Güncelleme Tarihi:
Vitrindeki duvar piyanosunun beyaz tuşları, George Maciunas’ın 1970’te Ben Vautier tarafından yorumlanan ‘Piyano Parçası’ adlı eserinde, teker teker çivilenerek hiçbir şekilde çalınamaz hale getirilmişti. Siyah tuşları ise hiç kullanmamıştı Vautier. Bugün Erdem Helvacıoğlu, ARTER’in sesli çalışmalara alan açmak için geliştirdiği ‘Ses Dizisi’nin ilk basamağı olan sergisinde, ‘Siyaha Özgürlük’ diye bağırıyor. Küratörlüğünü Melih Fereli’nin üstlendiği sergiyi görmek için, 26 Şubat’a kadar vaktiniz var.
‘Siyaha Özgürlük’ adı farklı şekillerde okunabilir. Sizce ne anlatıyor?
- İsim babası Melih Fereli. Müziği birtakım kalıpların dışında algılamaya davet eden çalışmalarımla bu ismin buluşacağını düşündü. Benim de çok içime sindi. George Maciunas bu eserine ‘Piyano Parçası’ adını vermiş. Son derece geri duran, mesajı olmayan bir isim bu. Niçin böyle isimlendirdiği üzerine düşünürken, aslında çok ağır bir mesaj içerdiğini fark ettim. Bizlerin hayal gücünü tetiklemeye yönelik bir çaba içinde. Maciunas’ın eserini yarattığı dönemi düşünecek olursak, siyahla ilgili bütün anlamların son derece olumsuz olduğunu görürüz. O dönemden bizim dilimize yerleşen ifadeler de yine olumsuzdur. Ben ‘Siyaha Özgürlük’ü, siyahı ve siyahın çağrıştırdığı her şeyi özgürleştirmeye dair bir çağrı olarak okuyorum.
Ziyaretçilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
- Gözlemlediğim kadarıyla, insanlar vitrinde gördükleri piyano ve hoparlörleri merak ediyor. Çünkü dışarıdan insanların bir sesi dinledikleri fark ediliyor. Ne olduğunu anlamasalar da içeri girip üç dört dakika durup dinliyorlar. Sesleri tam olarak kavrayamasalar bile, piyanodan geldiğini anlıyorlar. Çünkü özellikle ilk bölümde notalar daha belirgin. Ziyaretçiler hoparlörlerin dağılımı üzerine de düşünüyor. Teknoloji hakkında hiç bilgisi olmayanlar bile üzerine fikir yürütüyor. Biraz durup çıkan, sonra yine gelip kısa süre sesleri dinleyenler de oluyor. Bazılarıysa durup defalarca dinliyor. Eser, bildiğimiz kalıplar dahilinde olmadığı için dinleyicinin ilgisini çekiyor. Hangi nota nereden gelecek diye, bir filmin sonunu bekler gibi dinliyorsunuz.
Eserin üretim aşamasında teknoloji ve doğaçlamanın rolü etkin midir?
- Bütün eserlerim teknolojinin sınırlarını olabildiğince zorlar. Bu çalışmada da işitsel teknolojinin imkânlarından sonuna kadar yararlandım, hem kayıt hem de sunum aşamasında. Bu piyano ilk başta Babajım Stüdyoları’na gitti ve orada kayıt yapıldı. Normalde duvar piyanoları iki ya da dört mikrofonla kaydedilir. Biz 17 mikrofon kullandık. Yani, her nota için bilgisayarda 17 kanal olduğunu düşünün. 35 ile çarptığınız zaman bilgisayarda ne kadar çok kanal olduğunu hesaplayabilirsiniz. Daha sonra o kanallardan indirgemeler yaparak esere son halini verdim. Dolayısıyla, çok zorlu bir süreçti. Eserin ana yapım aşamasında ise, izleyicinin etrafında sekiz, yerde dört ve yukarıda dört tane olmak üzere toplam 16 hoparlörlü görünmeyen bir ses küresi yarattım. Bu şekilde sesi istediğim yere yönlendirebiliyorum. 35 notanın her birinin küre içerisinde belli bir yeri var. Bunların yanı sıra, küre içinde dolanan bazı başka sesler de var. Onlarla birlikte, toplamda 74 ana ses mevcut.
DEĞİŞİK SESLER İÇİN PLASTİK ÇATAL, ÇEKİÇ VE OYUNCAKLAR
Bir piyanodan bunca sesi elde edebilmek için ne tür malzemeler kullandınız?
- Eserde piyano kayıtlarının bilgisayar ortamında değiştirilmesiyle elde edilmiş hiçbir ses yok. Herhangi bir objeyi tellere sürttüğünüz zaman piyano size bir tepki veriyor. Piyanodan değişik sesler elde edebilmek için stüdyoya iki büyük bavul dolusu malzeme götürdüm. Kayıt süreci geceli gündüzlü dört gün sürdü. Cızırtılı sesler için pek çok farklı ofis ve mutfak gereci, bazıları plastikten, kesici ya da delici aletler, makaslar, çatallar, kaşıklar kullandım. Bütün yay sesleri ve dokuları için kendi yayım vardı. Telleri çekmek için parmaklarımı kullandım. Daha yumuşak sesler için yumuşak kulak tıkaçları ve içi doldurulmuş oyuncaklar, ipek ve yün gibi kumaşlar kullandım. Vurmalı ses dokuları için her türlü baget, çok güçlü vuruşlar için çekiçler, tornavidalardan yararlandım. Liste böyle uzayıp gidiyor...
Piyano ile sanatçı arasındaki ilişki nasıldı?
- Klasik müzik piyanistinin piyano ile olan ilişkisinden çok daha özgür ve yaratıcı bir ilişki bu. Piyanoyu hem bir ses objesi hem de bir canlı varlık olarak görmekle alakalı. Onunla bir etki tepki ilişkisi içine giriyorsun. Aranızda bir ortaklık doğuyor. Ben piyanoyu canlandırmaya çalışıyordum. O da canlanmak için çabalıyordu sanki. 70’li yılların başından beri akort edilmeyen bir piyano bu. Tüm telleri de paslanmış üstelik. Pırıl pırıl akortlu bir piyano olsaydı böyle bir eserin yaratılmasına aracı olamazdı zaten.
Küratör Melih Fereli
SESLE ÇALIŞAN SANATÇILATA ALAN AÇACAĞIZ
ARTER’in en önemli misyonu güncel sanatta yeni üretimleri özendirmek. Gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında sesle çalışan veya çalışmayı arzulayan pek çok sanatçı var. Özellikle ülkemizde sesle çalışmayı özendirmek adına böyle bir proje başlattık. Hedefimiz şu anda, her sene bir sergiye yer vermek. Sese ve sesli işlere kimse yakından bakmadı şu ana kadar. İzleyicinin de sesli işlerle buluşması bienaller vasıtasıyla oldu. Daha çok genç sanatçıların ilgili olduğu bir alan bu. Bu kulvarda çalışmak isteyen sanatçılara alan tanımak amacıyla, onların özendirilmesi ve çalışmalarının tarafımızdan fonlanmasının gereğine inanıyoruz. 2007’den beri Vehbi Koç Vakfı’nın kurmayı planladığı çağdaş sanat müzesinin omurgasını oluşturacak bir koleksiyon geliştirmeye başladık. İçinde müziğe göndermesi olan pek çok önemli iş de var.