Güncelleme Tarihi:
Eğitim ve kariyeriniz başka bir alanda, yazmaya nasıl başladınız?
- Evet, üniversite eğitimime müzikal ve tiyatro bölümlerinde başlayıp tarihte bitirdim. Kitap yazmak gibi bir hedefim olmamıştı. Kitap yazmaya terapi olsun diye başlamıştım. Bazı sorunlar yaşıyordum ve bunlarla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum, sonunda bir gün sorunlarımı karakterler haline getirmeye ve ne yapacaklarına bakmaya karar verdim. Bu, her şeyi daha net görmemi sağladı. Projeyi bir türlü bitiremedim, çünkü yazdıkça aklıma yeni fikirler geldi. Kafamın içindeki insanları susturamıyordum adeta.
Beni Seç serisi nasıl ortaya çıktı peki?
- Cinderella ve Esther hikâyelerini düşünüp “Ya her şey başka türlü olsaydı” sorularına cevap ararken oldu. Esther İncil’de geçen bir karakter. Kralın yeni eşi olabilmek için yüzlerce kızla yarışır ve kazanır ama kazanamazsa diğer yüzlerce kızla birlikte kralın haremine gitmekten başka bir şansı yoktur. Ben de hep merak ederdim, eğer Esther başka bir erkeğe âşık olsaydı ne olurdu? Eğer aşkının küllenip yok olmasına izin verseydi ve bu durum çevresindeki insanları kurtarmasına neden olsaydı ne olurdu? Cinderella ise aslında hiç prens hayali kurmaz. Sadece bir elbise ve bir gecelik özgürlük diler. Bizler Cinderella’nın mutlu olduğunu düşünürüz çünkü bir erkeğin aşkına sahip olur ama ya kendisi istemeydi bu erkeği? Ya prenses olmak muhteşem değil de çok sıkıcı bir şey olsaydı? Bir şekilde, bu iki farklı hikâye kafamda birleşti ve fakir bir yaşamdan gelen ve prensin dikkatini çekmek zorunda olan ama bunu istemeyen çünkü başka birine aşık olan bir kızın hikâyesini yazmak istediğimi fark ettim. Kız, yapacağı ‘seçim’le birlikte göremediklerini görecekti. Seçim ona kendi ufak dünyasından çok daha fazlasını ve hatta görmek istemediklerini gösterecekti. İşte bu fikir, ‘Beni Seç’in doğmasını sağladı.
Kitaplarınız New York Times Bestseller listesinde uzun süre kaldı, bu başarıdan sonra hayatınız nasıl değişti?
- Hiç değişmedi. Sadece bu havalı tanımı her kitabımın kapağına, adımın önüne koyuyorlar artık. Yoksa Twitter’da takılmaya, bebek bezi değiştirmeye ve saplantılı bir şekilde boy band’leri dinlemeye devam ediyorum. Her şey eskisi gibi. Tabii beni yanlış anlamayın, çok gurur duyuyorum ve okuyucularıma minnettarım, onlarsız bu mümkün olmazdı. Yine de ben her zamanki benim ve günler geçip gidiyor.
Beni Seç ve devam kitabı Elit, modası hiç geçmeyen balo kıyafetleri, süsler, mücevherler, ayakkabılarla dolu olan ışıltılı hayatı tekrar ele alıyor. Siz de küçükken bir prenses olmayı ve prensini bulmayı düşler miydiniz?
- Aslında ben küçükken biraz erkek fatmaydım ama evet kafamın içinde bir yerlerde prenses olmak istiyordum. Şimdiyse prenses olmak ve prensini bulmanın benim için başka bir anlamı var. Prenses olmak eskiden herkesin benimle ilgilenmesi anlamına geliyordu, şimdiyse herkesle ilgilenmek ve özen göstermek demek. Sanırım eğer kitaplarımı okursanız, çoğu kızın bu bakış açılarından birini seçtiğini ve ona göre hareket ettiklerini görebilirsiniz.
Kitabınız okurları ikiye böldü, Prens Maxon gibi romantik bir âşık mı yoksa muhafız Aspen gibi ateşli bir aşığı mı tercih edersiniz?
- Eğer bana Aspen Takımını mı yoksa Maxon Takımı’nı mı tuttuğumu soruyorsanız, size şunu diyebilirim: “Ölürüm de söylemem.” Ama ikisinin de benim için çok önemli olan özellikleri var. Kocam Callaway bana kitabımdaki erkeklerle ilgili sorular sorar, ben de her iki erkek karakterde de ondan parçalar olduğunu itiraf ederim. Callaway benim için tıpkı Aspen gibi uzun süre mücadele etti ve beni bekledi. Ama aynı zamanda tıpkı Maxon gibi acayip derecede romantiktir. Yani ikisini de tercih ederim.
Kitabınız pek çok dile çevrildi ve milyonlarca okura sahipsiniz. Okurlarınızla ya da imza günlerinizle ilgili unutamadığınız bir olay var mı?
- Kitap turumun ilk gecesini asla unutamayacağım sanırım. Molly adında bir kız, her birinde 50’ye yakın not kâğıdı iliştirilmiş Beni Seç ve Elit kopyalarıyla çıkageldiğinde gözlerime inanamamıştım. O ve sekiz kişi daha çevremde oturmuş, imzadan sonraki bir saat boyunca karakterler hakkında derin sorular sormuş, emin olamadıkları noktaları açıklığa kavuşturmaya çalışmışlardı.
O ana kadar insanların karakterlerimin derinine inecek kadar ilgiyle ya da çabayla okuduklarının farkında değildim. Ayrıca farklı coğrafyadaki okurların heyecanlarını farklı şekilde gösterdiklerini söyleyebilirim. Brezilya’daki fanlarım örneğin, çok coşkululardı. Ve Filipinler’deki hayranlarımın da aşağı kalır yanları yoktu. Beni en mutlu eden, herkesin çok nazik olmasıydı. İngilizce bilmiyorlarsa ve bana bir şey sormak için önce çevrilmesi gerekiyorsa, özür dileyerek sözlerine başlayıp, anlamamı umduklarını belirtiyorlardı her defasında. Biz yazarlar destansı konserler veren müzisyenlere benzemiyoruz. Bizim işimiz çok daha sessiz. O yüzden birileri heyecanını fısıltıyla bile dile getirse, bizim için inanamayacağınız kadar sevindirici oluyor. Bu yüzden imzalanması için tişört giyenler, süslenip kendi fotoğraflarını çekenleri görmekten hiç bıkmıyorum. Ben de kitaplara aşığım! Bu yüzden birlikte coşabileceğimiz için çok mutluyum. Ah bir de unutmadan söyleyeyim. Bir keresinde umumi tuvalette bir hayranımla tanıştım ve çok komikti.