Sistemin sanatçısı ‘Çayeli’nden öteye’ geçemedi

Güncelleme Tarihi:

Sistemin sanatçısı ‘Çayeli’nden öteye’ geçemedi
Oluşturulma Tarihi: Mart 26, 2011 00:00

Birol Topaloğlu’nun Türkçe, Lazca, Hemşince, Gürcüce ve Rumca 13 şarkının yer aldığı 5. albümü ‘Kıyı Kıyı Karadeniz’de pek çok ilk var. Mesela orkestra toptan stüdyoya girip konser kaydı gibi doğaçlama bir çalışma yaptı. Topaloğlu’nun kendi müziğine yolculuğu ortaokulda bağlamayla başladı; kemençe, tulum ve çonguri ile devam etti. Gürcistan’dan bir grup Lazla ‘Laz Band’ı kurdu. İlk Lazca klibi çekti. Kazım Koyuncu’nun belleklere kazıdığı Dido Nana’yı 14 yıl önce Gürcistan’dan derleyen ve ilk yorumlayan da oydu. Laz ritim aletini (guni) icat etti. Cazcı Senem Diyici ve eşi Alain Blessin ile Kaçkar Dağı eteklerinde yaptığı üçlü çalışma ‘laz-caz’ olarak kayda geçti. Karadenizli popçular için; “Sistemin sanatçısı ‘Çayeli’nden öteye’ geçemedi” diyen Topaloğlu anlattı

Rize Pazar’ın bir köyünde doğdum. Yıl 1966. Kalabalık ailem müzikle haşır neşirdi. Özellikle annem şarkılar, ninniler söylerdi. Sanırdım ki her ailede bizim gibi türküler söylenir. Çevremdeki herkes Lazca konuşuyordu. İlkokulda öğrendim Türkçeyi. Dünyada Lazcadan başka dil yok sanırdım. Türkçe öğrenemediğim için bir yıl daha okumak zorunda kaldım. Müzisyen olayım diye bir çıkış noktam olmadı. Ekmek, su gibi bir şeydi bizim için müzik, hayatımızın parçasıydı.
Ortaokulda yetiştirme yurdunda kaldım. Köyde hemen en yoksul aile bizdik. Babam inşaatlara gidiyordu. Üç kardeş yurtta kaldık. Bağlamayla orada tanıştım. Ortaokul 2’de Hürriyet ‘Topaloğlu Kardeşler’ diye röportaj yaptı. İki kardeş saz çalıyorduk. İlk kez bir yılbaşı etkinliğinde, seyirciler giderken sahneye çıkardılar. Bir türkü söyledim, kalkanlar geri oturdu. O zaman içimde bir şeyler uyandı. Ankara’dan gelen araştırmacılar beni konservatuvara almaya çalışıyordu “Bu çocuk yetenekli” diye.

CEMAAT TULUMLA CAMİDE

Düğünlerimiz hep tulumla olurdu ama bizimkiyle birlikte birkaç köyde bazı yobazlar tarafından yasaklanmıştı. “Bilmem ne hoca beddua etti, tulum çalınmayacak” derlerdi. Tulum öyle bir ilahi duygu veriyor ki, bazen göçertiyor adamı. İbadet etsen o kadar transa geçmiyorsun. Ali Osman Dayı tulum çalarak camiye giderdi. Anlaşılan tulumun sesine gelirdi cemaat, ‘Hadi camiye kadar gelmişsiniz, namaza girelim’ dermiş. Meğer tulumu cemaati camiye sokmak için çalmış. Adam namaza durmuş, kulağı uzaklarda çalan tulumda olduğu için, istem dışı ayağıyla ritim tutuyor. Onun için dinlemek bile günah sayılırdı.

BACADAN TEPELERİNE DÜŞTÜM

Üniversiteye gitmeyi düşünmüyordum, babamın yanında inşaatlarda çalışacaktım. İlk yıl sınavı kazanamadım. İkinci yıl Gaziantep ODTÜ Elektrik-Elektronik’e girdim. Kemençe, tulum çalıyorum. İstanbul Radyosu’nda yetiştirilmek üzere THM sanatçısı sınavı açıldı. Gittim kalabalık, 5 saat bekledim. Jüriden biri “Nota biliyor musun?” dedi, “Çok az bilirim, türkü söylerim” diye cevap verdim. Önüme bir nota sürdüler ki, şaşırdım. Beni dinlemediler bile. O kapıdan çıktım, sonra tepelerine düştüm. Girseydim TRT’nin askeri disiplini; aman Pir Sultan’dan şu parçayı okuma, bu kelimeyi çıkar. Şive bile yaptırmayacaklardı. Şimdi gerçek Birol olarak karşılarına çıktım müziğimle. O jüriye beni almadıkları için içtenlikle teşekkür ediyorum.

İSKOÇLAR LAZ MI TARTIŞMASI ABSÜRD

“Şu enstrüman Lazdır, diğeri Rumdur” diyemezsiniz. Ben kemençe çalarken Lazdır, bir Rum çalsa çıkardığı sesle Rum kemençesi olur. Önemli olan tavırdır. İskoçya’da kullanılan gaydaya benziyor ya tulum. “Ha demek ki onlar da Laz olmalı” gibi absürd tartışmalara giriliyor. Oysa tulum her ülkede var. Bire ir bizimkine benzeyenler Yunan adalarında, Gürcistan’da ve Balkanlar’da çalınanlar. Ne güzel halbuki tulum kardeşliği.
Gürcistan’da Megreller de Laz. Köylerinin ürününü satmaya Rize Pazar’a geliyorlar. Aralarında Lazca konuşuyorlar. Dedim “Türkünüz var mı?”. İki kadın “Olmaz mı” diyerek birini daha çağırdılar. Üç kadın üç sesli bir ağıt yaktı. Çok etkilendim. Sınırla birlikte gözümüz de açıldı. Ulaşamadığınızda uzak sanırsınız. Oysa bir saat sonra Gürcistan’dayım.

İLK ALBÜM ANNEMİN OKUDUĞU KASETLERDEN

Üniversitedeyken arkadaş ortamında bağlamayla türkü söylüyordum. Bir konserde bağlamayla Lazca söyleyeyim dedim, fiskos aldı yürüdü salonda. Konserden sonra biri, “Abi iddiaya girdik, bu söylediğin Zazaca mı Kırmançi mi?” dedi. “Ne Zazacası Lazca bu” cevabıma, “Nee, Lazca diye bir dil mi var?” karşılığını vardı. Bu olayla “yeter” deyip koptum. Sonra telefon açtım anneme, “Neyin var neyin yok hazırla” dedim. Abim Çernobil’le ilgili bir beste yaptı. Annem mendiline sardığı üç tane eski kaset koydu önüme, “Belki işine yarar” dedi. Annem gençliğinden beri aşka geldiğinde kayda alırdı sesini. O türküleri kutsal bir emanet gibi aldım ve ilk albümüm Heyamo’nun belkemiği oldu o üç kaset. Sonra diğer annelere, ninelere yöneldim, derlemeler yaptım, dev bir arşivim oldu.

BENİ EN İYİ NİNELER ANLIYOR

Köyleri geziyor, yaylalara çıkıyorum. Yaşlı ninelerin hemen hepsi başta biraz utanıyor ama sonra ağızbirliği etmişçesine; “Madem uzaktan geldin, sen artık benim oğlum gibisin, onun için utanmıyorum, sana söylüyorum” diyorlar, psikolojik hazırlık yapıyorlar. Ayıptır, günahtır deniyor ya... Ben oralarda entelektüel tavırları bırakıyorum, onlardan biriyim. Hayatımı da böyle kurguladım. Lazca söylediğim için insanlar beni anlayamıyor, yaşlı kadınlar anlıyor. “Sen bu gaydeyi (ezgi) nereden biliyorsun” diyorlar.
Karikatürize edilmiş Laz ve Karadeniz müziği var. Futbol maçlarında bordo-mavi, elinde kemençe reklam ve dizilerde figür olarak kullanılır. Laz bakkal gibi salak bir tiptir. Bunun salakça bir şey olmadığı kemençeyi nasıl çaldığına bağlı. Maalesef bugüne kadar sistemin seçtiği sanatçılar bunu gösteremediler. Yani ‘Çayeli’nden öteye’ geçemediler. Sistemin sanatçısı devlet sanatçısı unvanını da almıştır üstelik. Ben galiba sistemin dışına, yani Çayeli’nden öteye geçtim...

BİROL’U DİNLERSEK LAZ OLURUZ

Bugünlerde üstünde çalıştığım önemli bir proje var. Bu röportajda anlattıklarımı bir hikaye olarak Nisan’da sahnelemeli planlıyorum. Adını da ‘4 Saz Tek Ses’ koyduk. Bu teatral gösterinin isim babası Hüseyin Irmak. Bağlama, kemençe, tulum ve çonguriyle nasıl tanıştığımı görseller eşliğinde anlatıyor ve çalıp söylüyorum. Hayati bir proje benim için. Laz müziği denilince itilen, kakılan ve aşağılanan bir kültürün müziği akla geliyor. Karadenizliyseniz sorun yok ama perdenin altını kaldırıp da Lazdı, Rumdu, Gürcüydü; anlamaya çalıştığınızda tehlikeli oluyor, dışlanıyorsunuz. Bizim oradan bile davet almıyorum. Beni gören “Zevkle dinliyoruz” diyor ama organizasyonlara kendilerince zararsız isimleri çağırıyor. “Birol’un müziğini dinlersek Lazlığı da kabul ederiz” korkusu var. Bu algıyı kırmaya çalışıyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!