Güncelleme Tarihi:
Fransız fotoğraf sanatçısı Claire Cantais'nin ‘‘Kendi Olma Denemeleri’’ isimli sergisi Dulcinea Cafe'nin alt katında bugünden itibaren 28 Mart'a kadar sergileniyor. Sergiyi gezenler kendi kendilerine fotoğraflardaki aşina kadınları nereden tanıdıklarını soracak...
Claire Cantais ile görüşmek için Dulcinea'nın alt katına indiğimizde gördüklerimiz bizi afallatıyor. Bembeyaz duvarlarda sade çerçeveler içinde renkli ve siyah-beyaz fotoğraflar var. Fotoğraflarda da yüzlerinde dingin bir ifadeyle belli belirsiz gülümseyen orta yaşlı ve biraz yıpranmış bedenli çıplak kadınlar. Bazı karelerdeyse reklam fotoğraflarında asla karşılaşılmayacak türden ve birbirlerine sarılmış son derece ‘‘normal’’, yıllanmış ve kusurlu çiftler objektife gülümsüyor.
Alımlı ve minyon bir genç kız elindeki bezle ve büyük bir ciddiyetle fotoğrafların camlarını parlatıyor. Ona Claire Cantais'yi aradığımızı söylüyoruz, gülümseyerek ‘‘benim’’ diyor ve konuşmaya başlıyoruz. Bu çarpıcı fotoğrafları çeken Claire Cantais 1972 doğumlu ve güzel sanatlar dalındaki en prestijli okullardan biri olan ‘‘Ecole Normale Superieure de Beaux-Arts’’dan mezun olmuş. Lizbon ve Paris'te kişisel sergiler açmış. Claire Cantais daha önce de İstanbul'a gelmiş. 1997 yılında düzenlenen İstanbul'daki ilk ‘‘Öğrenci Çağdaş Sanat Trienal’’ine ‘‘Körler’’ isimli çalışmasıyla katılmış. Üstelik iki yıl önce geldiği İstanbul'da Cihangir semtinde bir yıl boyunca kendi deyimiyle ‘‘pek bir şey yapmadan’’ yaşamış. Kırık bir Türkçeyle ‘‘Özür dilerim, hiç Türkçe bilmiyorum,’’ diyor.
Fotoğraflarda içtenliği, dişiliği, şefkati ve arzuyu yansıtan kadınları işaret ederek soruyoruz: ‘‘Bu kadınları tanıyor musun?’’ Evet diyor, ‘‘Fotoğrafçı objesini iyi tanımalı. Onlarla çekim öncesi ve sonrasında uzun uzun konuşuyoruz. Onları anlamaya ve iç dünyalarını tanımaya çalışıyorum. Onlardan tek beklentim tam bir kendini bırakış.’’ Kusursuz modeller yerine sıradan insanları tercih etme nedenlerini anlatırken de, ‘‘Kusursuz klasik güzellik artık dijital ortamda bilgisayarlar yardımıyla kolayca yaratılabiliyor. Bence asıl güzellik içeriden bir yerlerden geliyor. Bana göre yaşlanmak, kilo almak, vücudun deforme olması hatta sakatlıklar bile güzelliğin bir parçası. Bütün bunlar çok doğal ve benim bir fotoğrafçı olarak asıl aradığım doğallık, samimiyet ve yaşanmışlık. İnsan, özellikle de kadın doğası ve ifadeleri beni çok etkiliyor,’’ diyor ve ekliyor: ‘‘Özellikle parlak kağıda basılmış dergilerdeki kadın fotoğraflarında dayatılan basmakalıp güzellik anlayışı bana uymuyor. Ben konuya fotoğraf sanatının olanaklarını kullanarak ve izleyiciye soru sordurmaya çalışarak, çağdaş sanattaki estetik anlaşıyışıyla bakmaya çalışıyorum’’.
Karşımızda kadın gözüyle kadına bakan bir fotoğrafçı olduğu için sorulması farz olan soruya geçiyoruz: ‘‘Feminizmle aran nasıl?’’ Biraz sıkılmış görünerek yanıtlıyor: ‘‘Feminizm pek ilgimi çekmiyor. Bugün Fransa'da artık kimse feminizmle ilgilenmiyor. Bunlar yirmi yıl öncesinin sorunlarıydı, artık aşıldı. Kadınları seviyorum, onların fotoğraflarını çekmeyi seviyorum. Çünkü ben de bir kadınım. Objektifin önünde de arkasında da ben varım aslında...’’
Dulcinea Cafe (bodrum kat), İstiklal Cad. Meşelik Sok. 20, Beyoğlu. Tel: (0212) 245 10 71 - 244 53 86 (pazar hariç her gün 13.00-20.00, perşembe günleri 18.00-00.00 saatleri arasında açık).