Güncelleme Tarihi:
Kızım Tayga’ya, ‘Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 2’yi izledim’ dediğimde “Aa nasıldı” dedi, hemen ardından “Anlat ama sakın sonunu söyleme” diye de ekledi.
Alacakaranlık serisinin kitaplarını okumamış olsa da seriye sıkı sıkıya bağlı bir hayran kitlesi var.
Tayga ilk kitabı okumuş, hikâyenin gerisiniyse sinemada izlemeyi tercih etmiş olanlardan.
Hiçbir kitabı okumamış olsa da filmleri çıktığı gün izlemeye gidenler de var.
İster kitabı okumuş olsun ister okumamış, tüm Alacakaranlık hayranları için aynı son geldi.
4 yıl boyunca özellikle gençler arasında fırtına gibi esen, genç izleyicilerin hafızalarında aşk, arkadaşlık, samimiyet, rekabet, savaş, ölüm, değişim ve yeniden doğmak kelimeleriyle yer eden ve ilk filmden beri tam bir gişe canavarına dönüşen Alacakaranlık serisi, son kitabın ikinci bölümüyle son buldu.
SERİ BİTTİ HERKES KENDİ YOLUNA
Stephenie Meyer’ın milyonlarca satan Alacakaranlık roman serisinden Melissa Rosenberg tarafından senaryolaştırılan Alacakaranlık Efsanesi’nin son filminde Kristen Stewart, Robert Pattinson ve Taylor Lautner üçlüsünü başrollerde son kez beraber seyrediyoruz.
Serinin sona ermesi Alacakaranlık’la birlikte hayatımıza giren Stewart, Pattinson ve Lautner için kuşkusuz yeni bir başlangıç demek.
Alacakaranlık filmleri devam ederken bile farklı projelerle karşımıza çıkan bu üç genç ve başarılı ismi önümüzdeki zamanlarda daha sık göreceğimize şüphe yok.
Oyunculuklar arasında en fazla gelişen ve bu son filmde en tatmin edici ve önde olan Kristen Stewart’ınki.
Bella’nın insanken vampire, genç kızken bir anneye giden yolculuğunu başarıyla sırtlıyor.
Ünlü ingiliz oyuncu Robert Pattinson her ne kadar oynadığı rolden ve bu seriden keyif alsa da artık Edward’ı oynamaktan yorulduğunu, yeni şeyler denemek istediğini ve bu türe sıkışıp kalmak istemediğini söylemişti.
Diğer yanda ise Jacob’ı canlandıran Taylor Lautner’ın filmin ham versiyonunu izleyip gözyaşı dökmesi, seriye ne kadar bağlı olduğunun kanıtı.
Üçü arasında en sıcakkanlı da o değil miydi zaten!
750 sayfalık Şafak Vakti romanı aynı Harry Potter’da olduğu gibi ikiye bölündü ve Bill Condon tarafından iki ayrı film olarak çekildi.
Kuşkusuz bu son filmin en can alıcı sahnesi Cullenlar ve Volturi klanı arasındaki savaş.
Romanda 25 sayfalık yer tutan ve tüm detaylarıyla anlatılan bu karşılaşma sahnesinin perdeye nasıl yansıyacağı merakla bekleniyordu.
Film boyunca da aynı durum hakim oluyor.
O sahne için dakikalarca bekliyor, bekliyoruz.
BELLA’NIN ÖLDÜĞÜNÜ MÜ SÖYLEYECEKLER?
Peki bu bekleme sırasında neler mi oluyor?
Doğum sırasında ölümden dönen ve artık bir vampir olan Bella, yeni ailesiyle yaşamaya ve sonradan edindiği alışkanlıklarına alışmaya çalışıyor.
Edward ve Jacob arasındaki sular durulmuş. Jacob duruma alışmış.
En önemli sorunsa Bella’nın babası ile olan ilişkilerinin nasıl olacağı.
Bella’nın öldüğü mü söylenecek, yoksa başka bir formül mü bulunacak?
Edward ve Bella’nın hızla büyüyen kızları Renesmee (ki Renesmee’nin bebeklik hali için kullanılan görsel efektler fazlasıyla sırıtmakta, komik ve amatör durmakta) son bölümdeki sorunların merkezinde yer alıyor.
Denali klanından Irina, Renesmee’nin ölümsüz olacağını düşünüp bunun yaratacağı sorunları dile getirince Cullenlar Renesmee’yi Denali, Amazon, Mısırlı, İrlandalı ve Romanyalıları da kapsayan, başını Aro’nun çektiği Volturi klanına karşı korumak için yabancı vampir klanlarıyla güç birliği yapıyorlar.
KARLAR ÜZERİNDE KAN LEKESİ
Bu merakla beklenen çatışma sahnesi öncesi tufan öncesi sessizlik gibi.
Hatta filmin ana karakterlerine bağlananların haricindekiler için sıkıcı olduğu bile söylenebilir.
Tüm aksiyon beklentisinin o malum sahneye saklanmış olması filmin bütününden heyecan bekleyenler için hayal kırıklığı oluyor.
Doğrusu şu ki; karlar üzerine bol kanın aktığı, pek çok vampirin kafasının kopup alevlere atıldığı o sahne olmasa bu son filmin çoğu izleyen üzerinde pek bir etkisi olmayabilirdi.