Oluşturulma Tarihi: Ekim 01, 2005 00:00
O da ne! Bir gümüş tepsi geliyor. Üzerinde kristal bir kase var, içinde rulo halinde portakal kabukları duruyor. Sanki ‘Beni ye!’ diyor. Müthiş bir renk. Müthiş bir görüntü. Bir diğer kristal bardakta ise gümüş turalı kaşıklar duruyor. Ve iki bardak su. Bu güzel görüntü bu güzel sunuşla birleşince, biz de Kutup’la etkileniyoruz haliyle. Etkilenmeden, o portakal tatlısını mideye indiriyoruz. Rejimdeyim de! Bugün Maçka’da bir güz Fuarı var. Bunlar Mustafa Sarıgül’ün numaraları. Çok destekliyorum. Kadınlar, el emeklerini satıyorlar. Ama, Nişantaşlı kadınlar. Vivian Saviç de onlardan biri. Kalite kontrol yapmak istiyorsanız, işte size fırsat.(Sanal temas için: mammamia.savic@tnn.net)n Daha önce ne iş yapıyordunuz?- Bir şirkette ürün geliştirme müdürüydüm. n Kaç sene?- 20 sene.n Yoğun bir iş hayatı mıydı?- Hem de nasıl. 9-6 bir iş değildi. Gecem gündüzüme karışırdı. Üç günlüğüne Saint Louis’e gider gelirdim. Çok yoğun ve mesuliyetli bir işti. Yine bir Saint Louis seyahati dönüşü, bel ağrısından kaynaklanan bir problemim oldu. ‘Yorgunluktandır, geçer’ derken, meselenin daha vahim olduğu anlaşıldı. Genel bir felç geçirdim. Komaya girdim, ölecek duruma geldim. Yaşadıklarım, hayata başka türlü bakmama sebep oldu. Bu olaydan sonra aktif iş hayatını sürdürmek içimden gelmedi, ‘Küçük olsun benim olsun’ diyerek, kolları sıvadım, kendi markamı yarattım!n Nedir o marka?- Mamma Mia. Reçel yapıyorum şimdi. 31 yıldır sokaklarda dolaştığım için, evim burnumda tüttüğü için, iş kadını olmaktan yorulduğum için... Evin kokusundan uzaklaşmadan bir iş yapmak istedim. Kolları sıvadım, reçel işine girdim. Eşti dostu, derken iş büyüdü. Şimdi Sunset’in 400 kişilik brunch’larına reçel yetiştiriyorum... n Reçel yapmayı kimden öğrendiniz?- Anneannemden. Küçükken Elmadağ’da otururduk. Asansörsüz bir evde. Daha merdivenleri çıkarken hangi reçelin piştiğini bilirdim. Bayılırım reçel kokusuna. Reçel bana ev hatırlatır, sıcaklık hatırlatır, aile hatırlatır. O renkli kokular? Ben öyle tanımlıyorum reçeli: Mutluluktur. Ve tabii, müthiş bir lezzettir.n Museviler daha mı iyi reçel yapar?- Daha iyi diye bir şey yok. Ama Selaniklilerin iyi bir mutfak kültürü var. Biz de Selanikliyiz. Anneannem Selanik’ten buraya getirdiği bir tencerede yapardı reçellerini. Çeyiziymiş. O tencere şimdi bende. Reçellerimi onda pişiriyorum. Belki de ondan iyi oluyor!n Ne bu? Bir tür emeklilik mi?- Tam tersine, iş hayatına dönüş. Uzun bir süre kurumsal şirketlerde çalışan herkes beni anlayacaktır. Mecburiyetlerden kurtulmak istiyorsun, kurallardan sıkılıyorsun. Özgürlüğüme yeniden kavuşmuş gibiyim.n Ne kadar iddialısınız bu işte?- Valla, çevremde benden daha iyi reçel yapan biri tanımıyorum!n Aileniz sever mi yaptığınız reçelleri?- Kocam sevmez ama tatlı sevmediği için. Kızım Mirka ise bayılır.n Daha geniş bir kitlenin sınavına çıkmak nasıl bir şey?- Midemin üst kısmında kelebekler uçuyor. Heyecan verici. Söylediğim gibi önce eş, dost aldı yaptığım reçelleri ama hatır, gönül işiydi. Sonra bazı kafeler, restoranlar sipariş verdi. Şimdi epey bir müşterim var; kışa stok yapmak için alanlar var, hediye etmek için alanlar var, hatta misafirliğe giderken çiçek niyetine götürenler... Sepette ve kutuda da hazırlıyorum reçelleri...n Beğenmeyen oldu mu?- Tuzla Mercan’da biraz fazla tatlı bulanlar oldu. Başka şikayet gelmedi.n Satış teşkilatını nasıl kurdunuz?- Dalga geçmeyeceksiniz ama... Sadece bir kişiden oluşan müthiş bir satış ekibim var: O da benim. Mail’le ya da telefonla sipariş alıyorum. Boş durmuyorum tabii, sağa sola ‘İncir reçelim hazırdır’ mesajları çekiyorum. Herkes herkese söylüyor, bir fısıltı gazetesidir gidiyor. Bu arada web sayfamın hazırlığı devam ediyor.n Meyveleri nereden alıyorsunuz?-
Beşiktaş pazarından. Kavanozları Tahtakale’den, kumaşları ise Kardeşler Mefruşat’tan. Pangaltı’da iki Ermeni beyin küçük bir dükkanı var; döküntü bir yer, ama ikisi de çok şeker insanlar, onlardan alışveriş yapmak çok hoşuma gidiyor. Etiketleri ise bilgisayarda kendim yapıyorum...n Gelecek planlarınız...- Bir reçel zinciri kurmayı düşünmüyorum tabii ama sağlığım elverdiği ve keyif aldığım sürece bu işi sürdürmeyi düşünüyorum. Pazarlarda stant açarım. Her türlü etkinliğe de katılırım. Neden olmasın?BU PAZARTESİ YAHUDİLERİN YENİ YILI‘Rosh A Shana’ Ekim’in 3’ünde kutlanır. Yahudilerin yeni yılıdır. Neşeli bir bayramdır. Adettir, mutlaka elma reçeli yapılır. Sakızlı olup olmaması size kalmış. Madem istiyorsunuz, vereyim tarifini...ŞİMDİ SAKIZLI ELMA REÇELİ YAPMA ZAMANI2 kg. Golden elma1,5 kilo şeker3,5- 4 bardak su.1 sulu limon.2-3 damla sakızı veya biraz vanilyaReçel yapmak mutluluk verici bir eylemdir. Kendini mutsuz hissettiğinde özellikle reçel yap yani. Gör bak, o kötü ruh halinden anında kurtulacaksın. Şekeri suyla kaynamaya koyuyorsun. Elmaları teker teker soyuyorsun. Rendeleyebilirsin ya da benim yaptığım gibi küp şeklinde o şerbetin içine atabilirsin. Dikkat et, elmalar kararmasın. Çocuk oyuncağı değil, ciddi bir iş, reçel yapıyorsun. Hızlı davranacaksın, anında atacaksın. Reçel kıvamına gelip, ağdalanmaya başlayınca limon suyu katıyorsun. Ateşten indirmeden önce de toz haline getirdiğin damla sakızını içine atıyorsun. Soğumadan kavanozlara dök, bir gece kapaklarını açık tutup, sabaha kapat. Unutma, hep tahta kaşık kullanacaksın. Ve reçel yaparken dünyanın geri kalanını unutacaksın!YAHUDİ Mİ? MUSEVİ Mİ?Tania Eskenazi’yle yaptığınız röportajı ilgiyle okudum. Ama şu cümleye takıldım: ‘İzmirli Musevi bir ailenin kızı’ Evet, ben de ilkokul arkadaşlarım olan Eli, Nedim ve Yomi’den bahsederken Musevi tabirini kullanırdım. Hatta, onlara Yahudi dememizin bir hakaret içereceğini düşündüğümden, onları gücendirmemek için bu kelimeyi sarf etmemeye büyük gayret sarf ederdim. Ta ki bu senenin mayıs ayında bir iş ziyareti için Tel Aviv’e gidinceye kadar. Orada ailesi Türkiye’den göç etmiş pek çok Yahudi ile tanıştım. Kendilerinden söz ederken, ‘Biz Yahudiler’ diye söze girmelerinden cesaret alarak sordum. ‘Biz Yahudi’yiz, ismimiz Peygamber Yahuda’dan gelir’ dediler. Neden Türkiye’de onlara Musevi dediğimizi anlayamadılar bile. O yüzden açıklamam gerekti: Musevi’nin Musa peygambere inananları kapsadığını, iki kelimeden -‘Musa Evi’- ibaret olduğunu, Musa’ya inananlar anlamında kullandığımızı izah ettim ama onlar hálá kendilerinin ısrarla Yahudi olduğunu belirttiler. Sizin yazınızın başına ‘İzmirli Musevi bir ailenin kızı’ diye yazmanız, sizin mi yoksa Tania Hanım’ın mı tanımlaması? Açıklarsanız memnun olacağım. (Atilla E., Zürih)- Hemen merakınızı gidereyim, benim tanımlamam. Gerçi Tania komplekssiz bir insan, onun için fark etmezdi. Ben sizin de belirttiğiniz gibi kırıcı olmayayım, kibar olayım diye Musevi diyorum. Yoksa gerçeğini ben de merak ediyorum. Açıklamanız benim için de iyi oldu. Ama esas açıklamayı ‘Musevi’ arkadaşlardan bekliyoruz. Doğrusu nedir, nasıl demeli? (bendiyorumki@hurriyet.com.tr)
button