Söyleyin Armağan Bey, bu starlığın neticesi ne oluyor

Güncelleme Tarihi:

Söyleyin Armağan Bey, bu starlığın neticesi ne oluyor
Oluşturulma Tarihi: Şubat 08, 2005 00:10

Armağan Çağlayan da, nam-ı diğer ‘Semra Hanım’ Semra Türk de, reality show yıldızı olmaktan yana dertli. Ama Semra Hanım’ın bir farkı var: O daha yıldız olduğunun bile farkında değil! Kendisine ‘Siz star oldunuz’ diyen Armağan Çağlayan’a, merakla sordu: ‘Bu starlığın neticesi ne oluyor? Merakla bekliyorum!’

Semra Hanım, ikimizin karşı karşıya olmasının şöyle bir önemi var... Türkiye’de reality show’ların en çok meşhur ettiği iki insanız. Beni ‘Popstar’, sizi ‘Gelinim Olur musun?’ meşhur etti. Konumlarımız farklıydı, ben jüri üyesiydim, siz yarışmacıydınız ama, ikimiz de sivri laflarımızla çok konuşulduk. İkimizden de nefret edenler de oldu, sevenler de. Bugün Popstar’ı yeniden yapacak olsalar ve bana ‘Jüri üyesi olur musun?’ diye sorsalar, iki saniye bile düşünmeden cevabım ‘Hayır’ olur. Ata bugün size gelse ve ‘Anne, Gelinim Olur musun evine girelim mi?’ dese, cevabınız ne olur?

Hayır. Bir daha yarışma programına girmem demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Değişik bir ortamda tabii ki girerim, ama yine oğlumun hayatı ön planda olacaksa, oğlumun hayatı tartışılacaksa mümkün değil girmem.

- Beni Popstar sırasında en çok yoran şey, insanların Popstar’dan ‘parayı götürdüğümü’ düşünmeleri ve bana milyarder muamelesi yapmalarıydı. Sizi en çok ne yordu?

Aynen. Ben bu yüzden ağladım bile. 85 milyar aylık para alıyormuşum. Hatta Aydın Bey’in programına seyirci olarak katılan bayanlar da para alıyorlarmış. Halkın üzerinde böyle bir imaj var. Aynı şeyleri yaşamışız, beni siz herkesten iyi anlarsınız.

- Çok iyi anlıyorum. Peki özel hayatınızın en ufak bir parçası kalmamacasına ortaya dökülmesi sizi hiç rahatsız etmedi mi?

Hiç rahatsız etmedi. Çünkü hayatta hiç hatam yoktur.

- Mesela evinize gelen haczin kamerayla çekilmesi, eşinizin sizin üzerinizden rant yapmaya çalışması...

O beni çok üzdü. Zaten artist olmuş. Caner’le beraber ‘Semira’ diye TGRT’de yayınlanacak bir dizi için anlaşma yapmış. Ben ondan şunu istiyorum, ‘Hamit Bey’in hanımı’ denilsin ‘Semra Hanım ’ın beyi ’ denilmesin. Ama bunu ömür boyu başaramadı. Ne olur biraz kendine gelsin de, Hamit Bey olsun.

ECEVİTÇİYİMDİR

- Sizi program bittiğinde evden bıraktıklarında ilk ne yaptınız?

Evden bırakmadılar. Direkt otele götürdüler. İki ay otelde kaldım. Evime gideli daha iki gün oldu. Otele gittiğimizde Süheyla Hanım göbek attı, biz de alkışladık. Meğer saat 04.30’muş. Bunu bilmiyoruz, hürriyetimize kavuştuğumuz için çalıp oynuyoruz. Düşünün ki ne kadar kişiliğimizi kaybetmişiz!

- Evde zaten göbek atıyordunuz. Ben, yapamadığınız bir şeyi soruyorum. Mesela ‘Ne kadar meşhur oldum, benim hakkımda gazeteler ne yazmış merak ediyorum, getirin okuyayım’ falan demediniz mi?

İnanın ben meşhur olduğumu falan bilmiyordum.

- Hiç farkında değil miydiniz?

Hiçbir şeyin farkında değildim. Final gecesi orada altınları verdim, kapıdan çıkıp evime gideceğim zannediyordum.

- Ama yarışma başlamadan önce bir sözleşmeye imza atmıştınız değil mi?

Sözleşmeye imza atan herkes evine gitti, bir ben gidemedim.

- Ama siz de star oldunuz.

Size bir şey sorabilir miyim? Bu starlığın neticesi ne oluyor? Ben bunu da bilmiyorum mesela.

- Bakın Semra Hanım, bu bir tercih. Geri çekilmek isterseniz, çekilirsiniz. Ama hayır ben bu işin bu kadar eziyetini çektim, bu işten para kazanmak istiyorum diyorsanız...

İnsan çalışmayı istemez mi?

- Ama o zaman bu ‘vıdı vıdı’ hep sürecek!

Vıdı vıdı sürecek ama Sinem konusu sürmeyecek en azından.

- Sinem konusu sürmeyebilir, ama Hamit Bey yine çıkıp ‘Semra Hanım hep MHP’ye oy vermiştir’ türü açıklamalar yapabilir mesela.

Ben buna bir açıklık getirmek istiyorum. Bunu ne amaçla söylediğini bilmiyorum. İnsanın oy attığı parti kendisine aittir. Ve ben inanın hayatım boyunca kimseyle bunu paylaşmış değilim. Ve ben ömür boyu Ecevitçi olarak yaşamışımdır.

- Yani Hamit Bey’in söylediğinin tam tersi!

Evet. Bunu bütün muhitim bilir.

- Babanızın asker olmasıyla mı ilgili Ecevitçi olmanız?

Hayır. Ben Ecevit ’in dürüstlüğüne hayranım. Kendi karakterime ve yapıma uygun olduğu için, bir siyaset adamı olarak Ecevit’i beğeniyorum.

HİÇBİR İŞTE BUNALMAM

- Ben 12 yıldır televizyoncu olduğum için, en azından bu dünyayı bilen birisiydim. Aşağı yukarı başıma gelecekleri kestirebilirdim. Kestirememişim, aptalmışım o ayrı! Peki siz Bayrampaşa’da çok mütevazı şartlarda yaşayan, komşularıyla iyi ilişkileri olduğunu söyleyen, mahalleden gelen bir insansınız. Ne şaşırttı sizi en çok bu renkli dünyanın içinde?

(Derin bir nefes) Henüz daha bir şey anlamadım. Otel odasından, Aydın’ın programına, oradan yine otel odasına, oradan yine Aydın’ın programına. Ne anlayabilirim? Ne bir kişiyi gördüm, ne bir insanla tanışmam var. Çocuklarıma kavuştum o kadar.

- Yani daha hiç halkın arasına karışmadınız?

İşte Ata’nın ameliyatı (Röportajın yapıldığı günden bir gün önce Ata deviasyon ameliyatı olmuş) sebebiyle bir gün karıştım ve bu para konularını duydum. 85 milyar alıyormuşum. Çok üzüldüm.

- Neden üzülüyorsunuz ki, tabii ki para kazanacaksınız?

Eee, daha bin lira almadım. Üzüldüğüm nokta bu.

GÜÇ, HER ŞEY ERKEKLERDE

- Yarışma sırasında sizinle ilgili çok yazı yazdım. Çok da iyi şeyler yazmadım.

Olabilir efendim. Öyle görmüşsünüz, öyle yazmışsınız. Beni tanıyor muydunuz şu ana kadar, tanımıyordunuz.

- Hiç bunalmıyor musunuz?

Hayır, ben hiçbir işte bunalmam. Daha da zor olsun, daha da güçlenirim.

- Peki, size bir şey soracağım. Popstar sırasında benim dört-beş hafta sonra sinir sistemim iflas etti ve nedenli nedensiz ağlamaya başladım. Mesela evde kendi kendime, durup dururken ağlıyordum. Her gece rüyamda Popstar adaylarını görüyordum. Her kafadan bir ses çıkıyordu çünkü. Hiç böyle anlarınız oldu mu sizin?

Hayır olmadı. Ben çok güçlü yapıda bir insanım asla olmadı. Sinirim bozulduysa bile onların yanında ağlamışımdır. Eve hiçbir şey bırakmam, anında ne yaşanması gerekiyorsa, onu yaşarım ben. Hiç kimseden de çekinmem.

- Bir reality show’un parçası olmayı şöyle görüyor musunuz? ‘Aslında biz yaşam öykümüzü satıyoruz...’

(Uzun süre düşündükten sonra...) Gerçekler olmadıktan sonra ben yaşam öykümü satıyorum diyemem ki. Şu ana kadar hiç gerçekler söylenilmedi ki.

- Hayata karşı hep bir savunma halindesiniz, niye?

Allah beni bayan olarak dünyaya getirmiş, oysa erkekler her zaman için, her konuda hep bir adım öndedirler. Ben bunun bilincindeyim. Güç onlarda, her şey onlarda...

- Siz de yeteri kadar güçlü gözüküyorsunuz...

Güçlü gözüküyorum, sağolun. Ama bir erkeğe sığınmak, bir kadının her zaman için isteğidir. Ama ben, evli olduğum halde o erkeğe sığınamadım. O erkeğin anası oldum, ablası oldum, sevgilisi oldum, karısı oldum, işte oldum da oldum, ama koruyacağı kadın olamadım. Olamadım!

Kendimi kendime ispatlamaya çalışıyorum

- Çok dipte bir yerde, çok iyi bir kadın var sanki benim gördüğüm.

Evet doğru.

- Ama siz onu çıkarmamakta o kadar ısrar ediyorsunuz ki, insanlara hep ‘Ben Semra’yım, çok güçlüyüm ve her şartta dimdik ayakta dururum’u göstermeye çalışıyorsunuz. Niye? Siz birilerine bir şey ispat etmeye çalışıyorsunuz, kime?

Kendime...

- Kendinize kendinizi ispat edemediniz mi? Bütün Türkiye’yi ‘Semra’ diye inlettiniz. Üç çocuğunuzu büyüttünüz, bunlar güzel şeyler.

Hayır hálá edemedim. (Ağlayarak) Valla ben bunun güzelliklerini de yaşayamadım. Kapalı bir mekandaydım, onu da bilmiyordum... (Gülerek) Bakın kadere! Aynaya baktığımda hiç kendimden utanmıyorum. Çünkü hep doğruları söyledim.

- Her olayda patlayan, ben doğruları söylerim diyen, agresifleşen Semra Hanım’ın altında aslında mutluluğu hak ettiğini düşünen ama bulamamış bir kadının hırçınlığı var değil mi?

Olabilir.

Gelinlikler içinde bile mutsuz bir kadındım

- Hayat hep sizi kendini sürekli savunan insan konumunda yaşamaya mı mecbur bıraktı?

Mahkum etti. Mahkum etti... Mecbur bıraktı kibar olur.

- Hep kendinizi savunuyorsunuz. Bulunduğunuz her yerde...

Sokağa çıkarken de kendimi savunmak mecburiyetindeyim, yaşarken de, harcarken de, her zaman kendimi savunmak zorundayım...

- Bu kadar hayata, insanlara, her şeye, herkese karşı gard alıp yaşamak çok yorucu. Peki gardınızı alıp yaşadığınız sürece, mutluluğu kaçırdığınızın farkında mısınız?

Olabilir... Farkındayım.

- Neyi kaçırdınız mesela?

Mutluluğu hiç tatmadım ki. Hiççççç tatmadım... Ömür boyu!

- Hayatınızdaki en mutlu an dediğimde ne geliyor gözünüzün önüne?

Bakın, gelinlik derler, ben gelinlikler içinde bile mutsuz kadındım. (Gözleri doluyor, ve ağlamaya başlıyor) Öyleydi...

- Bu sürekli mutsuz olmak ya da olmayı istemek, bir yaşam biçimi mi sizin için?

Hayır, hayır... Kader!

- Ama severek evlendiniz.

(Gülerek) Sevdim. Ama bir yalana kurban gittim. Şimdi de ‘Hayır söylemedim’ diyor! Her şey gibi bunu da yalan söylüyor. Allah kalbine göre versin.

- Aslında o çok katı gözüken Semra Hanım ’ın altında çok yumuşak bir insan var. Ama siz o yumuşak insanı göstermemekte o kadar direniyorsunuz ki...

(Gözyaşlarını silerek) Belki insanlardan korkuyorum..

- Ne yapabilirler size?

Bilemiyorum... Hiç bilemiyorum, onları izledikçe, hiçbir şeyden emin olamıyorum.

Röportaj öncesi neler hissettim

SAHNE 1-İÇ MEKAN-GECE

Sinem, Ata, Bayrampaşa, 32 dişini ağzına dökerim senin, sen aşık olduğunda ben sana haber veririm oğlum, boynuzlu, haddini bil, gelinler banyodan çıkınca kaynanalarının elini öperler, Hamit Bey, Seçil, bittiiiii!.. Bunlar Semra Hanım dendiğinde ilk aklıma gelenler... Eee daha başka ne vardı ki? Hem daha ne olsun ki!

Zaten ‘Gelinim Olur musun?’ evinden çıkıp, özgürlüğüne kavuştuğundan beri de, neredeyse haftanın üç günü ‘Sabah Yıldızları’ programında yandaşları ve karşıtları ile bir araya gelip, özlü sözlerini söylemeye devam ediyordu.

Sonra baktım ki her gün Semra Hanım yüzünden ‘Gelinim Olur musun?’ seyretmeye başlamışım. Hatta müptelası oldum o programın. Ben de önceleri onu ilginç bulanlardan, sonraları sevmeyen, hatta bir adım öteye gidip neredeyse nefret edenlerdendim. Hatta o kadar abarttım ki işi, ‘Gelinim Olur musun?’ finalinin yapıldığı gece, kazara Semra Hanım kazanır falan diye, Süheyla Hanım’a oy yağdırdım.

Ben ve o: Bir yıl önce ne olduğunu anlamadan Türkiye’nin popüler kültür gündemine oturan Armağan Çağlayan’la, bugün Türkiye’nin popüler kültür gündemindeki Semra Hanım...

Üstelik bazı ortak yönlerimiz vardı onunla.... İkimiz de Türkiye’de yapılmış ‘reality show-yarışmaların topluma mal ettiği’ insanlardık, ikimizin de hem seveni, hem de çok nefret edeni vardı... Bir sabah uyandığımda televizyonun yarattığı popüler kültür kahramanı olarak benim hissettiklerimi hissediyor muydu acaba?

En merak ettiğim şey buydu!

SAHNE 2-İÇ MEKAN-GÜNDÜZ

Bugün Semra Hanım’la röportaj yapacağım için, güne ‘Sabah Yıldızları’ programı ile başladım. O da ne! Semra Hanım ekranda yine herkesi ajite ediyor. Hatta o kadar ki, programın sunucusu Aydın’ın bile yüzü düştü. Kızgınlığından ne diyeceğini bilemeyerek, reklam arası verdi. Bu sabah da ‘Hep aynı kadınları getirip karşıma soru sorduruyorsunuz ’ diye bağırıyor.

Sevmiyorum bu kadını ben.

SAHNE 3-İÇ MEKAN-GÜNDÜZ

Saat 14.00. Princess Hotel ’in exculisive katında Semra Hanım’la konuşmaya başlıyoruz. Foto muhabiri arkadaşım Sinan’ın resim çekeceğini öğrendiğinde, izin isteyip, çantasından rujunu çıkarıyor ve sürüyor. Saçlarını elleriyle düzeltiyor ve konuşmaya başlıyoruz.

YARIN Turlara katılacağım
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!