Güncelleme Tarihi:
Lise ve üniversite çağlarından sonra hepimizin tanık olduğu manzaralardır bunlar. Birlikte ders çalıştığımız, günü paylaştığımız, hayatı birlikte yorumlayıp keşfettiğimiz dostlarımızdan uzaklaşmaya başlarız. İş hayatı zamanımızın büyük bir bölümünü çalarken, evlilikler insanlara daha çok çekirdek aile modeli içinde soluklanmaya fırsat tanır. Evli çiftlerin arkadaşları da genellikle evliler olduğu için bekar arkadaşlarla çoğu zaman telefonla görüşülür.
En yakın kız arkadaşınız bile evlendikten sonra sizden doğal olarak uzaklaşabilir. Ya da görüşmeler gözle görünür biçimde seyrekleşir. Peki yakın erkek arkadaşlarınız? Eğer her ikiniz de evli değilseniz dostluğunuzu rahatlıkla sürdürebilirsiniz. Birlikte olduğunuz bir sevgiliniz olsa bile sevdiğiniz bir erkek arkadaşınızla zaman zaman baş başa buluşup sohbet edebilirsiniz.
Evet, edebilirsiniz, ama bu o kadar hassas bir denge üzerine kurulu ki... Her şey bir anda tuzla buz olabilir. Önünüze iki seçenek çıkar. Bir; onu gerçekten cinsel isteklerinizin dışında tutmak için biraz hassaslık gösterirsiniz.
Bazı dostluklar aşkı aşar
‘Genelde zamanda ve mekanda yakınlık denilen bir gerçek vardır. Eğer karşı cinsten iki insan çok uzun bir süre bir arada olur ve çok duyarlı konuları paylaşırlarsa birbirlerine yönelik duygusal bir titreşim yaşayabilirler. Bu arada yaşamı akılla ve tüm gerçekleriyle paylaşmanın oluşturduğu dostlukla birlikte de büyüyebilirler. Bu paylaşım ille de aşk, özellikle ille de seks demek değildir. Ama öyle duygusal pırıltılar vardır ki sırasında aşkı da seksi de aşıp geçer. Bildiğimiz gibi kimlik arayışındaki kişiler, karşı cinsten etkilenme açısından korunaklıdırlar ve eşcinsel bir erkek, hiçbir cinsel kaygı olmadan yalın bir dostluk hissedebilir kadına. Bir bakıma cinselliklerinizi ve cinsel kimliklerinizi zaman zaman duvara asıp tüm aklınız ve yaşam paylaşımınızla yönelebiliyorsanız birbirinize, kim bilir, belki de dostlukların en özünü, en hassas dostluğu yaşayabilirsiniz böylece. Ne var ki karşı cins dostlukları zaman içinde aşka dönüşebiliyor da aşktan sonraki dostluk kolay kolay yaşanamıyor.’’
Dostluk kalıcıdır, aşk yakıcı
‘Dostluk, sevgidir. İnsan değer verdiği insanı daha fazla bilmek, tanımak ister. Dostu olmayan bir insanla da insan ilişkiye giremez. ‘‘Ben ancak dostumla yatarım’’ der bir şiir. Dostluk olmadan seks, fiziksel bir alışverişten ileriye gitmez. Arada tensel çekim olmadan da iki karşı cins çok yakın dost olabilir. Birbirlerinin varlığından zevk alabilirler. Acaba beni yanlış anlar mı diye kaygı duymazlar. Bir insan önce dostsa, araya cinsel ilişki de girse dostluk bitmez. Önce aşk başlamışsa dostluk gelişir. Dostlukta iki insan birbirlerine kendilerini sunarlar, eleştiri yaparlar, ilişkileri yıkıcı değildir. O yüzden yıkılmaz. Aşkın doğası ise yanıp yıkılmaktır. Mutlu evliliklere bakıldığında ortak nokta eşleriyle dost olabilmeleridir. Toplumumuzda da bu eksik.’’
Çünkü eğer fiziksel yakınlık aşka dönüşmez ve uzun süreli bir birliktelik söz konusu olmazsa onu tamamen kaybedebilirsiniz. İki; ne olursa olsun dersiniz ve her şeyi göze alırsınız.
Karşı cinsten iki insanın bir ömür boyu dost kalması gerçekten kolay değil. Aslında aynı cinsten iki arkadaşın bile uzun süreli bir dostluğu yaşatabilmeleri özen istiyor. Söz konusu bir kadın ve erkek ise yani biri Marstan diğeri Venüsten geliyorsa aralarında cinsellik olmadan yan yana olabilmeleri dikkat istiyor.
Bir kadın, sadece güzel bir akşam geçirmek, birlikte yemek yemek için bir erkek arkadaşına buluşma teklif edemez mi? Bir erkek, birlikte bir barda bir şeyler içmeyi teklif ettiği kadın arkadaşına geceyi onunla tamamlamayı düşünmediğini açıklamak zorunda olmadan ‘‘İyi geceler’’ dileyemez mi?
Sinemalarda ‘‘Aşkımın Hedefisin’’ adıyla gösterime giren Nicholas Hytmer’ın yönettiği ‘‘The Object of My Affection’’ filmi, aşk, seks ve dostluk arasındaki hassas çizgi üzerindeki bir vals gibi... Ya da ip cambazlığı... Sevgilisinin onu terk edeceğini öğrenen bir eşcinsel erkekle sevdiği adama aslında çok fazla katlanamadığını düşünen bir kadın, aynı evi paylaşınca ortaya beklenmedik durumlar çıkıyor. Kadın, eşcinsel adama aşık oluyor, adam da ondan hoşlanıyor ama iş cinselliğe girince karşılarına sert bir duvar çıkıyor. Çünkü adam, başka bir adamla birlikte olmayı tercih ediyor.
Konu biraz karışık gibi gelebilir, ama yönetmen de zaten günümüzde hepimizin zaman zaman yaşadığı, belki özel gibi gelen, ama aslında gerçekten konuşmaya başladığımızda otobüste yanımızda oturan ve hiç tanımadığımız insanın bile başına geldiğini gördüğümüz anda ‘‘Evet ya, işte hayat da bu... Yaşadıklarımızdan en az zararla ders çıkartabilmek’’ dedirten bir kurgu..
Galiba, hepimiz bu ince çizgi üzerinde vals yaparken kendimizi ve diğerlerini tanıyoruz.
(Yazının başlığı ‘‘Son Bakışta Aşk’’, 20. yüzyılın en önemli fikir adamlarından Walter Benjamin’in Metis Yayınları’ndan çıkan bir kitabının adı.)