Güncelleme Tarihi:
Onu anlatmak kolay değil. İnsan nereden gireceğini bilemiyor. Tabii giremeyince, çıkması da zor oluyor! Hiperaktif bir kişilikle takdir edersiniz ki, başa çıkabilmek büyük mesele. Kendisinin de itiraf ettiği gibi yazık karısı Ayşe'ye! Gecenin mi desem, sabahın mı desem, dördünde ayağa dikilen ve yapılacak işler listesi hazırlayan bir adamı anlatmak zor tabii ki. NTV'de yarattığı standart herkes tarafından takdir edildi. Eski Kanal E, yeni CNBC-e'deki komedi dizileri ve filmler onun sayesinde çokça seyredilir oldu. Başka maceraları da var (TRT, BBC, SHOW TV, İntermedia Yayıncılık, hani Türkiye'nin Küçük Otelleri filan) ama yer yok. Son olarak Maocu geçmişiyle, hapishane öyküleriyle TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi olunca yer yerinden oynadı tabii. Bir medya kurucusunun medyatik olmasını da tuhaf karşılamamak gerekiyor herhalde...
Siz necisiniz? Mesleğiniz ne?
- ‘‘Ne iş olsa yaparım abi!’’ benim için doğru bir tanım. Sanayicilik de yaparım, mimarlık da. Kağıt kalem olsun, görüntü ses olsun, yeter. Televizyonculuk da gerçi yaratıcılığı parayla evlendiren bir meslek. İyi bir şair olabilirsiniz, deniz kenarında oturup cebinizden çıkarttığınız küçük kağıt parçalarına kelimeler yazabilirsiniz ama televizyonculuk öyle değil. On saniyelik enayi bir görüntü oluşturabilmek için, arkanızda 40 kişilik bir kadronun olması gerekiyor. Ama artık televizyoncu oldum ben.
Peki bu tematik kanal projeniz nedir?
- Tematik kanallara çok inanıyorum ben. İnsana seçme hakkı veriyor. Eskiden televizyon İstiklal Marşı'yla başlayıp, bitiyordu; biz tabii arada örgümüzü örüyor, tavlamızı oynuyorduk ama fonda hep bir televizyon oluyordu. Şimdi öyle değil. İnsanların elinde körolasıca bir uzaktan kumanda cihazı var, kafalarına göre takılıyorlar. Eskiden mühendis olunurdu. Ne mühendisi? İşte, inşaat, makina, kimya. Artık kimya mühendisliği diye bir şey kalmadı. Onun altında 26 adet farklı mühendislik var. Aynı şeyin televizyon için de geçerli olduğu kanısındayım.
CAN DÜNDAR VAR PROJEDE
Kriz bile bu projeye engel olamadı, öyle mi?
- Proje 1 Mart'ta yayına girecekti, Kasım krizi başlar başlamaz, 1 Ağustos'a salladık. Sonbaharda bu ülkede çarklar yeniden dönmeye başlayacak.
Nasıl kanallar bunlar?
- Biri ART TV. Kültür sanat ve belgesel kanalı. Can Dündar projenin en temel adamlarından biri. 16:00-24:00 arasına dizayn edilecek. Finansmanın yüzde 90'ı bulundu. Yayın merkezi 4. Levent'teki bir fabrika binası. Bir de teknoloji kanalımız olacak: HİGHTECK TV. Yeni iletişim yöntemlerini kapsayacak. Aslında büyükler için halka açık bir eğitim kanalı. 45 yaşındaki bir Genel Müdür Yardımcısı, yanında çalışan 22 yaşındaki yeni mezun veledi çağırıp soramadığı için gerektiği ölçüde bilgisayarın nimetlerinden faydalanamıyor. Halbuki ben bu kanalın yardımıyla insanlara bunu anlatabilirim. Sonra çocuk kanalı projemiz var. Sadece enayi bir takım yarışma programları değil sözünü ettiğim. Oyun havası içinde çocukları 21. yüzyılla tanıştırmak. Çocuğa yaptığınız yatırım sürekli size geri döner.
Bir de televizyonlara danışmanlık işiniz var galiba.
- Evet, bir medya yönetim şirketi kurduk. Televizyon kanallarının hatta radyoların pazarlamasını yapacağız. Bu NTV de olabilir ya da iyi bir haber kanalı olma özelliği taşıyan TV 8 de. Kanalın hiç bir şeyini üzerimize geçirmeden, danışmanlık hizmeti vereceğiz. Yeni formatlarında onlara yardımcı olacağız. Bir kár ortaklığı bazında danışmanlık ve yenilenme imkanı.
Ben anlamam ama sizin bir de yeni sermaye modeliniz varmış!
- Ne var anlamayacak? Batı'da çok yaygın olan venture capital denilen bir olay. Risk sermayesi. Parası olan insanların, kaybetme tehlikesini de göze alarak, başarılı olunursa çok para kazanacaklarına inandıkları bir model. Bill Gates'in Microsoft'u kurduğu sermaye modeli. Projenin yüzde 25'i kadar para zaten bulunmuş durumda. Geri kalanı için Türkiye'de itibarı olan insanların dahil olacağı bir grup oluşturmaya çalışıyoruz. Bu modeli Ömer Madra, Açık Radyo'da yaptı. Başarılı oldu. Yüzbin dolarlık bir yatırımdı. Herkes biner dolar verdi. Ne yazık ki televizyon bu paralara olmuyor, bizim adam başına onbeş yirmibin dolara ihtiyacımız var. 70, 80 kadar dostuma mektup yazdım, pek çoğu ‘‘Ben bu projede varım’’ dedi.
Bu dahiyane fikir aklınıza nereden geldi?
- Bir arkadaşımdan geldi. NTV'den ayrıldıktan sonra yazlıkta otururken, aradı, ‘‘Yine gidip birilerini zengin edeceksin, gel biz sana para verelim, kaybedersek gitmiş olur, ama kazanırsak hep beraber hoş bir şeyler yapmış oluruz’’ dedi.
Hıyarlıklarımı görürüm ve kabul ederim
Hangisi sizi daha iyi tanımlıyor? a) Hiperaktif b) Proje adamı
- Biri sıfat, diğeri de isim tamlaması olarak kullanılabilir. Karım mesela hiperaktif olduğumu düşünüyor. Projeler üretip, onların peşine düşmek benim hayatta en sevdiğim şey. Cebimde, aklımda, dosyalarımda devamlı ‘‘Yapılacak işler listesi’’ vardır.
İyi de nasıl yapıyorsunuz? Az mı uyuyorsunuz?
- Tabii, sabahları dörtte kalkıyorum.
Ne zorunuz var?
- Kimse absürd sorular sormuyor! Etrafta telefon çalmıyor.
Peki kaçta devriliyorsunuz?
- Onbir buçuk, oniki gibi. Üç, dört saatlik uykuyla yaşıyorum. Belki de hayattaki en büyük avantajım. İnsanlar uyurken her işimi hallediyorum. Sabah 7 gibi de herşeye saldıracak bir boğa vaziyetine geliyorum. Saat 9 olduğunda benim için öğlen olmuş oluyor. Millet esnerken, ben günü yarılıyorum. Ama etrafta öyle adamlar görmek iyi mi bilmiyorum.
‘‘Herşeyi bilen, herşeye burnunu sokan, çok ukála ama zeki bir adam’’ diyorlar sizin için...
- Son sıfat hariç hepsine katılıyorum. Tahammül edilmez bir adamım. Ama hep kendi içime dönük bir üçüncü gözümün olmasına gayret ederim. Çok hızlı hareket ederim, çok da hata yaparım. Erdem, ‘‘Pardon ben yanlış yaptım’’ demeyi bilmektir. Hıyarlıklarımı kendim de görebilirim bir başkası da söyleyebilir. Hemen kabul ederim.
EMRİVAKİ TÜSİADLI
Hayattaki esas tercihiniz neydi? a) Anchorman olmak c) Televizyon yöneticisi olmak
- Herhalde yöneticilik. Arkamdan itmeselerdi zaten ben televizyona program bile yapmazdım.
Yani içinizde Ali Kırcalar'ın Uğur Dündarlar'ın yattığı yalan!
- Tabii ki öyle. Rahmetli Turgut Bey'in yarattığı gelenek çerçevesinde mühim şahsiyetler sadece genel yayın Yönetmenler'iyle konuşuyorlar. NTV'de bizim muhabirlere hiç yüz vermediler, ‘‘Bir de senin isminle randevu isteyelim’’ dediler. Anında geldi cevap. Benim programlar böyle ortaya çıktı. Yani arkadan itildiğimi itiraf etmeliyim.
TÜSİAD yöneticiliği olmasa olmaz mıydı?
- Erkut Yücaoğlu başkan olurken, ‘‘Seni Yönetim Kurulu'na alalım’’ dedi. ‘‘Giremem’’ dedim. ‘‘Neden?’’ dedi, ‘‘Daha TÜSİAD'a üye bile değilim’’ dedim. ‘‘Aaa nasıl olur?’’ dedi. Önce üye oldum, derken son derece demokratik bir şekilde, yani benimle hiç tartışmadan, hatta sormadan ‘‘Seni yönetime aldık’’ dediler!
TÜSİAD yönetim kuruluna girmeniz, geçmişinizden dolayı, neredeyse TÜSİAD başkanından daha çok ilgi çekti. Bu sizi rahatsız etti mi?
- Biraz etti. Çünkü yepyeni bir üslup getiren, takım oyunu oynamak isteyen çok dirayetli bir işadamı TÜSİAD'a başkan olmuş, aynı zamanda pek çok önemli kuruluşların ciddi işadamları da var yönetimde, fakat medyadaki arkadaşlar benimle ilgili haber yapmayı tercih ediyorlar. Zaten geçmişim bilinmedik şeyler de değil. Her tarafta anlatılan şeyler. Hoş bir sansasyon dalgası halinde herkes ‘‘Amaaaan...’’ dedi.
Geçmişiniz, eski bir Maocu olmanız çok sık gündeme geliyor da, özel hayatınız hiç gündeme gelmiyor! Pek çok kez evlenmişsiniz mesela.
- Yoo, üçüncü evliliğim! Son evliliğim kendi rekorlarıma göre çok iyi. On yıldır evliyim.
Çok evlenmek iyi bir şey mi?
- Bilmem. İnsanlar genelde bir fotoğrafa aşık oluyorlar. Ama hayat, bir fotoğraf değil, sinema. Şirin kareleri hep ters yönde aktığı için insanlar beraber olmaktan hoşlanmaya gayret gösterirler, işte o zaman kalıcı ilişkiler ortaya çıkıyor. Ya da o gayret gösterilmez, ilişki bir yerde kopar.
ÜÇ ANNEDEN ÜÇ ÇOCUK
Bu da benim sorumun cevabı olur mu?
- Çok çılgın bir aşk hayatım olmadı ki, ben ne yapayım? Yürümeyince bir noktadan sonra kavgasız gürültüsüz olmadan ayrıldık. Üç çocuğum var. Hepsi ayrı caddenin çocukları. Oğlum bir İnternet şirketi genel müdürü, kızım Amerika'da sinema yönetmeni olmak üzere. En küçüğü de daha ne olacağını kestirmekle meşgul.
FARUK BAYHAN TÜRKLERİ İYİ TANIR
Faruk Bayhan, Türk izleyicisinin belli bir kesimini son derece iyi tanır ve tanımlar. Ona bir şey seyrettirirsin, ‘‘Abi bu tutmaz!’’ der. Hakikaten tutmaz. ‘‘Aaa şahane!’’ der, tutar. Ben ise daha uçuk kaçık, Türk toplumunun biraz daha dışarıya açık, iyi eğitilmiş kesiminin renklerini çok iyi tanıdığım kanısındayım.
EKRAN MERAKIM ŞÜKÜR OLMADI
Ekran merakım Allaha şükür olmadı. Yani ekrana çıkmadan durmayı başarabiliyorum. ‘‘Beni milyonlar seviyor! Nerede onlar?’’ hissi başladığı anda, saçmalama da beraberinde geliyor. Böyle hissetmediğim için mutluyum.
KRİZ BAĞIMLISIYIZ
Biz krizsiz yaşayamayız. Bağımlıyız. Ama her kriz, kendi çıkışını da getirir. Tıpkı, fazla tuzlu yediğimiz zaman tansiyonumuzun çıkması, kestiğimiz zaman da yavaş yavaş normale inmesi gibi. Taa ki tuz tutkumuz yeniden depreşinceye kadar.
ÖLÜM İLANIM TEŞEKKÜR İLANI OLACAK
Tabii ki, beni ben yapanın geçmişim olduğunu biliyorum. Ailem, okulum, aldığım eğitim, siyasi geçmişim, herşey. Hoş bir hayalim var. Ölüm ilanı yerine teşekkür ilanı yayınlatmak istiyorum. Yani öldüğümde. Benim, ben olmamda katkısı olan bütün kurum ve insanlara açık bir teşekkür. Mutlu etmek için bana bir yemek yapmış olanı bile, adıyla sanıyla oraya yazmak. Hayattayken yayınlanırsa yanlış anlaşılır.