Röportaj: Arzu AKBAŞ
Oluşturulma Tarihi: Kasım 29, 2005 00:00
‘Ferhunde Hanımlar’ın genç kızı büyüdü, ‘Aliye’nin fettan güzeli Leyla oldu. Ankara’da başladığı oyunculuk kariyerini İstanbul’da sürdüren ve başlarda çok zor günler geçirdiğini belirten Simge Selçuk’un yıldızı artık her geçen gün daha da parlıyor. Tek sıkıntısı ise, Leyla’dan nefret eden ‘Aliye fanatiklerinin’ sokaktaki sert tepkileri!
- Aliye dizisinde Leyla karakterinde seni çeken ne oldu?
Leyla’dan önce hep saf ve naif karakterleri canlandırmıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, genellikle aptal sarışını oynadım. Bu yüzden beni en çok etkileyen, Leyla’nın farklı karakteri oldu. Şimdi insanlar bana ‘Kötü kadın Leyla diyor’ diyor, böyle bir etiketim oldu. Erkeklerin tepkisi daha iyi ama kadınlar beni sevmiyor.
- Leyla pek sevilen bir karakter değil. Dışarıda kadınlar nasıl tepki gösteriyorlar sana?
Tatile gittim, bir şeyler
yemek için bir yere oturdum. Orada bir kadın grubu vardı, sürekli bana bakıyorlardı. Eyvah, tam yerine düştüm dedim! Sonunda dönüp ‘Seni dövelim mi, niye Aliye’yi üzüyorsun? Aile arasına girilir mi, utanmıyor musun’ diye azarladılar ciddi ciddi! Tanıyınca seviyorlar ama ilk başta kötü tepkiler alıyorum.
- O halde sokakta da rahat yürüyemiyorsundur!
Doğru, şapka ve gözlüklerle dolaşmayı tercih ediyorum. Kadınlar kendilerini Aliye’nin yerine koyduğundan, bana karşı sert bir ifade takınıyorlar. Bu yüzden bazen sokakta yürümeye korkuyorum!
- Gerçek hayatta Sinan gibi biriyle birlikte olur musun?
Aşkın gözü kördür derler. Ben de Sinan gibi bir adamla sevsem birlikte olurdum.
- Aşk aptallaştırıyor mu insanı sence?
Evet, insan aptallaşıyor. Sonradan ayılıyorsun. Bu sırada çok fazla yukarıya çıkmışsan, düşüşün kötü oluyor.
- Çok düştün mü peki?
Düştüm tabii ama çok fazla değil. Tecrübelere acı da olsa iyi tarafından bakmak gerek.
- Dizide ihanet ve gerilim hiç eksik olmuyor. Bu gerginlik yaşamına da yansıyor mu?
Senaryoya çok kaptırmamaya çalışıyorum kendimi. Sonuçta biz bir masalın oyuncak bebekleriyiz. Hayatın içinden duygular bunlar ama etkisinde kalmıyorum. Paydos dendiği zaman Simge olarak evime dönmeyi biliyorum.
ÖLMEK VAR DÖNMEK YOKDEYİP İSTANBUL’DA KALDIM
- Oyunculukta kaçıncı yılı doldurdun?
Ben oyunculuğa 17 yaşında başladım. ‘Ferhunde Hanımlar’da altı sene boyunca, toplam 1200 bölüm rol aldım. Şu anda 30 yaşındayım. Demek 13 yıl olmuş.
- Okullu musun alaylı mı?
Hem okullu, hem alaylıyım. Ben zaten bu ayrımın yapılmasını da anlamıyorum. Çok çalışan, işini seven ve yeteneği olan herkes bu işi yapabilir. Kargaşa yaratmaya gerek yok. Tabii ki okulda birçok şey öğretiliyor ama alaylı olarak da zaman içinde kendini geliştirebilirsin.
- Ankara’dan İstanbul’a gelmende ne etkili oldu?
Ankara’da sıkılmaya başlamıştım. Okul ve dizi bitmişti ve boş durmak bana göre değildi. Hiçbir bağlantım yoktu, alıp valizimi geldim.
- İstanbul’da hiçbir desteğin olmadan nasıl düzen kurabildin peki?
Maddi ve manevi olarak zorlandım. Bir birikimle buraya geldim ama o da bitti. Ne yapacağım diye kara kara düşündüğüm günler oldu. Beni destekleyen kimse yoktu. Derken Şehir Tiyatroları’na başvuruda bulundum ve orada başladım.
- Ankara’ya dönmekten seni ne alıkoydu o zor günlerde?
Ara sıra dönmeyi düşünmedim değil, ama başladığım bir iş vardı ve onu yarım bırakmak, mücadeleden vazgeçmek bana göre değildi. Zor da olsa başarmam gerekiyordu. Ölmek var dönmek yok dedim kendi kendime!
- ‘Aliye’ İstanbul’da tutunmanı sağlayan en önemli proje o halde...
Evet, ‘Aliye’ benim için büyük bir şanstı. Diğer tiplerin dışına çıkmak ve başarılı bir işin içinde olmak kendime güvenimi artırdı.
- Tamer Karadağlı ile yaşadığınız aşkın, o Arzu Balkan’la evlendikten sonra gündeme gelmesi seni çok yıprattı mı?
Tabii ki beni rahatsız etti. Geçmişte yaşanmış bir ilişkiydi sonuçta. Konuşmak bile anlamsız.
- Bu arada evleniyormuşsun duyduğum kadarıyla...
Evet, erkek arkadaşımla yaza evlenmeyi planlıyoruz. Benim düğün merakım yoktur, mutlu olalım yeter.
- Nasıl tanışmıştınız ve kaç yıldır birliktesiniz?
Eskiden casting ajansı vardı, sonradan başka bir işe geçti. Biz de o ajans sayesinde tanışmıştık ve beş senedir birlikteyiz.
TAMER VE DENİZ TAKDİRİ HAK EDİYOR- Tamer Karadağlı ve Deniz Akkaya, Hollywood projesi ‘Living & Dying’ filminde rol aldı. Bu, bir sürü tartışmayı da beraberinde getirdi. Sen neler söyleyeceksin?
Deniz Akkaya’nın İngilizcesi nasıldır bilmiyorum ama Tamer’i aynı dizide altı sene çalıştığımız için iyi biliyorum. İngilizcesi iyidir, birçok aksanı taklit edebilir. Dil açısından problemi yok. Ekrandaki karizma açısından da yurtdışındaki aktörlerden geri kalır bir yanının olmadığını düşünüyorum. Bence bir Türk’ün gidip orada
film çekmesi güzel. İster A, ister B sınıfı olsun... Sonuçta bir şeyler için çabalıyorlar ve takdiri hak ediyorlar.
ÖPÜŞME SAHNESİNDEN RAHATSIZ OLDUM- ‘Tepetaklak’ oyunundan neden ayrıldın?
Tiyatro İstanbul tek oyunla gidiyor ve tiyatroyu götüren oyun da ‘Tepetaklak’... Benim aynı zamanda dizi çekimim olduğu için yetişemiyordum. Geç kalma stresi bir süre sonra panik atağa dönüştü. O stresi yaşamak beni yordu. Turnelere de gidemeyeceğimden rolü devretme kararı aldım.
- Oyundaki öpüşme sahneleri seni rahatsız etti mi?
O öpüşme sahnelerinden rahatsız olduğumu söyleyebilirim. Ayrıca dizide de ikinci kadındım, oyunda da... İkinci kadın rolü üzerime yapışacak, bundan sonra hep böyle roller gelecek korkusuna kapıldım. Öte yandan katı kurallarım da var gerçekten. Mesela ben soyunmam. Sevişme sahnesi çok estetikse olabilir. Abes ve sakil duracak şeylere karşıyım.