Güncelleme Tarihi:
Tiyatronun yaşayan efsanesi Zihni Göktay ile uzun bir sohbete daldık. Hem 25 yıldır aksatmadan rol aldığı “Lüküs Hayat”ın başarısını anlatan hem de hayata dair gülümseten tespitlerde bulunan büyük usta, “Çinliler, Uygur Türklerini katlediyor hükümet de bizim uygar Türklere eziyet ediyor... Muhalefete gelince... Hava bile onlardan daha iyi muhalefet yapıyor” dedi.
Zihni Bey, Kadıköy’deki buluşma yerimiz olan Haldun Taner Sahnesi’ne 45 dakika geç gelmişti. İstanbul trafiği malum! Artık hepimiz her yere gecikiyoruz. Ama Zihni Bey trafiği de hesaba katarak çok erken çıkmıştı yola. Sohbetimizin ilk konusu da bu gecikme oldu.
- Zihni Göktay: Kusura bakmayın çocuklar ben hiç bir randevuma bu kadar geciktiğimi hatırlamıyorum.
Önemli değil efendim. Bizim her röportajımız böyle geç başlar.
- Nasıl önemli olmaz, insan söz verdiği saate gelmeli. Çocuklar bıktım artık bu Kadıköy’ün trafiğinden. Hem trafik var hem de otobüs yok. Ben toplu taşımayı tercih ederim ama Kadıköy’e otobüs çok az. Çinliler Uygur Türklerini katlediyor hükümet de bizim uygar Türkleri hapsediyor anlatabiliyor muyum? Kadıköy kendi belediyesi değil ya, buradaki uygar, aydın insanlara belediye hizmeti için yeterlik kaynak ayırmayarak cezalandırıyor.
Ben de Mecidiyeköy’den Beşiktaş’a otobüs bulamıyorum.
- Bulamazsın. Bunlar kendi adamları için en ücra köşelere fazladan otobüs kaldırır ama Beşiktaş’a Kadıköy’e eziyet eder.
Gerçekten bunu yapıyorlar mı? İnanıyor musunuz?
- Bu söylediğimin paranoya olmadığını kanıtlamak için size sağlık kurulundan aklı dengimin yerinde olduğuna dair rapor alabilirim. Çocuklar bu arkadaşlar kılcal damarlara inecek kadar zeki ve çalışkanlar. Eğer okuyup, sorguluyorsan yandın. Çanta taşıyıcılık, ibrikçilik yaparsan makbul insan oluyorsun. Başın önde eğik her şeye ‘evet’ dersen senin için “Efendidir, bizdendir” denir, ufak tefek arpalıklar çıkarırlar, yaşar gidersin. Artık durum o kadar kötü ki, insanlar hayatta kalmak ve bir arpa için her şeye baş sallıyor. Muhalefete gelince... Hava bile onlardan daha iyi muhalefet yapıyor. Ciddi söylüyorum hava bile onlardan daha iyi muhalefet yapıyor. Ummadığın zaman bir sağanak yağmur, bir lodos... Al sana muhalefet. Her neyse, üzmeyelim kendimizi. Ne içersiniz çocuklar?
Çay alalım efendim. Siz bile bu kadar bıktıysanız, durum kötü o zaman.
- Aslında emekliliğim geldi. Cunda Adası’na yerleşmek istiyorum ama oyunculuk aşkı diye bir şey var. Ben sahneyi bırakırsam yaşayamam.
Zihni Bey, anılarınızı yazmayı düşünmüyor musunuz?
- Bende anı çok ama yazacak vakit yok. Dizi ve tiyatro çok vaktimi alıyor. Bu anıları bir nehir söyleşiyle kitap haline getirmek belki de en iyi çözüm. Kitabı iki cilt çıkarmayı düşünüyorum. Birinci cildin adı “Zihnimden Geçenler” olacak, ikincisinin de “Zihnimde Kalanlar”. Hem geçmişte yaşadıklarımı hem de Allah uzun ömür verirse geleceğe dair düşünlerimi paylaşmak istiyorum.
GENÇLERE KAPUSKA YEDİREMEZSİN
Şimdiye kadar kaç tiyatro oyununda rol aldınız?
- İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu’nda sahne aldığım günden itibaren 82 oyunda rol aldım. Sir Lawrence Olivier 76 yaşında vefat ettiği zaman, yüzde 80’i Shakespeare eseri olmak üzere 64 oyunda rol almıştı. Ben 63 yaşındayım ve 82 oyunda rol aldım. Aslında daha fazla oyunda da rol alabilirdim. Benim oynadığım oyunların çoğu beş-altı sene sahnelendi. “Resimli Osmanlı Tarihi”nde altı, “Kuşlar” ve “Kanlı Nigar”da beşer yıl oynadım. “Lüküs Hayat”ta da 25 yıldır başrol oynuyorum.
Acaba kaç kere sahneye çıkmışsınızdır? Hiç böyle uçuk bir hesap yaptınız mı?
- Ooo, vallahi bu rakamı çıkarmak zor ama beni Guinness Rekorlar Kitabı’na sokmak istiyorlar. Şimdi birkaç genç arkadaş hesaplamaya çalışıyor. “25 yıl aynı oyunda, aynı rolü hiç bırakmadan oynayan tek aktör sensin” diyorlar. “Lüküs Hayat” gibi, hatta ondan daha uzun soluklu oyunlar var ama onlarda başrol oyuncuları iki-üç yılda bir değişiyor. Bense 25 yıldır oynuyorum, üstelik performansımdan ödün vermeden. Bunu “Lüküs Hayat”ı 10-15 kere seyredenler söylüyor. Zaten ben de kimseye “Zihni Bey yaşlanıyor, eski iyi performansı artık yok” dedirtmem.
Peki, aynı oyunda, aynı rolü 25 yıl oynamak nasıl bir duygu?
- “Bıkmadınız mı” diyorsanız, Rıza karakterini oynamaktan hiç bıkmadım. Karşımdaki seyirci devamlı değişiyor. Yeni genç kuşaklara oynuyoruz oyunumuzu. Mekânlar ve sosyal çevreler de değişiyor. Her yerde seyirci ve aldığımız reaksiyon değişiyor.
Artık internet, televizyon ve sinema daha popüler. Galiba bu hızlı yaşam tarzı da tiyatroya ilgiyi azaltıyor...
- Aslında bu durum her yerde aynı. İnsanlar tembelleşti. Benim annem tereyağı da, kuzu eti de yiyordu ama hiç kolesterolü yoktu ve 87’sinde yaşlılıktan öldü. Şimdiyse insanlar 40 yaşında kalpten ölüyor. Artık herkesin kolesterolü, tansiyonu var. Neden? Çünkü hareket etmiyorlar. Herkes otomobil kullanıyor, internet her şeyi önünüze getiriyor. Herkesin evinde interneti, televizyonu, CD çaları var. Artık insanların evden dışarı çıkmak gibi bir derdi yok. Tiyatroya gitmek yerine evinde oturup dizisini izliyor.
Peki, bir çözüm öneriniz var mı? Bu yaşam standardını değiştiremeyiz artık...
- Bizde ne kitap ne de gazete çok satıyor. Okumayan insana tiyatro izletmek de zor. Çok acayip bir nesil gelişti. Ben bu yeni nesle ‘fast-food’ kuşağı diyorum. Bu fast-food kuşağına tencere yemeği yediremezsin. 15 sene sonra Türkiye’de bağırsak kanserinde büyük bir patlama yaşanacak. Çünkü ezilmiş gıda yiyorlar. Şimdiki gençliğe kapuska, mercimek yediremezsin. Okumak da öyle oldu, herkes çabuk tüketilecek metinleri okuyor, dizileri tiyatroya tercih ediyor. Alelacele, hızlı bir yaşam var.
CEM YILMAZ'A RAKİP
Aşklar da fast-food değil mi?
- Aynen öyle. Geçenlerde bir genç oyuncu arkadaşımın nikâhına gittim. Nikâh şekeri olarak kalp şeklinde çikolata yapmışlar. Kıyamadım yemeye, vitrine koydum. Arkadaşım daha sonra aradı, “Abi aç ye, biz boşandık” dedi. Beşinci ayın sonunda ayrıldılar. Yani herkes bizim gibi “Evlilik bir fedâkarlık müessesesidir” demiyor. Küçük bir sorun yaşandığında hemen ayrılıyorlar. İşte fast-food kuşağı böyle bir şey. Emek harcamak, sevgiyi ayakta tutabilmek için çırpınmak yok artık. İnsanlar her şeyin çiğnenmiş lokma halinde verilmesini istiyor. Stand-up komediler de böyle aslında. Espriler çiğnenmiş lokma olarak izleyicilere sunuluyor. Ama en iyisini Cem Yılmaz yapıyor.
Vallahi sizden de çok iyi bir stand-up’çı olur!
- Arkadaşlar da söylüyor. Teklif bile geldi. Belli olmaz, belki yapabilirim.
Cem Yılmaz’a rakip çıktı...
- Yok, o zehir gibi zeki bir çocuk. Ben kendi halimde stand-up yaparım. Ama yaparsam da iyi yaparım.