Güncelleme Tarihi:
Suat Candemir, öyle sizin bildiğiniz Suat'lardan değildir. Hopa doğumlu bu Suat, yazları çalışmaz, kışları ise hiç çalışmaz. Bu Suat sürekli güler, güldürüyor. Nerede kahkaha, nerede gırgır, nerede şamata varsa bu Suat oradadır. İşadamları, devlet adamları, siyaset adamları bu Suat'ı yanlarından hiç ayırmazlar. Bu Suat'ın yazıhanesi cep telefonudur: ‘‘Alo Suat, 24 Saat’’ gönül dostlarının hizmetindedir. Kriz mriz onu hiç ilgilendirmez. Bu Suat karakalem resim ustasıdır. Sofralarında neşe saçtığı dostları, onun yaptığı resimleri gönüllerinden kopan dolarlarla alırlar.
Suat Candemir eşi Nezahat, kızı Seda ve oğlu Sedat'la kışları Çiftehavuzlar'da Bağdat Caddesi'ne üç adım uzaklıktaki apartman dairesinde oturur. Yazlık mekanları ise şimdi evlerini yeniledikleri Kınalıada'dır. Kınalı'dan Çiftehavuzlar'a Suat Candemir ve ailesiyle konuştuk mu, gülmekten kırıldık mı bilmiyorum. Mümkün olsa da şu günlerde bu Suat'ı yanımızda taşısak.
Tek rakibim Metin Akpınar
Suat Candemir birkaç yıldır Büyük Kulüp'ün özel üyelerinin gamlarını alıyor.
- Uzun yıllar Levent Tenis Klübün'deydim, birkaç yıl önce beni Büyük Kulüp transfer etti. Her akşam üye gibi giderim, salona şöyle bir bakınca kiminle oturacağımı hemen anlarım. Biraz da daveti kendim yaratırım yani. Megalomanlık olmasın ama, istediğim zaman herkesi güldürürüm, bana gülmeyen olmaz. Çünkü ben insanların nabzına göre şerbet veririm, kimin neye güldüğünü çok iyi bilirim. Gittiğim özel kulüplerde aynı insanlarla oyun salonunda, yemek salonunda, kendi evlerinde 20 senedir her akşam beraberim. Şimdiye kadar kendisine espri yaptığım tek bir kişi bana ‘‘Sen bana nasıl böyle bir şey dersin’’ demedi. Ben insanlarla alay etmem, onları incitmem. Sofralarda Metin Akpınar'dan başka kimseyi kendime rakip tanımam. Eşim müsaade etse gece kulüplerinin teklifini kabul edeceğim, ama beni kıskandığı için istemiyor.
Kendilerini güldürmem için beni çağırıyorlar
Siz bu satırları okurken Suat Candemir çoktan Tokyo'ya gitmek üzere havalanmış olacak.
- Bir geminin suya atılış töreni varmış. Yalçın Sabancı bu gezide benim de kendisiyle olmamı istedi. Ben bir işadamı olmadığım halde niye davet ediliyorum? Yalçın herhalde benim kaşımı gözümü sevdiği için ‘‘Kalk beraber gidelim’’ demiyor. Bir hafta kalıp döneceğiz. Onların yanında kazma gibi oturan biri olsam, adam beni niye çağırsın Japonya'ya giderken?
Yener ağabey ben böyle düşünmelerinden hiç gocunmuyorum. Onları mutlu ediyorsam, kendim de mutluluyum demektir. Beni yüzde 70 gülmek, şamata yapmak, güzel vakit geçirmek için çağırdıklarını biliyorum. İnsanlar hele bu zamanda gülmeye daha da hasret. Benim bir başka özelliğim de sır saklamamdır; gördüklerimi, duyduklarını unuturum. Cumhurbaşkanları, başbakanlar benim yanımda her şeyi konuşurlar. Bugüne kadar ‘‘Suat bir dakika bizi yalnız bırak’’ dememişlerdir. Kapılarını çalmadan girebileceğim dostlarımın bile davet etmeden ne masalarına otururum, ne evlerine giderim.
Şamatayı hayat felsefesi yaptım
- Birisi kız dört kardeşin en ufağıyım. Bir yaşındayken Hopa'dan İstanbul'a göçüp Fatih Kıztaşı'na yerleşmişiz. Fatih İskenderpaşa İlkokulu'ndan sonra Pertevniyal Lisesi'ne gittim, ama bitiremedim. Çünkü derslerle hiç alakam yoktu, haylazdım. Bütün mektep beni gırgır ve şamatamdan tanırdı. Sonunda bunu hayat felsefesi yaptım kendime. Evleninceye kadar İstanbul gecelerinin adamıydım, her gece sabahlara kadar dolaşırdım. Divan Oteli benim ekolümdür. Cebimde kırk para yoktu ama Divan'da en ünlü işadamlarıyla beraber geziyorum. Divan'a gittiğimde cebimde sadece belediye otobüsünün gidiş geliş parası olurdu. Ama o çevrenin geleceğime faydası olacağına inanıyordum, oldu da.
KRİZ İÇİN FIKRALAR
Rizeli maymun ile aslan
- Amerikalılar Rize'ye sirk getiriyorlar, ama bir hafta sonra maymunları ölüyor. Sirkin dört müdürü ‘‘Tam da maymun tutmuştu. Amerika'dan yenisinin gelmesi bir ay sürer, o zamana kadar ne yapacağız?’’ diyorlar. O sırada Karadenizli bir hemşerim içeri girip birisinin omuzuna vuruyor; ‘‘Ben iş istiyorum’’ diyor. Hemen bizimkine bir maymun kıyafeti giydirip koyuyorlar kafesin içine, ‘‘Her şeyi yap ama sakın konuşma’’ diyorlar. Çoluk çocuk herkes bayılıyor bu yeni maymuna. Ona fıstık atıyorlar, muz atıyorlar. Üçüncü gün yine öyle zıplayıp oynarken bir ters taklayla aslan kafesinin içine düşüyor. Bizimkine konuşma yasak ama ‘‘Ulan konuşmazsam bu beni yer’’ deyip ‘‘İmdaat’’ diye bağırıyor. Aslan yattığı yerden kaldırıp bizimkine bir pençe atıyor: ‘‘Sus ulan hıyar, ben de Rizeliyim.’’
Ağrılının ağrısı
- Ağrılının biri doktora gidiyor. İki göz iki çeşme; ‘‘Doktor ben ölüyorum’’ diyor. Doktor ‘‘Oğlum ağlamadan konuş, neyin var, anlat’’ diyor. Ağrılı yine ağlaya ağlaya ‘‘Doktor bey elimle nereye dokunsam ağrıyor, orama basıyorum ağrıyor, her tarafıma basıyorum ağrıyor, acımayan tek yerim yok’’ diyor. Doktor şöyle bir bakıyor hastaya ve ‘‘Ulan tabii ağrır, senin parmağın kırık’’ diyor.
Köylü gazı salıverince
- Ağaya davetli köylü, ilk defa böyle bir masa gördüğü için ne bulduysa yiyor. Hemen arkasına da ağanın köpeği Karabaş oturmuş. Yedikçe yiyor ama biraz sonra karnı gaz yapıyor, mide alışık değil tabii. Köylü hafiften salıyor ilk gazı, anında ağa kükrüyor ‘‘Karabaş’’ diye. Köylü seviniyor, ‘‘Ağa ondan zannetti, kurtuldum’’ diyor. Bir daha salıyor, ağa yine bağırıyor; ‘‘Bana bak Karabaş’’ diyor. Bizim köylü hepsini salınca ağa bu sefer ayağa kalkıp bağırıyor: ‘‘Karabaş iki saattir bağırıyorum sana, kalk oradan, herif kafana sıçacak!..’’
İçkiden daha iyi kafa buldururum
Sigarayı hayatımda ağzıma koymadım, içkiyi ise senede bir duble ancak içerim. Bunca yıldır kumarhanelerde, oyun salonlarında onlarla beraberim ama, hiç oynamadım. Kendime zarar verecek hiçbir şeyi yapmam, galiba biraz fazla akıllıyım. İçkiyi ne yapacağım ki, ben onlarla çok daha iyi kafa buluyorum. Ayrıca sağ olsunlar istediğimi alırlar, beni kırmazlar. Mesela geçende biri ne istediğimi sordu, söyledim. Anında gönderdi istediğim Peugeot 106'yı. Ne olacak, bir şey değil onun için. Demek ki ben de dil marifeti var.
Fıkra üretmek mesleğim
- Yener ağabey, fıkra benim mesleğim olmuş. Bildiğim fıkraların sayısı bilmem ama, bugüne kadara kim bana yeni diye bir fıkra anlatsa gerisini ben getiririm. Bildiğim fıkraları asla bir yere kaydetmem, hep kafamda tutarım. Övünmek gibi olmasın, Karadenizli zeki olur. 24 senelik eşim bile anlattığım fıkralardan sıkılmaz, çünkü her seferinde onları değiştiririm, hatta bana kendi anlatığını bile yeni diye dinler. Mizah çok ilginçtir, adama ‘‘İt’’ dersin kızar, ‘‘Köpek gibi sadık’’ deyince gururlanır.