Güncelleme Tarihi:
Haliyle içkiyi fazla kaçırdığınız bir gecenin devamındaki kaçamak sanıyorsunuz. Banyoya gidip aynadaki yansımanıza baktığınızda ise bir tuhaflık var. 27 yaşında olmanıza rağmen, karşınızdaki vücut 50’sine merdiven dayamış bir insana ait. Duvarlarda asılı fotoğraflar, yanında uyandığınız kadın/adam ile beraber mutlu anlarınıza dair. Ancak hiçbir şey hatırlamıyorsunuz. Yatak odasındaki yabancı, eşiniz olduğunu söylüyor ve acı gerçeği hemen ardından dile getiriyor “Yıllar önce geçirdiğiniz bir kaza yüzünden amnezi olmuşsunuz.” Yani kısa süreli hafızanız her akşam siliniyor, her gün hayata yeniden başlayıp, aynı şoku tekrar tekrar yaşıyorsunuz. Tıpkı Christine gibi.
İngiliz yazar S.J. Watson tüm dünyada övgüyle sözü edilen ve birçok ödül kazanan ilk romanı Uyuyana Kadar’da amnezi hastası Christine’in gerçeklerle yüzleşmesini anlatıyor, tüm çarpıcılığıyla. “Aslında ilişkiler hakkında,” dediği kitabıyla ilgili Watson’la konuştuk.
Uyuyana Kadar adlı romanınızın kahramanı, amnezi hastası, ancak bunun da nadir örnekleri arasında yer alan bir kadın. Önceden bildiğiniz bir amnezi vakası mı verdi bu ilhamı?
- Geçirdiği bir ameliyatın sonrasında 27 yaşında ciddi bir hafıza kaybı (amnezi) yaşayan Henry Molaison hakkında bir yazı okuyordum. 82 yaşında ölmüştü ve aradaki bu uzun süre boyunca yeni hiçbir anı oluşturamamıştı. O yaşlı adamın, uyanıp aynada kendisine baktığında 27 yaşındaki halini görmeyi beklemesi düşüncesi beni çok etkiledi ve anılarımızın benlik algımız için ne kadar hayati önem taşıdığını fark ettim. Ve bu fikirden roman doğdu.
Sözkonusu nörolojik meseleyi ele alabilmek için başka araştırmalar da yaptınız sanırım...
- Kitabın tıbbi ve bilimsel olarak mümkün olduğunca doğru olmasını istedim, bu nedenle hafıza mekanizmasının nasıl çalışması gerektiği ve değişik türdeki hafıza kayıpları ile ilgili çok okudum. Ancak okumalarımın çoğu hafıza kaybı yaşayan kişilerle ilgiliydi. Hafızanın olmamasının nasıl bir şey olduğunu elimden geldiğince anlayabilmeyi denemek istedim.
Christine’in durumu aslında bir yazar olarak sizi zorlayacak unsurlara sahip. Demek istediğim, yazarı çok kolay tekrara düşürebilecek bir durum var. Haliyle kurguyu oluştururken nasıl zorluklarla karşılaştığınızı sormak istiyorum.
- Hikâyeyi kahramanın dilinden (birinci tekil şahısta), ciddi bir hafıza kaybı yaşayan birinin bakış açısından yazmaya karar vermiştim. Bunun da bazı teknik zorlukları ortaya çıktı, özellikle de kitabı bitirip, üzerinden geçerken. Kitaptaki ana karakterin belirli bir zamanda neyi bilip bilmediği konusunda özenli olmam gerekiyordu. Aynı zamanda, kitabın kendini çok tekrar etmesi tehlikesi vardı, onu engellemek için dikkatli olmam gerekiyordu. Christine’in günlük tutmasının ana sebeplerinden biri de buydu, hikâyenin ileriye dönük bir ivmesi olması için.
İLİŞKİLER GÜÇ VE İKTİDAR
Kitabı okuduğumda aklıma çoğunlukla iki his geliyordu. Güven ve çaresizlik! Çevremizdeki insanlara ne kadar güvenebileceğimizle ilgili bir roman da diyebilir miyiz Uyuyana Kadar için?
- Bence de öyle, tabii başka şeylerin de yanında. Benim için bu kitap ilişkiler hakkında, güç hakkında ve gerçek hakkında bir kitap. Herkes yakınındaki insana güvenmek ister. Hepimizin etrafımızdaki insanlara güvenmesi gerekiyor ve bazen o kişiler bizim onlara güvenimize ihanet ediyor. Ama bazen gerçeği söylememenin en iyisi olması için pek çok sebep olabilir ve kitap da, bazen sevdiklerimizi korumak için yalan söylemenin daha iyi olup olmadığını da sorguluyor.
Christine, okuru çok kolay aldatabilecek bir özelliğe sahip aslında. Her söylediği, hatırladığı şey son derece yanlış da olabilir. Hal böyle olunca okur kime güvenecek?
- Bu benim de kitap içinde araştırdığım şeylerden biri. Christine kendi hikâyesini anlatıyor, tıpkı hepimiz gibi. Hepimiz kendi hikâyemizin bize özel versiyonunu içimizde barındırıyoruz. Kitapta bazen -istemeden de olsa- Christine güvenilmez bir anlatıcı oluyor. Bu nedenle kitap, aslında acaba herkesin de kendi hikâyesini güvenilmez bir biçimde anlatıp anlatmadığı sorusunu soruyor.
Siz kendinizi kahramanınınızın yerine koyduğunuz zaman ne düşünüyorsunuz? Kime güvenirdiniz örneğin...
- Christine hakkındaki şeylerden biri de Christine’in kime güveneceğini bilmiyor oluşu-hatta kendi gerçeğiyle başkalarınınkini karşılaştırma şansı bile yok. Kitap o anlamda Christine’in gerçeği arayışı ve dolayısıyla kendini arayışı. Sanıyorum anıları olan kişiler kendilerine güvenebilirler.
HAYALİM YAYINLANACAK BİR ROMAN YAZMAKTI
Her zaman yazmayı sevdim ve hep yazdım. Londra’da dergilerde yayınlanmış birkaç yazım ve eleştirim olmuştu ancak Uyuyana Kadar, yayınlanan ilk romanım. Sanırım Faber Akademisi’nde katıldığım ‘roman yazma’ dersleri, yazma üzerine yoğunlaşmama yardımcı oldu, gerekli enerji ve çabayı bu işe vermek için bana cesaret verdi. Hayalim, yayınlanacak bir roman yazmaktı.Bu kadar çok insanın kitabı beğenmesi ve kitabın onlara bir şeyler katması harika. Tam anlamıyla harika. Çok mutluyum!
YAZARKEN MEMENTO’YU İZLEMEMEYE KARAR VERDİM
Amnezi konusunu işleyen iki film var daha önce gösterime giren. Birisi Memento, diğeri ise 50 İlk Öpücük. 50 İlk Öpücük olaya biraz farklı açıdan odaklanan, yer yer mizahi unsurların ağırlıkta olduğu bir filmdi. Ancak Memento’daki hikâye gerilim açısından paralellik gösteriyor denebilir. Memento çıktığı zaman bayılmıştım ama filmden olumlu ya da olumsız etkilenmemek adına, Uyuyana Kadar’ı yazarken filmi tekrar izlememeye karar verdim. Kitabımın Memento’ya benzer olduğunu düşünmüyorum -ikisinde de hafıza ana temalardan biri ama olaylar birbirinden çok farklı dünyalarda geçiyor. 50 İlk Öpücük filmini ise ancak kitap tamamlandıktan sonra izledim. Sanıyorum Uyuyana Kadar, geniş bir zaman dilimine yayıldığı için ve hafıza kaybı yaşayan ancak yaşı ilerlediği için ailesinin artık hiçbir şey olmamış gibi davranamadığı birine neler olabileceğini değerlendiriyor.