Güncelleme Tarihi:
ÖNCE, BİZ İSİMSİZ OKURDAN...
Şöyle diyor bu anonim yazı:
Bazı zamanlarda diliniz damağınız kurur bi türlü anlatamazsınız. İçimden geldiği gibi yazmak en iyisi sanırım.
Sürekli ana haber bültenlerinde gördüğümüz türlü türlü katliamlar, insana ‘nası yani’ dedirticek cinsten cinayetler vardır ya hani... şimdiye kadar kendi adıma o görüntüleri izlerken söyleyebildiğim tek şey neler oluyormuş gibi vah vahlardı ! Anlatmak istediğim şu güne kadar adaletin olduğuna inanan ben artık herkesin kendi ‘adaleti’ olduğunu anladım. Hükmünü geçiren geçirebilene yani.
Fazla ayrıntı veremiyorum. İstanbul’un geleceği parlak olan semtlerinden birinde. Uzun zamandır süren eski ve yeni yönetim arasında sürtüşmeler vardı. Gün geçtikçe bu sürtüşme sitede yaşayanlara da sıçramaya başladı çünki herkes eski yeni diye ayrıldı (!!!!!) malumunuz oy toplamayı çok seviyoruz. Buraya kadar herşey normal.
İşin anormal kısmı, çok moda bi kelime var şu günlerde başı sıkışan mafya diyor. Mafya adı altında herkesin gözü önünde eli silahlı adamlar sitelerin önünde nöbet tutmaya başladı. Çocuklar korkularından okula gidemez oldu. Sayısını bile hatırlamıyorum ama gözünün üstünde kaşın var diye adam dövmeye başladılar. Bizim oturduğumuz bölge jandarmaya ait onlara sürekli haber verdik. Her zamanki gibi geldiler, baktılar, gittiler.
Hükümet düşebiliyor bu ülkede ama bir site yönetimi yerini bırakmıyor.. Bu bir iş aşkı değil ne olduğunu sanırım anladınız. Ve sonunda olan oldu, evimizin önünde çayımızı içerken adam öldürdüler !!!!
Bu nasıl bi şey biliyor musunuz hani haber merkezlerine giden ham kasetler vardır ya hiç montajlanmamış haliyle yayına sokamazsınız, çoluk çocuk hepimiz her anını her saniyesini gördük. Pardon jandarma yine geldi tabii... Tek tek ifadeler alındı... Olayın nedeni niçini belli.
Görev bitti jandarma gitti. Manzaraya eklenenlerse kanlı topraklar ve yine o hiç değişmeyen elinde belinde silahlı adamlar.
Bunu size anlattım. Aslında bu moral bozukluğuyla garip bi şekilde hürriyetim olduğunu bi yerlerde düşündüğüm içindi. Sağolun
*
SONRA BİR FIKRA
Kasabannın imamı imamı cenaze namazını kıldırırken cemaate soruyor :
- Merhumeyi nasıl bilirsiniz?..
Cemaatten ses yok...
İmam yine soruyor:
- Merhumeyi nasıl bilirsiniz?..
Cemaatten yine ses yok...
Üçüncü soruda da ses çıkmayınca imam patlamış artık:
- Ulan ne susiniz? Hayattaykene hanginiz kapısını çaldi da merhume
‘Hayır’ dedi ?
(Yakup Karahan’a teşekkürler.)
*
YAKUP KARAHAN’DAN BİR DE HABER
Haber şöyleymiş: “Hollanda'da 1 Ocak tarihinde yürürlüğe giren yeni sigara yasası trende
kavga çıkmasına neden oldu. Leeuwarden-Zwolle hattında sigara içen bir
yolcu, kendisini bu konuda uyaran kişinin burnunu kırdı. Arkadaşrlarının
yardımına yetişen 3 kişinin müdahalesi ile büyüyen olayda 2 kişinin daha
yaralandığı öğrenildi.”
Yakup Bey diyor ki, “Ben konuyu araştırmaktayım. Yasak yerde sigara içip, uyarılınca da adamın burnunu kıranın gözünü sevdiğimin bir Türk olması ihtimali büyük. Durun bakalım, doğruysa, zaten Hollanda medyası hemen başlar, ‘Bir Türkfena saldırdı, uyum sağlayamadığını itiraf etti...’ diye.”
*
itiraf.com’DAN BİR ELEKROŞOK
mirzaturk; Cinsiyet: Erkek; Yaş: 23; İl: İzmir : İzmir'de Kadifekale diye güzel bir semtimiz var. Burada genelde Doğulu vatandaşlarımız baraka türü evlerde ikamet ediyor. Mesleğim gereği bu semte çok girip çıkıyorum. Kaba inşaatı henüz bitmiş bir eve gitmiştim. Duvarı delmeye başladığımda kiremitlerin arasına dolandırılmış kalın tellerle karşılaştım. Evin sahibi ile biraz sohbet ettikten sonra tellerin bütün evi kapladığını, kışın bu tellere elektrik verildiğini ve evin bu şekilde ısıtıldığını öğrendim! Bölgede elektriğin kaçak kullanıldığını söylememe herhalde gerek yok.
(Bu itirafı gönderen Korel Şenlik diyor ki, “Bu kaçakların cezasını siz, biz, dürüst Türk vatandaşları ödüyor. Belki sizin sayenizde görevliler bu konuları çözmeye daha çok eğilirler.” Ben de hem teşekkür ediyorum, hem de Amin! diyorum.) * Bir yıl daha bitiyor. Düşlerim, tasalarım, yarım kalmış onca şey, her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden. Bana mı öyle geliyor yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman insan yaşlanırken. Kırdım mı, incittim mi birilerini? Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler? Kendimi yeniledim mi yaşadıklarımda? Yeniden düşünmeliyim, dostluklarımı, ilişkilerimi. Çoğalttım mı eksiklerimi? Gözlerim çocukluk fotoğraflarımda mı kaldı? Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi? Yokladım mı duygularımı hâlâ sevebiliyor muyum insanları? Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım. Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama, yeni bir yıla. Ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda. Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında? Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta. (Bana bu yazıyı Sevgili Aliye Bayar Demiryürek göndermişti. Arkadan şöyle bir notu daha geldi: "Serdar Bey, her sabahki gibi güne yazılarınızı okuyarak başlarken birden ismimi görünce yılbaşı mesajımdan dolayı gururlanmadım desem yalan olur, ancak o e-maili sanırım eksik göndermişim, kusura bakılmaz umarım, yeni yıl heyecanına verelim, bu yazıyı Murathan Mungan'dan alarak tüm sevdiklerime göndermiştim, şimdiden tekrar teşekkür ederim, iyi çalışmalar... Sevgiler!") * DEMEDİM Mİ BEN TÜKETİCİNİN ŞEYİ DEĞİLİM... Dedim, kaç kere dedim, beni Erkan Çelebi’yle papaz etmeyin, Tükecitinin Abisi o, diye... Dedim ama, İsmail Hakkı Gündoğdu dostumuzu kıracak değilim. Şikayeti Digitürk’ten... Diyor ki mealen, “Yeni Tüketici Yasası’na göre aldığınız mal ve hizmetten memnun kalmazsanız, 15 gün içinde iade edebiliyorsunuz. Bu kural Digitürk aboneliği için geçerli değil.” İsmail Hakkı Bey, gecenin 11’inde imzaladığım anlaşmanın arkasındaki Karınca Duası misali şartları okuyacak büyüteç bulamadığım için fark etmedim, meğer abonelikten vaz geçilmesi halinde, kurulum ücreti iade edilmediği gibi, bir aylık faturanın da ödenmesi gerekiyormuş, diyor. Ve ekliyor: Bu şikayetimi yazarsanız, adımı da yazın ki Digitürk’ü arkadan vurmuş olmayayım! Buyrun, önden vurmuş olduk böylece...
BİR YIL BİTERKEN...
Şiir gibi yazmış okurum, ancak kullanabildim...
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi? Borçlarımı ödedim mi? Doğru seçtim mi soruların fiillerini? Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi? Geri verdim mi aldıklarımı, aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları ?...
Ovmalı gümüşlerimi, bakırlarımı, cila geçmeli ahşaplarıma. Ovmalı umutları. Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımdan hançer kıvamındaki o kara mızrak tadını.
Demek ki gözümden kaçmış, Murathan Mungan'dan özür dileyerek sevgiler gönderiyorum bu vesileyle...
*
CHAMPIONSA
Mehmet Tümer de ChampionSa ile ilgili bir şikayet göndermiş, Şenol Aktüre imzalı bir beyin eşinin ve Didem Gürkaç isimli bir hanımın başına gelenler...
Her iki hanım da güvenlik görevlileri tarafından hırsızlıkla suçlanmış ve son derece terbiyesiz bir muameleye tabi tutulmuşlar.
Korkunç ama çok uzun... Kullanamadım!
*
STANDARD MI STANDART MI?
H.Onur DURUSÖZ diyor ki...
Serdar Bey merhaba... Kelimenin İngilizce karşılığı "standard" elbette. Türkçe uyumu gereği "standarda" , "standardı" yazılabilir, ancak tek başına "standard" veya "standardlar" yazılmasının Onur Bey dostum, Türk Dil Kurumu, buyurduğunuz gibi “standart” ve “-ı” takısı gelmesi durumunda da kural gereği “standardı” olacak diyor. Herhalde TSE de TDK’ya karşı gelmeyecektir. Ama TSE gibi kurumlar özel kanunla kurulur, yani adı öyle dilbilgisine aykırı diye değiştirilemez. Ama bakalım TSE bir cevap verecek mi!
Türkçenin yanlış kullanımı ile ilgili duyarlılığınızı bildiğim için size yazmaya karar verdim. Olay şöyle gelişti. Hep kullandığım mousepad'e birgün dikkatlice baktım ve "TÜRK STANDARDLARI ENSTİTÜSÜ" yazdığını fark ettim. Oysa doğrusu standart olmalıydı diye düşündüm ilk başta. Sonra www.tse.gov.tr
yanlış olduğunu düşünüyorum. Görevi standart belirlemek olan böyle bir kurumun bu tarz bir yanlış yapmış olabileceğini düşünmüyorum. Ancak yine de bir gariplik olduğunu düşünmeden de edemiyorum. Umarım TSE yetkilileri buna mantıklı bir açıklama getireceklerdir. Henüz kendilerine ulaşmış ve bu durumu aktarmış değilim.
Sizin bu konuyla ilgilenebileceğinizi ve sonunda bir yanlışlık varsa bunun ilginç bir haber olduğunu düşünüyorum...”