Oluşturulma Tarihi: Aralık 05, 2004 00:00
Ona da bu yakışırdı! Belli ki düşünmüş. Hürriyet’e röportaj verecek. Nerede? İstinye koyunda demirli Çiğdem Simavi’nin dillere destan Halas Gemisi’nde! Gerçi belirtmeyi ihmal etmiyor: Son zamanlarda bütün davetlerini Halas’ta veriyor, çünkü evinde antikadan ayakta duracak yer kalmamış. Şimdi çok fazla şey ifade etmeyebilir. Ama onun büyüdüğü yıllarda Türkiye’de ikon ailelerden biriydi Burlalar.Dedesinin lakabı Büyük Burla. Her şeyin kurucusu o. Selanik’te
Atatürk’le aynı sokakta oturuyor, birlikte Türkiye’ye geliyorlar. Makine mühendisi Büyük Burla, 1910 yılında fabrikasını kuruyor, sonradan da Atatürk’ün isteği üzerine İstanbul-Sivas demiryolunu inşa ediyor. Onlar Türkiye’nin en varlıklı Musevi ailelerinden biri. Bugün sosyete denince, ilk akla gelen isimlerden biri Monik Benardete. Fred Benardete’nin kızı, Adil Benardete’nin 26 yıllık eski eşi ve Jeri Benardete’nin 11 yıllık yeni eşi... Benim amaçlarımdan biri, her hafta karşınıza farklı dünyalardan, farklı şeyler anlatabilecek değişik insanlar getirebilmek. İtiraf etmeliyim ki, Monik Benardete öyle biri. Pek çoğumuzun bilmediği bir hayatın temsilcisi. Merak ettiğim için sordum...Sizin yetiştiğiniz dönemlerde sosyete nasıl bir şeydi? Kimler sosyete olabiliyordu? Ana unsurları nelerdi? Zenginlik ve güzellik yeterli miydi?- Yok, yok, asalet mühimdi. Yani biraz ‘fan-fin-fon’ olman gerekirdi! O zamanlar İstanbul’da birkaç yere gidilirdi: Kervansaray, Cordon Bleu, Park Otel ve Abdullah Lokantası. Sonraları Süreyya ve Emirgan’daki Abdullah da oldu. Başka yer yoktu. Davetler evde verilirdi, catering’ler filan hak getire, evin aşçısı pişirirdi. Düğünler bile evde olurdu. Sosyete dediğin taş çatlasa 22 aile ile sınırlıydı. O kadar...Peki ritüellerde bir farklılık var mıydı? Balolar filan...- Şimdi de balolar oluyor, ama bir mazeret uyduruluyor. Bilmem ne yararı için. Eskiden bir kulp gerekmezdi. Bir de salı akşamları Yeni Melek’e, cumartesi akşamları da Konak Sineması’na gidilirdi. Bak, o müthişti! Zannedersin ki, birinin daveti, o kadar şıktı herkes. Bu suareler için insanlar gidip saç taratırdı, özel kılıklar ve kürkler giyerdi. Şimdi ben sinemaya neredeyse pijamamla gidiyorum! Bu kadar fark var yani arada.Sosyete dendiğinde eskiye oranla uğranılan erozyonun ölçüsü ne?- Valla, size bir şey söyleyeyim mi? Şimdiki o kadar eğlenceli ki: Sosyete dediğin bugün altyapı Bizans, üstyapı Osmanlı, müthiş bir Fellini filmi! Bence İstanbul kadar eğlenceli başka bir şehir de yok yeryüzünde. Londra’da, Paris’te akşam bir
yemek yersin, sonra doğru eve. Nerede bizim buradaki ambiyans? ASALET KARIN DOYURMUYOR!Yani siz bugünkü ‘cemiyet hayatını’ küçümsemiyorsunuz!- Kat’iyen! Eskiye oranla tek fark şu: Çek deferi ve banka karnesinin değeri arttı. 10 sene evvelki yeni zengin, bugünün aristokratı. 2. jenerasyon, otomatik olarak aristokrat oluyor. Bunu da kabul etmek gerekiyor. Haftaya Rafi Portakal’ın bir sergisi var. Şahane tablolar sergilenecek ama milyon dolarlık tablolar. Bir arkadaşıma, ‘Bunları kim alır ki? Sakıp Bey öldü,
Koç’ların evinde de artık yer yok’ dedim, bir iki isim daha sayıyordum ki, ‘Monik’ dedi, ‘Sen ki bu ÅŸehirdeki herkesi bilirsin, Four Seasons’u Yapı Kredi’den satın alan adamı tanıyor musun?’. ‘Yoo’ dedim. ‘Yaa iÅŸte’ dedi, ‘Artık adını bile bilmediÄŸimiz bir dolu zengin var. Merak etme o tabloları da alan çıkar!’ Haklı.Yani siz para el deÄŸiÅŸtirdikçe, eskinin görgüsü yok oluyor diye paniÄŸe kapılanlardan deÄŸilsiniz?- Hayır çünkü görgü çoktan gitti. Bir gün birine dedim ki, ‘Ah o eski görgü, asalet...’ Lafımı kesti: ‘Karın doyurmuyor hanımefendi.’ Sizce neden ‘sosya-elitler’ gibi gruplar icat edildi? Kimlerle aradaki farkı netleÅŸtirmek için...- Bu, Amerikalıların yarattığı bir terim. Kültürel, sosyal ve kurumsal faaliyetleri sürdüren birtakım insanlara söyleniyor. Sosya-elitler biraz daha kültürlü sanki. Ve sanata daha çok düşkün.Peki asalet hangisinde: Sosyetede mi, sosya-elitlerde mi?- Kim kaybetmiÅŸ ki asaleti biz bulalım! Asaletin tek bir simgesi vardır Türkiye’de: NesliÅŸah Sultan.Siz kendinizi aristokrat olarak tanımlıyor musunuz?- Kat’iyen. Denizde bir damla suyum ayol! Ben hiçbir ÅŸey deÄŸilim. Zaten Türkiye’de Osmanlı hanedanı hariç aristokrasi yoktur.Artık mankenler ve ÅŸarkıcılar da sosyete sayılıyor. Sizi rahatsız ediyor mu?- Niye etsin? Avrupa ve Amerikan sosyetesinin en üst kademelerinde çok zengin sanayicilerle evlenmiÅŸ eski mankenler ve güzellik kraliçeleri yer alır. Türkiye’deki ilk örneÄŸi Günseli BaÅŸar’dır. Ondan evvel de Keriman Halis. Günümüzde de Hande Ataizi iyi bir evlilik yapmıştı. 24 saat sürdü ama olsun. Ben hiç böyle ÅŸeyleri kafama takmam...ÇİĞDEM SÄ°MAVÄ° VE BENBugüne kadar hiçbir yerde maaÅŸlı çalıştınız mı?- Hayır. Zaten Amerikan Kız Koleji’ni bitirdikten sonra hemen evlendim. Eski eÅŸim bir Amerikan firmasının temsilcisiydi. Ona dış iliÅŸkilerinde ve Türkiye’ye gelen yabancı müşterileri ağırlamakta yardımcı oldum. Ben çok iyi bir eÅŸ ve çok iyi bir ev hanımıydım. Sonra gerçek aÅŸkım olan bir konuya yöneldim: Antika kursları. Rafi Portakal’ın talebesiydim...Kaç yaşındaydınız?- 37. Kendimi buldum orada. Sonraki yıllarda Ari Ä°stanbulluoÄŸlu’nun talebesi oldum. 90 senesinde de bu yatın sahibi ÇiÄŸdem Simavi bana iÅŸ teklif etti. Bir sürü iÅŸ seyahatine gittik. Kendimi müthiÅŸ kültürel bir atmosferin ortasında buldum. Bugün eskisi kadar yoÄŸun deÄŸil ama hálá bu iÅŸ iliÅŸkisi sürüyor. Küsav’da yapabileceÄŸim ne iÅŸ olursa seve seve yaparım: ‘Monik yetiÅŸ, bir konferans var... Monik, lütfen ÅŸu protokol listelerini yap...’ KoÅŸa koÅŸa giderim. Aile gibi olduk ÇiÄŸdem Simavi’nin ekibiyle. Onların sayesinde kendime güvenim geldi...Sizin kendinize güveninizin olmadığı bir dönem var mıydı?- Evet. SaÄŸ olsun eski eÅŸim onu saÄŸlamıştı! 26 yıl boyunca kendime güvenim yoktu.Fiilen çalışmıyor olmak sizde kompleks yaratıyor mu?- Kat’iyen. Dün yine Küsav’dan telefon ettiler 29 Aralık için benden konferans istediler. Bayılıyorum konferans vermeye....Neler anlatıyorsunuz?- Sanat tarihi. 4 konum var: Art nouveau, art deco, oryantalist ve BeyoÄŸlu turları. Siz beni göreceksiniz BeyoÄŸlu’nda arkamda 40 kiÅŸi. Çok hoÅŸlanıyorum bu tür ÅŸeylerden. Bütün bir BeyoÄŸlu’nu dolaşıyoruz. Bir de ben Aliye Simavi zamanındaki Vizon’da faaldim. Biliyorsunuz Vizon gene çıktı, onlarla da tekrar çalışmaya baÅŸladım.Canan CıvaoÄŸlu der ki: ‘Senin arkadaÅŸlığın bir numara. Ama senin düşmanın olmak istemezdim!’ E haklı, ayağıma basıldığı zaman bir insanı doÄŸduÄŸuna piÅŸman edebilirim. Ama yanlış anlamayın özel bir ÅŸey yapmam, sadece fena halde yok sayarım!30 yıldır kafam bu renkUkrayna’daki muhalefet hareketine Turuncu Devrim adının verilmesinin saçlarınızla bir alakası var mı? Åžaka yapıyorum! Kaç senedir saçlarınız bu renk?- 30 yıldır.Vayyyy. Åžimdi bile insan gözünü alamıyor. Peki 30 yıl önce...- O zaman bu kadar frapan gelmiyordu insanlara...Kafanız ne renk aslında?- Hakiki rengi mi? Valla ben de hatırlamıyorum!SaÄŸlığınız için biraz zayıflamanız daha iyi olmaz mı?- Benim alt göbeÄŸimden baÅŸka bir ÅŸeyim yok. O da günde olduÄŸum 4 tane Ensülin iÄŸnesinden. Yani ben aslında ÅŸiÅŸman deÄŸilim.100 biliyorsam 97’sini AyÅŸegül Nadir öğretmiÅŸtirKoleksiyonerlik sizin için takıntı seviyesinde mi hobi mi?- Ä°kisinin arası. Seviyorum çok...Bazı parçalarla yatıp kalktığınız oluyor mu? ‘O benim olmalı’ diyor musunuz?- Bazen. Ama en heyecan verici olanı, hiçbir ÅŸey aramadığınızda müthiÅŸ bir parça bulmak. Nasıl bir adrenalin! Ben o kadar müzayedeci deÄŸilim. Giderim ama müzayededen mal almam...Siz nereden alıyorsunuz?- Sokaktan. Dolaşırım ben. Birden görürüm. Altını çeviririm üstünü çeviririm, kalbim küt küt atmaya baÅŸlar...Antika bilginiz hangi seviyede?- Kimseyle kıyaslayamam. Ama ÅŸunu söyleyebilirim: Benim antika bilgim 2 kiÅŸiden kaynaklanıyor: Biri Ahmet Keskiner, ondan çok ÅŸey öğrendim. DiÄŸeri de AyÅŸegül Nadir. Bugün 100 biliyorsam 97’sini bana AyÅŸegül Nadir öğretmiÅŸtir. Gerçekten hayran olduÄŸum biri. Ä°dolüm ayol! Hayatımda gördüğüm en zevkli kadın! Ãœzülüyorum çünkü Türkiye müthiÅŸ bir sanat elçisini kaybetti. Bir müze müdürü kadar bilgilidir AyÅŸegül Nadir antika konusunda. Türkiye’ye Ä°slam eserlerini tanıtan odur. Ondan evvel Ä°ngiliz gümüşü, Fransız tabağı, Ä°talyan mobilyası filan konuÅŸuyordu millet...Tabii ÅŸimdi repütasyonu fena durumda...- Alakası yok! Ä°ki kere yanına gittim. Kraliçeler gibi yaşıyor!Bu kadar antika biriktirmeniz psikolojik bir eksikliÄŸi kapatma faaliyeti olabilir mi?- Bir nevi terapi olabilir...Neyin terapisi?- YaÅŸadığım o korkunç 26 yılın terapisi!Antika merakınız mesleki deformasyon haline gelmiÅŸ durumda mı? GittiÄŸiniz evlerde tık tık tık görür müsünüz kimde, ne var?- Elbette. Yalnız o deÄŸil, ‘Bu, buraya uymamamış. Bunun altı, bunun üstüne olurdu. Bu masa güzel ama iskemle bir facia...’ Elimde deÄŸil yani. Mesela son derece zevksiz eÅŸyalar arasında hakikaten olaÄŸanüstü bir parça bana sırıtıyor, içim parçalanıyor. Ama ölsem evin sahibine bunları söylemem. Ä°nsanlara da bu gözle bakarım: ‘Burun ameliyatına ihtiyacı var. Göz altları korkunç. Saçının rengi fena. Makyajı ise felaket! Bu kadını bana verseler, bir de yanına iyi bir para, ben ondan harikalar yaratırım...’ Ä°nsanların yüzüne bakıp böyle ÅŸeyler hayal ederim...KOD ADIM ZÄ°NCÄ°RLÄ°KUYUBir gün bir arkadaşım dedi ki: ‘Sen bildiklerinin onda birini anlatsan...’ Ben tabii cümlenin devamını hemen şöyle getirdim: ‘Türkiye’yi terk etmem lazım!’ Ne var ki bana zaten Zincirlikuyu derler, mezarlık gibiyimdir, hiçbir ÅŸeyi anlatmam!Â
button