Oluşturulma Tarihi: Eylül 23, 2005 18:47
Gülüşsüz bir yaşam düşünülebilir mi? İyi bir fıkra veya komik bir olay karşısında kim gülmeden durabilir ki? Bir tanışımızla karşılaştığımızda onunla gülümseyerek selamlaşırız. Arkadaşımızın anlattıkları hoşumuza giderse gülerek karşılık veririz, hatta komikse kahkahalara boğuluruz.Bazen sevinçten, kimi zaman sinirden hatta bazen de korkumuzu yenmek için güleriz. Demek ki gülmek, bir yerde sağlıklı bir insanın komik veya eğlendirici durumlara karşı gösterdiği doğal bir tepki olarak açıklanabilir, ama aynı zamanda duygularımızı bastırmak için kullandığımız bir eylem olduğu da bir gerçektir. Doğuştan sahip olduğumuz bu ifade biçimi, etkisini özellikle de toplum içinde gösteriyor.
Dilden önceBilim adamları gülmeyi neredeyse hep mizahla bağlantılı olarak incelmeyi tercih ederken, daha çok mimiklere önem
veriyorlardı. Ve gülerken çıkardığımız sesler bilimin pek ilgisini çekmiyordu. Bedenimizdeki diğer sesler gibi onlar da pek önemsenmemişti. Fakat son zamanlarda gülmenin mizahla ilgili olmayan, ama çok daha önemli olan bir etkisi var bilimin odağında: İnsan konuşmaya başlamadan önce gülmeyi bir iletişim aracı olarak kullanıyordu. Etkisi uzun bir süre küçümsenen bu dil öncesi gülme eyleminden, insan hala yararlanmakta. Yüksek sesli olmasına rağmen gülüşlerle sadece alıcı tarafından alınan mesajlar iletiyoruz. Bu durumda hedef doğrudan doğruya bilinçaltı olduğu için şifrelenmiş etkisi yapmakta. Vanderbilt Üniversitesi (Tennessee) psikologu Jo-Anne Bachorowski, dünya genelinde gülmenin sesiyle ilgilenen birkaç bilim insanından biri. Anlaşıldığı üzere birbirini takip eden sesler mimiklerden daha çeşitli ve karmaşık. Gülme türleri hırıltılı, boğucu ve horultulu seslerden inişli çıkışlı titreşimli seslerden, çok sesli gülmeye kadar uzanmakta.
Camları çatlatırGülme seslerinin yapısını incelemek isteyen psikolog 109 kişinin gülüşünü dinlemiş. Denekler bazen laboratuvarda tek başlarına, kimi zaman arkadaşlarıyla bazen de yabancılarla bir araya gelmişler. Komik filmlerden parçalar izleyen denekleri filme alan Bachorowski, gülüşmelerin 0,04 saniye ila 6 saniye arasında devam ettiğini görmüş. Gülüşler bazen beş milisaniye aralıklarla çıkarılan çok güçlü sekiz sesten de oluşmakta. Bu konuda erkekler ve kadınlar arasında bir fark bulunmamasına rağmen, mesela erkekler en kalın basta 42 hertzle gülebilmelerine karşın kadınlar en tiz falsettoda 2083 hertze ulaşarak camları bile çatlatabiliyorlar. Üstelik kadınlar daha değişken sesler çıkartırken erkekler hırıltı gibi basit seslerle yetiniyorlar. İki cinsiyet arasındaki farklılığın nedeni henüz ayrıntılı olarak araştırılmadı. Tahminlere göre kadınlardaki ses repertuarının daha zengin olması sosyal zorunluluklarla ilgili. Mesela kadın bebeğini gülerek uyarır.
Kadınlar erkeklerleKadın ve erkek arasındaki diğer bir fark Maryland Üniversitesi psikolog Robert R.Provine tarafından saptanmıştı. Provine’e göre kadınlar özellikle de erkeklerle konuşurken, erkeklerse kendi aralarında daha çok gülüyorlar. Psikologun buradan çıkardığı sonuca göre, kadınların gülmeyle birlikte çıkardıkları sesler daha dikkat çekici. Erkeklerde ise gülüşün kendisi ön planda. Alman davranış bilimcileri, Iren?us Eibl-Eibesfeldt ve Karl Grammer, Münih’teki Max-Planck Birliği’nde 1990’da gerçekleştirdikleri bir araştırmayla erkekle konuşan bir kadının "ha ha ha" şeklinde gülmesinin, onu beğendiği anlamına geldiği sonucuna varmışlardı. Yani bir kadın ne kadar hararetli gülerse karşısındaki erkeğe o kadar çok ilgili duyuyor demek. Gülüşler erkeğinkiyle eşleştiği zamansa ilgi doruk noktasındadır.
Eş arayışı mı?Buradan anlaşıldığı üzere kadının evrim süresince edinmiş olduğu gülme sanatı, belki de eş arayışında daha seçici olmasıyla ilgili. Çünkü kadınlar için uzun vadeli beraberlikle ilgili olan ve onları çocuk bakımında yalnız bırakmayacak erkek bulmak önemlidir. Erkekler kadınlar kadar seçici olmadıkları için iletişim ve gülme yetileri o kadar gelişmemiştir. Gülmek, kişinin iyi veya keyifli olduğunu ifade etmenin dışında diğer insanların duygularını da uyandırmaya yarıyor.Dahası kadınlar bu tür gülüşlerle erkeklerden istediklerini etme becerisi de kazanmışlar. Yani kadın konuşarak niyetini belli etmek yerine erkeğe gülüşüyle kurnazca dilediğini yaptırabiliyor. Psikolog öte yandan kadınların efektli gülüşleriyle erkeğin davranışlarını da yönetmeye çalıştıklarına inanıyor. Mesela erkeğin saldırganlığa varan seksüel davranışlarını zayıflatmak için. Bu tür durumlarda tek sesli "ha ha ha" caydırıcı olmakta.
Gülme rekoruGülmek, sosyal bir araç. Kendi kendine gülen insan azdır. Yüksek sesle gülmek, kahkaha atmak neredeyse sadece toplum içinde yaşanır. Gülen kişiler çoğu zaman bir eğlenceyi bölüyorlar ve bunu sanki konuşma kadar önemli bir iletişim aracıymış gibi sık tekrarlıyorlar. Bachorowski bir deneğinde üç dakikada 40 gülüş saymış. Normali dakikada birkaç gülüştür diyor araştırmacı. İlk insanlar bu konuda bu kadar "becerikli" değildi. Araştırmacının tahminine göre gülmek için yeni olanaklar arıyoruz, hatta gülmek bir tür supap da olabilir. Erkekler arkadaşları arasında kesik kesik gülerek, karşılarındakilerin olumlu yaklaşmalarını sağlar. Gülüşler sadece bir kişiye hitap etmesi halinde bile diğer insanların keyfini yerine getiriyor. Bu tür "erkeksi" gülüşler diyor psikolog, erkekler arasındaki rekabet ve saldırganlık duygularını engellemeye yarıyor.
Etkileme işleviAslında gülmek yaşamın tüm alanlarında diğerlerini etkileme işlevini görmekte. Alaylı gülüşler kurbanı aldatıyor ve saldırganları birleştiriyor. Bir müddet sonra gruptaki herkes birine gülüyor ve onu toplumdan itiyorlar. Dünyanın en sıkıcı insanı bile olsa patronda olumlu bir etki bırakmak için güler yüzlü davranılır. Bu şekilde davranılmasına izin veren patronlar ise üstünlüklerini hissettirirler. Oysa sade bir gülümseyiş yerine hareketli bir gülüş aynı etkiyi bırakmıyor.Gülmenin yeri insanın evriminde konuşmaktan önce gelir. Bebekler bile unutmamak için onlara gülücükler gönderirler. Bebeğin dudaklarında ilk sözcükler biçimlenmeden önce aşağı yukarı dört aylıkken genelde gıdıklanmanın etkisiyle ilk gülücükler yansır. Sağır veya gözleri görmeyen bebekler de gülmeyi aynı şekilde öğrenirler.
Dişleri göstermekGülmenin kökeni bir olasılıkla sessiz olarak dişlerin gösterilmesine uzanmakta. Bu davranış biçimi birçok primat türünde gözlemlenmiştir ve hakimiyeti simgeler. Fakat diğer bir olasılıkla da oynarken gerilip açılan ağız biçiminden gelişmiş olabilir. Genç şempanzelerde yaygın olan bu mimik, soluk alırken de çıkardıkları seslerle ilgili. Atalarımız heceli ve daha sonra ise sözcüklerle konuşmayı öğrenmeden önce yüz binlerce yıl gülerek iletişim kurdular. Gülme ve konuşmadan farklı beyin bölgeleri sorumludur. Konuşma yetisi ön kortekste biçimlenirken, gülmenin kökeni limbik sistemin en eski bölgesine uzanmakta. Gülmek evrim tarihi açısından konuşmadan daha eski olmasına rağmen, son yıllarda yapılan araştırmalar, iletişimdeki yerinin daha önemli olduğunu gösteriyor.
Bravo patronEğer gülüşler de tıpkı sözcükler gibi farklı anlamlar taşısalardı bunlar örneğin "Sen bir harikasın" ya da "Bravo, patron!" şeklinde olabilirdi. Fakat buna katılmayan Bachorowski, seslerin herhangi bir anlam taşımadığından eminim diyor. Araştırmacı buna karşın şarkı söyleminin gülmeden geliştiğine inanmakta. O halde melodili gülüşler, örneğin korku yaratan veya dere şırıltısını anımsatan enstrümental müziğe benzer bir şekilde duyguları mı yansıtmakta? Farklı ses tonlarıyla gülenler, karşılarındaki insanlarda duygusal reaksiyona neden oluyorlar diyor psikolog. Ve bu da gülmenin olağanüstü gücüdür. Yani diğer sözlerle, benliğin derinliğine inen ve büyük duyguları açığa çıkarabilen karmaşık bir sinyal şifre gibi etkimekte. Bu şifrenin çözülüşü ise kendimizi farklı algılamamıza yol açabilmekte.