Güncelleme Tarihi:
“Öyle Bir Geçer Zaman ki”, 4 Eylül’de üçüncü sezona başlıyor. Seyirci yeni bölümleri heyecanla bekliyor, siz neler hissediyorsunuz?
- Ben de çok heyecanlıyım, çünkü hikâyede çok değişti. Zaten bizim dizi, her sene sıfırdan başlıyor. O yüzden “tutmuş bir dizinin devamı” duygusunu yaşamıyoruz. Bu da dizinin daha dinamik olmasını sağlıyor. Senaristimiz Coşkun Irmak bu anlamda çok başarılı.
Yeni sezonda Soner’de ne gibi değişiklikler olacak?
- Hikâyede zaman atlaması olduğu için bütün karakterlerde büyük değişiklikler var. Yeni sezonda ciddi gelişmeler yaşanmış, Soner de bunlardan nasibini almış olacak. Fiziki farklılıkların ötesinde, ruhsal açıdan da değişmiş, daha derinlere inmiş bir adam göreceksiniz.
Soner ilk iki sezonda çok büyük sıkıntılar yaşadı...
- Evet, çok çetrefilli bir aşk yaşadı. Kardeşiyle etle tırnak gibiydi, ama onun sevdiği kıza aşık oldu. Kardeşi yüzünden aşkını adam gibi yaşayamadı, adam gibi söyleyemedi. Yaşamaya kalktığı zaman da kader müsaade etmedi...
SONER, BAHAR’LA AŞK YAŞAYACAK MI?
Evet, tam da mutluluğu yakalamışlardı ki Aylin öldü. Soner bu acıyla nasıl başa çıkacak?
- Onu ben de merak ediyorum. Şimdi ruhsal açıdan dibe vurmuş bir adam var. Bu çöküntüden nasıl kurtulur, yeni sezonda onu göreceğiz galiba...
Aylin ölünce çocuğuyla baş başa mı kalıyor Soner?
- Valla onu hiç bilmiyorum. Çocuğuyla nasıl bir ilişkisi olacak, onu bile bilmiyorum.
Mine Tugay, Soner’in kızının bale hocası Bahar rolüyle katıldı diziye. Bahar’la Soner arasında aşk olacak mı dersiniz?
- Bahar’ın da ayrı bir hikâyesi var. Biriyle aşk yaşıyor, sonra ilişkisinde problemler çıkıyor... Hikâyeye bale hocası olarak katılıyor ama daha sonra neler olacak, Soner’le aşk yaşayacak mı, onu bilemiyorum. Olabilir de, olmayabilir de...
DİZİNİN EN TATLI KARAKTERİ SÜLEYMAN
Siz Mete Horozoğlu olarak, Soner’e ve yaşadıklarına nasıl bakıyorsunuz?
- Yazık valla, üzülüyoruz abiye. Ama bir şeyler yapmış ki başına bunlar geliyor. Çok zengin bir adam mesela, o zenginlik nereden geliyor? Ağır bir sınava tabi tutuluyor Soner.
Soner’in hayatta en büyük yardımcısı Süleyman. “Her eve lazım” bir adam Süleyman, değil mi?
- Kesinlikle! Renan Abi (Bilek) çok yetenekli, karakteri de inanılmaz büyüttü. Dizinin en tatlı karakteri Süleyman bence.
Dizideki dram dozunun biraz fazla olduğu eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu dizinin dram üzerine kurulu bir yapısı var. Coşkun Bey hikâyesini böyle anlatmak istemiş. Ama bir seyirci olarak bakarsam; art arda gelen bu yıkımları izlemeyi ben kaldıramayabilirdim...
METE YÜZBAŞI BENİM MİLADIM
Gelelim sinemaya... “Nefes” filmiyle başarılı bir çıkış yakaladınız, neden devamı gelmedi?
- “Nefes”, çok iyi bir işti. Oyunculuk anlamında da en iyi becerebildiğim karakter, Mete Yüzbaşı’ydı. Benim için bir milat oldu o rol. “Kariyerinizdeki dönüm noktası ne?” diye sorsanız, yanıtım “Nefes filmi” olur. İnşallah böyle karakterlerin devamı gelir de yine öyle işler yaparız...
O role sıkı hazırlanmıştınız, değil mi?
- Hem de nasıl! Yedi ay dağlarda yaşadım çekimlere başlamadan önce. Keşke tüm filmlerde böyle ön hazırlıklar yapılsa. Ama bizim ülkemizde ‘ön hazırlık’ diye bir şey yok. Yurtdışında çok duyuyorum, bir oyuncu rolüne hazırlamak için bir hafta farelerle yaşamış mesela. Bizde yapılmıyor bunlar.
Yapılmamasının nedeni ne peki?
- Yapımcının izin vermesi lazım. Onların maddi olanaklar sağlamaları gerek.
O yüzden mi iyi filmler çekilmiyor sizce?
- Evet, o yüzden iyi filmler çıkmıyor. “Diziden kazandığım parayı filmden kazansam, dizi çeker miyim?” diyen bir sürü oyuncu arkadaşımız var.
JÖN DEDİĞİN DIŞARIDA RAHAT DOLAŞAMAZ
“Nefes”te ağır bir dram vardı, “Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizisinde de durum aynı. Komedi projelerine nasıl bakıyorsunuz?
- Tiyatroda komedi oynuyorum zaten. Ben “komedi oyuncusu” ya da “drama oyuncusu” diye bir şey olduğuna inanmıyorum. Oyuncunun yelpazesini genişletmesi, komediyi de dramayı da oynaması gerekiyor. Ben “Nefes”ten hemen sonra “Vay Arkadaş” filmini çektim. O film komediydi. Tamamen ters köşe yaptım ki her ikisini de oynayabildiğimi görsünler. Ama “Öyle Bir Geçer Zaman ki”yle birlikte ‘jön’e kayan bir oyuncu oldum. Ben daha önce jön değildim. Soner jön diye bana jön demeye başladılar. Halbuki hiç de öyle jön gibi değilim.
Jön nasıl olur ki?
- Oynadığı karakter değil, kendisi jöndür. Jön gibi dolaşır. Şuradan geçtiği zaman hepimiz dönüp bakarız. Alıcıdır. Kıyafetine, eline yüzüne, her tarafına dikkat eder.
Bence kendinize haksızlık ediyorsunuz...
- Estağfurullah... Ben dışarıda çok rahat dolaşıyorum, jön dediğin dışarıda rahat dolaşabilir mi?
Peki sizce kimlere jön diyebiliriz?
- Kıvanç Tatlıtuğ, Kenan İmirzalıoğlu ve Engin Altan Düzyatan’a diyebiliriz. Ben yakışıklı değilim, onlar yakışıklı.
YAKIŞIKLI BİR BEBEĞİM VAR
1,5 yıl önce evlendiniz, dört ay önce de oğlunuz dünyaya geldi. Nasıl bir duyguymuş babalık?
- Çok güzel. Hiçbir şeyle kıyaslanamayacak, anlatılamayacak bir duygu. Ali’yle aramızda çok acayip bir sevgi var. Şu an bir melek o, daha insan olmadı. Gülümsemesi öyle bir alıyor ki seni, mahvediyor.
Kime benziyor Ali?
- Annesine çok benziyor. Yakışıklı bir bebeğimiz var. Görenler de “İleride çok yakışıklı bir adam olacak” diyor.
ALİ’YE KARDEŞ İSTİYORUM
Bebeğinizin bakımı konusunda eşinize yardımcı oluyor musunuz? Altını değiştiriyor musunuz mesela?
- Elimden geleni yapmaya çalışıyorum ama biz erkekler gerçekten konumun çok dışındaymışız, onu anladım Ali’nin doğumuyla. Taşımacılık görevini yapıyoruz biz. Bakkaldan bir şey lazım oluyor mesela, gidip alıyorsun. Onun dışında uyutuyorum, gazını çıkarıyorum.
Biraz erken bir soru olacak belki ama ikinci çocuğu düşünüyor musunuz?
- Valla ben düşünüyorum. Benim iki tane ablam var, çocuğumun da kardeşi olmasını istiyorum. Ama çocuk yapmak tamamen kadının inisiyatifine kalmış bir şey.