Güncelleme Tarihi:
Üstelik üşenmeyip, bu çayı tatmak için taa Güney Amerika’nın yolunu tutuyorlarmış.
Peru ve Brezilya’daki Amazon ormanlarının derinliklerinde düzenlenen bu ‘çay saatlerinin’ sonunda da hayatı yeniden keşfettiklerini iddia ediyorlar.
Bu aralar o kadar çok duydum ki bu ‘sihirli çayın’ marifetlerini; merakıma mucip oldu, şöyle bir sorup soruşturayım dedim.
Bakın neler öğrendim neler...
Peru ve Brezilya’da yetişen Ayahuasca, şamanlar tarafından toplanıp çay gibi kaynatılıyor ardından da bazı başka bitkilerle karıştırılıyormuş.
Asıl marifet ise bitkinin içinde bulunan DMT molekülünde.
O ne ki derseniz, iki gözümüzün orta hizasında, alın boşluğumuzda bulunan epifiz bezinin sadece doğum ve ölüm anında fazlaca salgıladığı bir molekül bu.
DMT, vücuda Ayahuasca içerek alındığında mistik zevk ve ruhani tecrübelere neden olup zihin açıcı, algı değiştirici, diğer alemlerle iletişim kurucu tesirlere yol açıyormuş.
Bu maddenin ‘yuvası’ epifiz beziyse de kimileri tarafından kalp gözü, gönül gözü veya üçüncü göz olarak adlandırılıyor.
Peru Amazonları’ndeki Conibo kızılderilileri başta olmak üzere, Güney Amerika’nın farklı bölgelerindeki şamanist kabilelerce yüzyıllardır hastaların tedavisinde kutsal bir iksir olarak kullanılan Ayahuasca çayı üçüncü gözümüzü açıp bizi aydınlanmaya, huzura ve sonsuz bağımsızlığa kavuşturuyormuş.
Gidenler, bir Ayahuasca seremonisi 10 senelik psikoterapi seansına bedel diye anlatıyorlarmış.
Ama elinizi kolunuzu sallayarak Amazon ormanlarına dalmakla iş bitmiyor.
Gitmeden önce etsiz, tuzsuz, alkolsüz ve şekersiz bir diyetle bünyeyi iyice arındırmanız şart.
Şimdilerde bizimkilerin müdavimi olduğu Peru’daki bu terapi merkezlerinde 9 günden başlayıp 3-4 haftaya kadar uzayan değişik programlar uygulanıyormuş.
İlk seremonilerde meditasyon teknikleri anlatıp belgeseller gösterilerek ziyaretçiler bilinçlendiriyorlarmış. Anlayacağınız bir nevi hazırlık evresi...
Peki gidenler bu deneyimi nasıl yaşıyormuş?
Önce kısa bir dua ediliyor, ardından çember şeklinde dizilip çıt çıkarmadan bir süre birlikte oturuluyormuş.
Sonra da ritüele uygun müzikler eşliğinde şarkılar söyleniyormuş. (Umarım bizimkiler Tarkan’ın Karma albümünden veya Serdar Ortaç’ın Çakrası’ndan istek şarkı yapmıyorlardır.) Bu esnada bazı katılımcılar kusabiliyor fakat bu durum da ruhun arınması olarak kabul ediliyormuş.
Anlatanların yalancısıyım, çayın etkisi ise birkaç saat sonra kendisini göstermeye başlıyormuş.
Diyorlar ki, ”Ayahuasca insanı sanki başka bir ruhani boyuta geçiriyor. Bilinciniz yükseliyor, hem ruhunuza hem bedeninize yükseklerden bakmaya başlıyorsunuz.” İşte o zaman kendinizle yüzleşip aradığınız soruların cevaplarını bulabiliyormuşsunuz. Tabii önce tüm öfkeleri, üzüntüleri benliğinizden silmek şartıyla...
Hatta bazıları bu deneyim için ‘kısa süreli ölüm’ bile diyor.
Dünyaca ünlü ‘deli’ Lindsay Lohan geçtiğimiz günlerde Ayahuasca çayı sayesinde adeta ölüp yeniden doğduğunu ve yaşamındaki hatalarını geçmişte bıraktığını açıklamış.
İşte sosyetik elitlerimizi Amazon ormanlarına kadar sürükleyen ‘Çay terapisinin’ özellikleri kısaca böyle.
Hoşunuza gittiyse, durumunuz da müsaitse toplayın bakalım bavulları. Ama siz de benim gibi “yeni bir hayata başlayıp kendimi yenilemem için taa elin Peru’suna gitmeme gerek yok” diyenlerdenseniz için ıhlamurunuzu ve oturun oturduğunuz yerde.
‘GAYRİ YASAL’ UYARI: ‘Çay terapisine’ katılanlar arasında az da olsa hayatını kaybedenler olduğundan siz siz olun özellikle kalp rahatsızlığınız varsa bu ‘ruhani trendi’ evde denemeyin.