Güncelleme Tarihi:
Şimdi siz o reklamdaki adamı yemek istemiyor musunuz? Donuyla havaalanında dolaşmasını inanılmaz sevimli, etkileyici, sempatik bulmuyor musunuz? Cem Yılmaz onun için ‘‘Aramızda aşk var, sadece öpüşmüyoruz!’’ diyor. Tabii bunu piçliğinden söylüyor! Ama Mazhar Alanson'u tanıyınca Yılmaz'ın ne demek istediğini anlıyorsunuz. Sinirleri alınmış bir adam o. İnsan onun derinliğinde kayboluyor. Ne benim sorularım ne onun cevapları karşımda oturan adamı tanımlamaya yetiyor. Zaten mazallah sorduğum 55 soruya birer cümleyle cevap veriyor. Hepimizin şarkılarını neredeyse ezbere bildiğimiz Mazhar Alanson'u tanımak için, o hiç sevmediğim Ankara'ya gitmek bile bir zevkti...
Evde de rahat rahat donla dolaşır mısınız?
- Yok. Bir kız çalışıyor yanımızda...
O zaman niye milletin önünde dolaşıyorsunuz!
- Çünkü bu fikri sevdim. Yani donla dolaşma fikrini! Bu reklamda en çok o hoşuma gitti. Gerçi don beyazdı, onu griye çevirttim. Tek mücadelem o oldu. ‘‘Beyaz don da olmasın artık!’’ dedim.
Daha fazla para sizi tamamen çıplak da satın alabilir miydi?
- Yok, bizim göreneklerimize aykırı. Edep yerinin kapalı olması daha temkinli olur Türkiye'de.
O reklamda bir kadın sanatçı donla dolaşsa ne olurdu?
- Ortalık bayağı bir karışırdı. Erkek olduğum halde zor oldu. 12 kişilik bir trafik kadrosu vardı, gerisi Dış Hatlar'da çalışan insanlar. Kolay olmadı yani.
KARNIMI İÇİME ÇEKTİM
Bu fikir nasıl doğdu?
- Serdar Erener ‘‘Hadi yine yapıyoruz’’ dedi. ‘‘Bu sefer soyunacaksın!’’ Bodrum şarkısı kullanılacaktı. Hafif gelir diye düşündüm, Hindistan için uzun bir şey yazmıştım, onu bozdum, buraya uyguladım. İnce bir çizgiydi, bir görüntüyle, bir ifadeyle her şey avamlaşabilirdi. Onu da Umur Turagay engelledi. Çok iyi çocuk Umur.
Siz bizi şaşırttınız. Bir süre sonra havaalanlarında insanları donla yarı çıplak görseniz siz şaşırmaz mısınız?
- Şaşırırım tabii! Ama ben bu reklamı sizi değil, kendimi şaşırtmak için yaptım. Kendime sürekli: ‘‘Hadi bakalım Mazhar, altından kalkabilecek misin?’’ diyordum. Sabahlara kadar uykum kaçtı. Acaba istenilen kalitede olacak mıydı? Umur da erotizim konusunda iddialı bir arkadaştır! Endişelerim vardı hep karnımı içime çektim ama sanıyorum halledildi.
Kameraların önünde donla dolaşabilmek sizce Türkiye'deki değişimi mi sergiliyor?
- Yok canım, değişimin böylesi mi olur? Millet ben yapınca şaşırdı, hoşlandı. Başka biri yapsa farklı reaksiyon alabilirdi.
Sevdikleri için mi sizi hoş görüyorlar...
- Yok, beklenmeyen birinin yapması belki...
BACAKLARIM EĞRİDİR
Hiç bastı bacak çıkarım diye endişelendiniz mi?
- Tabii. Bir de bacaklarım da eğridir benim. Vücut ölçülerim bir acayiptir, koca kafalı adamın tekiyim. Ama masaj yapan hanım, dün beni Apollon'a benzetti, hoşuma gitti.
Siz bedeninizi güzel buluyor musunuz?
- Bir sürü uyumsuz yer var. Ama matraktır. Demek ki içeride bir cevher gizliyormuşum, onu da 50 yaşındayken çıkarttım.
Nihayetinde bir başarı daha! Başarı hanenize bu reklamla bir kurdele daha takılmış oluyor. Bundan sonrasındaki bir başarısızlık ihtimali sizi ürkütmüyor mu?
- Ürkütmez çünkü başarısız işlerim de var benim, yine olabilir, beni yıkmaz, ama biraz oyar.
Hanginiz daha iyi oyuncusunuz, Özkan mı siz mi?
- Onu ben bilemem.
Bu reklam aynı zamanda bir meydan okuma olabilir mi: ‘‘Sizin kurallarınızı takmıyorum ben’’. Yoksa sadece eğlence olsun diye mi yaptınız?
- Demek ki o uysal görüntünün altında, bir meydan okuma varmış...
Hata yapmamak için mi böyle yavaş konuşuyorsunuz?
- Yok ben böyle konuşan bir adamım.
Çok düşündüğünüz için mi...
- Ne alakası var? O Mesut Bey! Ben öyle biri değilim.
SESİM SEKSİ Mİ?
Sesinizin çok seksi olduğunu biliyor musunuz?
- Hayır bilmiyorum.
Hiç söylemedi mi kadınlar?
- Bir şeyler derler, ses mes ama...
Alanson soyadı nereden geliyor?
- Vallaha yıllarca Ermeni, Mermeni, Yahudi dediler. Alakası yok. Bizim ailede çok müzisyen var, babam da senfoninin kurucularından, Mendelson'a filan heveslenmişler galiba, Mendelson soyadını alamadıkları için Alanson'u almışlar!
Herşeyi boşvermiş bir haliniz mi var?
- Yüzde 30 bir boşvermişlik var bende.
Ciddiye almamak, kulağını tıkayıp yola devam etmek manasında mı?
- Geldik gidiyoruz manasında.
ÊEllisinden sonra bu duygu daha mı artıyor?
- Sanıyorum. Andropoz Andropoz! Soyunmamdan da belli değil mi zaten!
KARIM BİR AYLIK İZİNLER VERİYOR
Ruhu bedenine sığmayan bir adam gibi duruyorsunuz. Bu Ankara'ya nasıl sığıyorsunuz?
- Ankara'ya sığmıyorum ki! Bu sığmamak da zaten, yazma şeklinde, müzik şeklinde, araştırma şeklinde çıkıyor. İstanbul'da devamlı iş konuşuluyor. İstanbullular’ın bir kabahati var: Herkes proje üretiyor. Dört kişi toplandık diyelim, sizin bir projeniz var, benim var, diğer iki kişinin de var. Artık bayıltıcı bir proje üretimine girmiş İstanbul! Çok sıkıcı. Bu kadar da herkesin projesi olur mu canım...
Fazla ruhsuz, dengeli, iç bayıcı, hayal kırıcı bir yer değil mi burası?
- Eşim burada Opera'da, kızımın işi, oğlumun okulu da burada. Yani yerleşmiş vaziyetteyiz. Ama ben, karımdan bir ayı geçkin dünyanın her hangi bir yerine gitme izinleri alabiliyorum. Yarın Brezilya'ya gidiyorum desem, tamam der. Tek başına gidiyorum. Herkes yapamaz. Böyle avantajlarım var.
ANKARA'DA MUTLU OLAN DERVİŞ OLMUŞ DEMEKTİR
İnsan tasavvufa neden merak salar?
- Nereden geldim, nereye gideceğim filan diye sormaya başlar. Bir de ‘‘Kendi içimde neler gizli? Dışımda neler oluyor?’’ diye bakar. Tasavvuf, bütün bir şeyi, tek görmektir. Ama Hindistan'a gittim aksini gözlemledim, tekte çoğu bulmak. 30 bin tanrıları var, herşeye tapıyorlar. Tasavvufa sardırdığınızda bir şeyi bulup, artı bir güç kaynağına ulaşmıyorsunuz, bir şey değişmiyor yani, sadece bir bilgi olarak onu da torbanıza atıyorsunuz. Sanıyorum çeşitli azgınlıklar olduktan sonra böyle bir bölüme geliniyor.
Tasavvuf düşüncesine göre, bir adamın popüler olma, insanlara kendini sevdirme çabasının olmaması lazım. Siz bu ikisini nasıl bağdaştırıyorsunuz?
- Ya işte Ankara'da oturarak mutlu olan adam zaten derviş olmuş demektir!
CEM YILMAZ'LA PARDON DEMEDEN GAZ ÇIKARABİLECEK SAMİMİYETTEYİZ
Cem Yılmaz sizin için ne ifade ediyor? Sizi provoke mi ediyor?
- Bilmiyorum ki. Onunla beraberliğimiz, baba-oğul desen değil, bayağı arkadaşız biz. Yani birbirimizin yanında, pardon demeden gaz çıkarabilecek samimiyetteyiz. Çok iş yaptık birlikte. İkincisi, o meşhur lakabı var ya, zeki, adam gerçekten öyle, beyin jimnastiği olarak Cem'le beraber olmak bana iyi geliyor. Askerliği sırasında sık sık gelip gitti. Sıkıntıları oluyordu. Benim bir de abilik sıfatım var.
Siz olgun fırlama, o genç fırlama. Böyle bir şey mi?
- Gibi oluyor, dışarıdan.
Eğitimli serseri ne demek? Siz eğitimli serseri misiniz?
- Eğitimli serseri şık serseri demek. Eğitimli olunca serserilik yapmak başka oluyor. Çocuklarıma da onu tavsiye ediyorum. Okumuş, yazmış olmak gerekiyor.
ÊEğitimlilerin serserisi daha mı kabul görüyor?
- Kabul görme meselesi değil, kapılıp gitmiyor. Serseriliği yapıyor, sonra dönüyor.
İpi bir yere bağlı yani.
- Aynen. Teşekkür ederim!
Ahmet Altan kurs açsa da tanısak şu kadınları
18 yaşındayken aşk ne ifade ediyordu, şimdi ne ifade ediyor?
- Bir sigara yakayım da, düşüneyim. Yirmilerin başında, yerle gök arasında başka bir hal almayı ifade ediyor. Maceralı, tuhaf, zevkli bir ruh hali. Fakat bu yaşlar için çok tehlikeli.
Niye?
- Ee yerle gök arasında bir yerde dolaşıp duruyorsunuz, ayaklar yere değmiyor. Ama belli olmaz tabii, kendiliğinden olan bir şey. Yine de ellisinden sonra iyi gelmez insana.
Neydi zorunuz, neden bu kadar erken evlendiniz?
- Sanıyorum, aşk.
Bu kadar uzun süren bir ilişkiyi sürdürmeyi nasıl beceriyorsunuz?
- Hale biraz sabretti. 20 küsur yaşındaydık evlendiğimizde. Bazı yaramazlıklar yaptım tabii. Hale akıllılık etti, ‘‘Ayrılırım vallahi’’ yapıp korkuttu beni, ben de bir daha yapmadım.
Aile hayatının ümüğünüze çöktüğü hiç olmuyor mu?
- Yok işte izinlerim var, gidiyorum. Ama bu izinlerde başka kadınlarla filan beraber olmuyorum. O konu belli bir yılda bitti.
Kadınlar size neler öğretti?
- Ben kadınları anlayamadım ki. Ahmet Altan bir kurs filan açsa da hepimiz tanısak şu kadınları diyorum...
Peki şimdi ne istiyorsunuz hayattan? Ne kesiyor sizi? Bir torun değil herhalde!
- Benim öyle fazla bir iddiam yok. Ben işte müzik yaptım, yapıyorum. Onu durduramıyorum. Herşeyi parayla yapıyorum, ama müzik bedeli olmadan yaptığım tek şey. Bundan sonra da hatıralarımı yazarım. Bir de resim filan yaparım.
Yaptığınız her şeyin tutacağını biliyorsunuz. Ama müthiş bir alçakgönülülükle ‘‘Allah Allah beğendiler!’’ diyorsunuz. Bu ne? Şeker bir ikiyüzlülük mü?
- Ee tabii. Kesinlikle öyle. Çok çalışırım ve aslında ne yaptığımı bilirim ben.