Oluşturulma Tarihi: Ekim 31, 2003 00:00
Kasım ayının ortalarında Paris’e gidecektim (gelecektim) ama nedendir bilmem birden canım istemedi.Birkaç arkadaşımın ölümünden sonra Paris’in artık bana heyecan vermediğini farkedince kentle olan duygusal bağlarım zayıflamaya başladı. Sokaklarda çevreme bakmadan yürümek, Montparnasse ve Saint-Germain kahvelerinde canımın sıkılması da soğumanın bir başka göstergesiydi. Galiba Paris’in yerini Berlin, özellikle de eski Doğu Berlin almaya başladı.Şimdi bırakalım bu kent muhabbetini de yazımın başlığına dönelim.***Bir süredir yaptığı sakarlıklara, densizliklere bakıp Avrupa ile dalga geçiyorum. Ama yurt dışında yaşayan kimileri, özellikle de ayrılıkçı kimileri çok kızıyorlar bana: Türkiye dururken Hollanda’yı, İsveç, Norveç ve Danimarka’yı neden ve nasıl eleştirirmişim?... Nasıl Türkiye’yi eleştirmem şu kompleksli küçük ülkelere bayıldığım anlamına gelmezse; bu ülkeleri eleştirmem de Türkiye’yi çok beğendiğim anlamına gelmez. Sapla samanı karıştırmayalım!***Adamın adı Mathis Ruete. Avrupa Birliği Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu bölümünde çalışan bir genel müdür. Yani bir memur! Yani ortalıkta dünyayı ben yarattım havasıyla gezdiklerinden, ileri-geri zevzeklik yaptıklarından, benim kızdığım ve zaman zaman dalga geçtiğim insanlardan ...İşte bu Mathis Ruete adlı muhterem, Kürt asıllı TC vatandaşlarının adlarının yazılmasında güçlük çıkardığı için Türk alfabesinde W, Q ve X gibi harfler bulunmamasına çok kızmış ve Türkiye’yi kınayarak eleştirmiş.Olayın tanığı ve muhatabı İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) başkanı Davut Ökütçü. Davut Ökütçü de Avrupa alfabelerinin çoğunda Ö ve Ç harfleri bulunmadığı için adının yanlış yazıldığını söylemiş.Kibar bir adammış Davut Ökütçü! Çünkü bir ülkenin vatandaşlarının adlarının o ülkenin resmi alfabesiyle yazılacağını unutan Genel Müdür’e bir Tophane kabadayısı “Ulan, sizin alfabede neden yumuşak G yok!” diye çıkışabilirdi.***Dudu hanım serdiği yatağın yeri yüzünden her gün koca dayağı yediği için, sonunda evin uygun olan her köşesine yatak sermiş. Akşam eve gelen koca memnun kalmış durumdan ve damdaki yataklardan birine yatmış.Karı-koca bir süre sohbet etmişler. Sonunda kocası Dudu hanıma sormuş:-Şu yukardaki yıldızın adı ne hanım?-
Terazi yıldızı, demiş Dudu hanım.Kocası kadının üzerine sille-tokat saldırırken bağırıyormuş:-Ya terazinin dengesi bozulur da kilolar başıma düşerse?...***Avrupa Birliği’nin işi de o hesap! Yakında “Neden sünnet oluyorsunuz?!” diye çıkışırlarsa hiç şaşmam.Ama 27 ekim tarihli Hürriyet’ten üç
haber aktaracağım: Yunanistan, vatandaşı olan Müslüman Türklere şeriat uygulatıyormuş; gene Yunanistan’ın Nea Mihaniona kasabasında Arnavut asıllı olduğu için bir okul birincisi öğrencinin törende Yunan bayrağı taşımasını kabul etmemişler; Fransız hükümeti, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin Strasbourg hapisanesinde bulunan Türk tutukluları ziyaret etmelerine izin vermemiş...Bu densizlikleri Türkiye yapmış olsaydı çoktan cellatın eline teslim edilmişti!
button