‘Sosyetik güzel’ adından kurtuldum

Güncelleme Tarihi:

‘Sosyetik güzel’ adından kurtuldum
Oluşturulma Tarihi: Aralık 08, 2004 00:31

Cemiyet hayatının en şık isimlerinden biri olan Siren Ertan, geçtiğimiz mart ayında Nişantaşı’nda açtığı ‘Siren Ertan İstanbul’ adlı atölye sayesinde ‘sosyetik güzel’ titrinden kurtulduğu için mutlu.

Bugüne kadar girdiği hiçbir işin bu unvanı silmeye yetmediğini söyleyen Ertan, ‘Artık fotoğrafımın çirkin çıkması ya da altına rüküş yazmaları umurumda bile değil’ diyor.

- Yıllardır cemiyet hayatının en şık isimleri arasındasınız. Sonunda kendi markanızı da yarattınız...

Gerçekten insanın kendi elbisesinin üzerinde isminin yazması çok güzel ve gurur verici. Mart ayında başladım ve o tarihten beri hiç oturup da müşteri beklemedim. Tam tersi hiç boş vaktim olmadı. Gerçekten yoğun ilgi var, yeni sipariş bile almıyorum, o kadar yoğunum.

- Zaten üniversitede tekstil eğitimi almıştınız, değil mi?

Evet bu işin eğitimini aldım. Çünkü çocukluğumdan beri meraklıydım. Hep süslü bir çocuktum. Başka alanlara da merakım vardı, o konularda da eğitimler aldım ama sonunda başladığım yere döndüm.

- Bu iş sayesinde ‘sosyetik güzel’ tanımlamasından da kurtuldunuz galiba...

Diğer işlerimde ne kadar uğraştıysam da ‘sosyetik güzel’ titrini üzerimden atamamıştım. Sosyetik güzel denmesi kötü bir şey değil belki de ama insanın titrinin bu olması kötü. Hele benim kadar çok çalışan, kendini aşmaya çalışan biri için... Benim sosyetik ve güzel olmaktan başka özelliklerim de vardı. Bana zeki, çalışkan, başarılı, iyi insan denmesini çok daha fazla tercih ederdim. Amacıma bu işle ulaştım. Nihayet farklı bir titrim var.

- Modacı mı, modelist mi yoksa terzi misiniz? Hangisi yaptığınız işe daha yakın?

Buna çok fazla kafa yormadım. Kim nedir diye bakmadım. Ama ben terzi değilim, dikmiyorum. Bu atölyenin sahibiyim, bunları diken bir ekibim var. Atölyemde devamlı çalışan 7 kişi, ayrıca dışarıdan çalışan nakışçı, pantoloncu, ceketçiler var. Yoğun zamanlarda, defile döneminde bu sayı artıyor. Bu sayıyı artırmak ve büyümek istemiyorum.

- Modacılığı nasıl seçtiniz?

Her şey ve herkes beni buraya itti denilebilir. Arkadaşlarım, annem, anneannem, kardeşlerim, bir ayakkabı bakmaya giderken bile beni yanlarına alırlar, akıl danışırlar. Bu hep böyleydi. İlk başlarda başkalarının atölyelerinde küçük küçük çalışmalarla başladım. Sonra Yıldırım Bey’le (Mayruk), Barbaros (Şansal) beni o kadar çok yüreklendirdiler ki... Bana ‘Bunu iş olarak seç ve kesinlikle ortakla yapma. Mutlaka tek başına yap’ dediler. Sonra Cemil İpekçi kendi elamanını verdi, Cengiz Abazoğlu her gördüğünde ‘Bir şeye ihtiyacın var mı’ diye boynuma sarılırdı. Nur Yerlitaş ben hiçbir şey sormadan bana malzemeler yolladı. Canan Yaka’yla görüşürüm, merhabalaşırız. Ne diyeyim ki daha...

- Moda dünyasında rekabetin çok fazla olduğu söylenir...

Evet öyle derler ama çok şükür ben yaşamadım. Girerken korktum, çünkü birileriyle savaşmayı sevmem. Ağız dalaşına girmem, kavga etmem. Öyle bir yapım yok. O yüzden çok endişelenmiştim, ama öyle olmadı. Herkes bana destek verdi.

- Kapıda ‘Siren Ertan İstanbul’ yazıyor. Sanki bunun Siren Ertan Milano, Siren Ertan Paris diye devamı gelecekmiş gibi...

Öyle hayallerim yok. Benim özel hayatım çok kıymetli. Neticede Gökhan’la (Çarmıklı) ilişkim başladığı zaman bu işte çalışmıyordum. Beni o halimle istedi. Şimdi işime ondan daha çok vakit ayırmak, kendisine haksızlık gibi geliyor. Bu yüzden öncelik onun isteklerinde... Gökhan’a haksızlık etmek istemem. Gelişmelerde söz sahibi olmak hakkı... Daha fazla yoğunluk onu rahatsız ve mutsuz edecektir.

- Başarılı olsanız da işinizde pek fazla hırslı değilsiniz demek ki...

Evet, kesinlikle değilim. Annem her zaman ‘Birazcık hırslı olsan, dünyanın en başarılı iş kadını, en zengin kadını olurdun’ der. Ama yok işte...

- Siren Ertan’ın nasıl bir tarzı var?

Tarzım biraz farklıdır. Kimsenin giymeyeceği düşünülen şeyleri giyerim. Genel olarak bakarsanız kadınsı ve romantik diyebilirim. Kendim öyle olduğum için kıyafetlerim de oldukça feminen ve romantiktir. Yeni sezon da bana çok uygun. Danteller, payetler, tüyler, şifonlar... Şıkır şıkır yani. Kendi atölyemde sadece gece kıyafeti yapmıyorum. Pantolonlar, gömlekler, Chanel tarzı takımlar, hatta gelinlik bile yapıyorum. Zaten amacım, sürekli müşterilerim olsun ve ben onlara sezonluk gardıroplar hazırlayayım. Böyle çalıştığım müşterilerim de var.

- Peki giymek mi giydirmek mi desem...

Eskiden daha çok giyinmekti, ama artık yerini giydirmek aldı. Benim fotoğrafım çirkin çıkmış ya da altına rüküş yazmışlar falan artık hiç umurumda değil. Şimdi kıyafetlerim konuşulsun, ben konuşulmayayım diyorum.

- Bir davette sizin hazırladığınız aynı tarzda elbiselerle karşı karşıya gelen iki kadın oldu mu bugüne kadar hiç?

Yok, zaten öyle bir ihtimal olamaz. Ben her kumaşı sadece bir parçalık satın alıyorum. Nadiren aralardan çıkar iki parça, ama öyle bir durumda da mutlaka müşteriye söylerim. Birbirlerinden çok alakasız modeller yapıyorum ayrıca... O konuda dikkatliyim.

- 22 Aralık’ta Margaux’da defileniz var. Bu defile fikri nasıl ortaya çıktı?

Arkadaşım Gülay Kamaz’ın başının altından çıktı. Defile yapmaya hiç niyetim yoktu, çünkü yıllardır bu işe bu kadar emek veren insanların ardından, daha ilk yılımı bile doldurmadan defile yapmak haddim değil gibi geliyordu. Gülay aklıma soktu. ‘Yarın Amerika’ya gidiyorum, 3 hafta yokum’ desem de dinlemedi. Daha geçen hafta döndüm, 3 haftada defile hazırlayan yeryüzündeki tek kişi ben olacağım herhalde.

- Mankenler kimler olacak?

Bana ‘Senin için seve seve mankenliğini yaparız’ diyen arkadaşlarım da var ama sürpriz olsun diye adlarını vermeyeceğim. Daha önce kıyafet yaptığım arkadaşlarım kendi kıyafetleriyle çıkacaklar. Neşe Erberk ve Yıldız Mavitan koreografimle ilgileniyor. Gülay, MOS’un ortağı olduğu için ‘Saç ve makyajla ben ilgilenirim’ dedi. Moet Chandon ve Margaux da geceye sponsor...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!