızı farklılaştıran, arzu nesnesi yapan şey ne?
-Sanırım iyi bildiğimiz işi yapmamız... Tamam; parfümden gözlüğe, çantaya pek çok farklı alanda ürünümüz var ama her zaman ilk ve en büyük aşkımız ayakkabı oldu. Ona hep sadık kaldık.
Bir gün bu imparatorluğun başına geçeceğinizi biliyor muydunuz?
-Yoo, kazara oldu diyebilirim. Erken yaşta Londra’ya taşındım, tek derdim Central St. Martin’s de sanat alanında eğitim almaktı. Bunu başardım. Bu sırada atölyede de zaman geçirmekten çok hoşlandığımı fark ettim. Gerisi de geldi... Eniştem şirketi 1996’da kurduğunda yanındaydım. İlk günden bana tasarım alanında sorumluluk vermekten çekinmedi. Küçük bir ekiptik, zaman içinde hızla büyüdük.
BİZİ CARRIE BRADSHAW DEVLEŞTİRDİ
Geçen 20 yıla bakınca, markanız için dönüm noktası neydi sizce?
-Harper’s & Queen dergisinin kapağında yer alan Meg Ryan’lı çekim. Bir de ‘Sex and The City’ dizisinde Carie’nin ‘Choo’mu kaybettim’ diye ağlaması. Bu, markayı bi anda küresel bir süpergüce çevirdi.
Peki, sizin ayakkabınızı giyen kadın, nasıl biridir?
-Belli bir yaş aralığımız yok. Tüm dünyada satışta olduğumuz için kültürel benzerlikler de olduğunu sanmam. Ama ortak noktaları, ihtişama önem vermeleri, dikkat çekici ve şık olmaları... Müşterilerle sıklıkla konuşurum, hep ortak nokta olarak bu özellikler dikkatimi çekmiştir. Bir de rahatlıktan da ödün vermemeleri...
“Acıtmıyorsa yeteri kadar şık değildir” felsefesine katılmıyorsunuz yani?
-Hayır, asla... Biz bu ayakkabıları kadınlar rahatça dans etsin diye üretiyoruz. Ne zaman ve nerede istiyolarsa...
Kırmızı halıda tasarımlarınızı pek çok yıldız giyiyor. Sizin bugüne kadarki favoriniz kim?
-Prenses Diana... Gerçekten hayal gibiydi.
Bir kadının dolabında mutlaka olması gereken ayakkabılar ne sizce?
- Sivri burunlu stiletto, modası geçmez ve her giysiyi toparlar. İyi bi babet çünkü gün içinde koşturmanız gerekebilir, iki çocuk annesiyim, gayet iyi biliyorum. Bir bootie, yaz-kış giyebilirsiniz. İpli, bağcıklı ayakkabılar çünkü çok havalı durur. Bir de sezonda ne modaysa, onun izlerini taşıyan bir tasarım çünkü demode görünmek istemezsiniz!
Şu babet konusuna dönecek olursak, her kadın mutlaka topuklu giymeli mi? Bazı kadınlar rahat hissetmiyor topuklularla...
-Limitlerinizi bilirseniz sorun olmaz. Her kadının kendini rahat hissedeceği bir topuk boyu vardır.... Mesela benimkisi 100 mm. Eğer yürürken rahat hissetmiyorsanız, o ayakkabıyı almayın. Tarzınız olmayan bir şey de giymeyin.