Güncelleme Tarihi:
Deniz İNCEOĞLU
dinceoglu@hurriyet.com.tr
Sonunda da hırslar uğruna her şeyin, havanın bile satılmaya başlandığı bir dünya çıkıyor ortaya. Gündeme önemli göndermeler yapan Markalı Hava’da en çok dikkat çeken isimse Albay Kuş’ta bizi bizden alan Fatih Koyunoğlu oluyor.
Tiyatro Adam’ın hikayesi iki yıl önce oyuncu Fatih Koyunoğlu ve Aşkın Şenol’un girişimiyle başlamıştı. Onlara hem maddi, hem de manevi anlamda Geniş Zamanlar dizisinde birlikte çalıştıkları Serdar Akar yardımcı oldu. Ali Kil, Deniz Özmen, Burak Dur, Aşkın Şenol, Ayça Aykut, Sarp Akkaya, Fatih Koyunoğlu ve Ferit Kaya biraraya gelip Tiyatro Adam’ı yarattı. İyi ki de yarattı!
Çünkü geçen sezon, söyleyecek bir sözü olan, iyi oyunculuğun tadına varıldığı Albay Kuş’u seyretmemizi sağladılar. Eserlerinde daha çok politik konulara değinen Almanya’da yaşayan Bulgar yazar Hristo Boytchevin’in bu bol ödüllü oyunu, Tiyatro Adam’a da pek çok ödül ve adaylık kazandırdı. Çingene rolündeki performansıyla Fatih Koyunoğlu, 8. Lions Tiyatro Ödülleri’nde Yardımcı Rolde En Başarılı Erkek Oyuncu seçildi. Muhsin Ertuğrul Tiyatro Ödülleri’ndeyse “Umut Veren Oyunculuk” ve “Yılın En Başarılı Yeni Tiyatrosu” ödülleri onların oldu. Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nde “Gençlik Özel Ödülü”nü kaptılar.
AÇGÖZLÜLÜĞÜN SINIRI NEDİR
Nihal Geyran Koldaş’ın dilimize çevirdiği Albay Kuş, Balkan Yarımadası’nda geçiyor ve bölünme, parçalanma ve ayrışmadan sonra orada ülkeler ve insanlar arasında yaşanan kimlik ve birlik olma problemlerini öne çıkarıyordu. Yani günümüzde yaşanan toplumsal sorunlara fazlasıyla gönderme yapılıyordu.
Tiyatro Adam, yeni oyunu Markalı Hava’yla da aynı şekilde mesaj vererek yoluna devam ediyor. İngiliz yazar Ben Elton’ın kaleme aldığı bu kara komedi, belki de çok yakında gerçekleşecek bir fantezi üzerinden insanoğlunun hırslarının ve açgözlülüğünün limitlerini anlatıyor, sorguluyor.
Oyunu izlemek için koltuklarımıza yerleştiğimizde perde kapalı değil. Masa, pencere, panjur gibi sahnedeki her yamuk objeyi soğuk, mavi bir ışıkta uzun uzun inceleme şansımız oluyor. Arka plandaysa buranın şehrin ticaret merkezi olduğunu vurgulayan kuleler dikkat çekiyor. İçeri iki adamıyla patron giriyor ve yaptıkları komedi sayılabilecek toplantıya şahit oluyoruz. Sürekli cümle içinde yabancı kelime kullanmaları kulağımızı tırmalarken, para kazanmak için buldukları yeni yol şapkamızı uçuruyor: “Markalı hava”.
Yani, mekanlara havayı emerek içinde temizleyen ve sonra da mekana salan bir araç üretmeye karar veriyorlar. Sloganlarıysa “Başkalarının havası içinize girmesin” oluyor. Bu araç zamanla geliştirilerek evlere kadar giriyor. Ve hatta sonunda temiz havayı dışarıdan depolayıp evlere satan makineler ürettiklerinde dünya yaşanılmaz bir yere dönüşüyor. Sonuçta tıpkı su gibi, doğanın armağan ettiği bir şeyi insanların nasıl satın almak zorunda kaldıklarına şahit oluyoruz.
FATİH YİNE ALDI YÜRÜDÜ
İçinde bol espri dönen oyunda farklı farklı iş yeri karakterleri mevcut. Gözünü para bürümüş bir patron ve yenilikler üretmeye çalışan, çok zeki ama bir o kadar da kendine güveni olmayan asosyal bir müdür. Onun altında çalışan ukala ve kendine fazlasıyla güvenen çaylak bir halkla ilişkiler uzmanı güzel ve çekici kadın. Her biri günlük hayatımızda iş yerinde karşılaşacağımız tipler. Ama bana göre içlerinde en dikkat çekicisi zeki ama kendine güveni olmayan asosyal karakterdi. Çünkü Fatih Koyunoğlu canlandırıyordu. Aslında dünyayı felakete sürükleyen Markalı Hava’yı yapan makineyi bulan o olsa da, garip bir sempti duyuyor insan ona oyun boyunca.
Kimisi onu Al Pacino’nun gençliğine benzetiyor, kimisi de tiyatronun yeni yıldızı diyor. Bence her söyleneni sonuna kadar hak ediyor. Koyunoğlu geçen yıl bir tek Afife Jale’den eli boş dönmüştü. Ama bu yıl artık jüri üyelerinin onu es geçmeyeceğini düşünüyorum.
Murat Karasu
SEYİRCİYİ SOLUKSUZ BIRAKMAK İSTEDİK
Aslında bu oyun 1980’lerde yazılmıştı Ben Elton tarafından. Fakat ne yazık ki oyunda belirtilen problem günümüzde de devam ediyor. Daha önce 90’ların başında Ahmet Levendoğlu sahneye koymuş, Haluk Bilginer oynamıştı “Derin Bir Soluk Al” adıyla. Şu sıralarda ise Eskişehir Şehir Tiyatrosu aynı çeviriyle sahneliyor. Ama biz Şenis Kurultay’ın yeni çevirisini tercih ettik. Çünkü diğeri biraz adaptasyondu.
Oyunda çevre meselesi üzerine duruluyor ve vahşi kapitalizm sürdükçe oyunda anlatılan sorunun hiçbir zaman değişmeyeceğine inanıyoruz. Tiyatro Adam da yapacağı işlerin bir derdi olsun diye yola çıktığından bu oyunu tercih etti. Tıpkı Albay Kuş’ta olduğu gibi. Çünkü toplumsal anlamda çok çevreye duyarlı bir ülke değiliz. Ama oyunun en azından seyredenleri düşündüreceğine inanıyoruz. Oyun ayrıca her şeyi pazarlayan bir mantığı anlattığı için son günlerdeki gündeme de fazlasıyla gönderme yapıyor denebilir.
Markalı Hava, çok mekanlı bir oyun. Bizim de bunu yapabilecek gücümüz yok. Üstelik bir de standartları yüksek, varlıklı bir çevrenin seyirciye aktarılması gerekiyordu. Yerel tekniklere başvurarak, göstermeci bir üslubu tercih ettik. Metindeyse bir eklemem olmadı. Ama dramaturji anlamında bir çalışmamız oldu. Dört kişinin aynı anda sahnede olduğu bölümlerde değişiklikler yaptık. Aslında onların çoğu dört ayrı sahneydi. Teke tek kızla ya da arkadaşıyla oynadığı bölümlerdi. Kimilerinin yerlerini değiştirdik, kimilerini kısalttık. Böylece hikaye hem daha akıcı, hem de daha net oldu. Bir diğer isteğimiz, seyirciye de gerçekten soluksuz bırakmak oldu.