Sıradışı düşünce ve felsefe taşı

Güncelleme Tarihi:

Sıradışı düşünce ve felsefe taşı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2003 09:37

Fazla aklınız var mı? Şöyle birazcık borç verecek kadar? Korkmayın lütfen. Fazla beyniniz var mı demedim. “Altın Beyinli Adam” hikayesinde, her akşam barları dolaşıp, kafatasının içinden kazıdığı bir parça beynine karşılık, şarap dilenen zavallının yaşamı anlatılırdı. Ve o meşum gece gelir kapıya çatardı. Beyinde kalan son parçayı da verip hayatının sonunu oynayan adam.

Haberin Devamı

Beynimizden vereceğimiz en küçük bir parça, bedenimizin bilinmeyen çok önemli bir parçasını felç edebilir. Oradaki yaşamı durdurabilir. Ama beynimizin içindeki bilgilerden verdiğimiz her parça, bize yepyeni yaşam alanları açan maymuncuk gibidir.

 

Hiç düşündünüz mü, filozoflar neden önemlidir? Neden ölümlerinden onbinlerce yıl sonra bile, tatlı bir bahar esintisi gibi ruhumuzu serinletiyorlar? Umut veriyor, destek veriyor, güç veriyorlar? Neden eskimiyor filozoflar? Harry Potter’ın felsefe taşını filan mı buldular acaba?

 

Haberin Devamı

Dünyanın en iyi beynine sahip insanların, dehaların beyinleri milyon dolar etse bile, beyin ölümü gerçekleştikten sonra kavanoz süsü ya da otopsi mankenliğinden başka yapacak bir şey yok. Ama bilgi öyle mi? Beynin hangi türüne sahip olursak olalım, en değerlisi bile beş para etmiyor ölümünden sonra insanın. Ama bilginin azı çoğu, değerlisi değersizi, zararlısı zararsızı, her zaman değer, her zaman kıymet.

 

Basit bir virüs programı yapıp, internette okuduğunuz bu makaleme bile virüs bulaştıran hacker’ın ürettiği zararlı bilginin bile bir değeri var. Yanlış bilginin bile bir değeri var. Doğru olmadığını biliyorsunuz en azından. Çölün öldürücü sıcağında hangi yolun vahaya gitmediğini söyleyen kişi, yanlış olan yolu göstermekle bile aslında doğru yolu bulmanızı sağlıyor. ÖSS Sınavında 2 seçeneğe indirdiğiniz cevap şıklarından yanlış olanı söylese birisi, otomatikman doğruyu bulmuş oluyorsunuz.

 

Dolayısı ile filozofların savundukları şeyler, zaman zaman eskinin doğrusu şimdinin yanlışı olsa bile, o eski ve yanlış fikirlerine rağmen okuyoruz onları. O bize zıt, Eflatunvari diklenmelerine, Sokrates gibi elle tutulur gözle görülür bir eser bırakmamalarına ve hatta Epikuros gibi yaşamları boyunca haz dışında somut bir başarıya imza atmamalarına rağmen,hala önemlidir onlar.  

Haberin Devamı

 

Adlarını unutamayışımızın, fikirlerini savunmasak bile göz ardı edemeyişimizin sırrı nedir dersiniz. Ve kişisel gelişimin neresindedir, duruşları?

 

Filozoflar, çağlarının düşünce öğretmenleridir. Birileri hayatın o olağan, o durağan ve o sıradan şekilsizliğiyle şekillendirdikçe kendini; çevrelerine :-“Durun” diye haykırmışlardır.

“Durun, böyle yapmak zorunda değilsiniz!” “Ama bize göre bu doğru” diyenlere, o doğrunun yanlışlığını isbat ettiklerinde, çoğu kez kellerinden olmuşlardır. Başların, kesilen buğday başağı gibi, düşünce biçerdöverlerinin önünde sapır sapır harmanlandığı can pazarlarında. Canı pahasına düşünebilmek. Canı pahasına düşündüğünü ortaya koyabilmek. Canı pahasına var olanın dışında, ondan daha farklı bir şeyi göstermek. Hayalen. Hem de düşünemeyen insafsızlara.

Haberin Devamı

 

Zaman zaman okurlarımdan ve seminer katılımcılarımdan mailler alıyorum. Tebrik ve hemen sonrasında ama hocam biraz ütopik değil mi? Evet, belki de doğrular. Ama en azından bugünün ütopiği. Yarının ne olacağını ve ne getireceğini kim bilebilir?

İnsanlık, hem oluşumunu hem de gelişimini düşünceye borçludur. Felsefi tabiriyle; her şeyin değiştiği ve hiçbir şeyin sonsuza dek var olmadığı gerçekliğinden yola çıkarak, değişimin gelişimin kapısı olmuştur düşünce. Ütopik olsun olmasın, farketmez. Yeter ki düşünce; olsun! Var olsun! Hep olsun!

 

Ve bu düşünce o anda var olan sıradan bir düşünce değildir. Ütopiktir. Sıradışıdır. Ondan önceklilerin aynısı olursa zaten, değişim nerde kalır? Gelişim nerde kalır? O ana kadar var olmayan, farklı, sıradışı bir düşüncenin tezahürüdür, varlığımız. Ama Sokrates’in tavsiyesi ile, keşif yolundaki ilk durak “insan, kendini tanı” olmaktadır. Yani değiştirmeden ve geliştirmeden önce ilk önce var olanı bir tanı.

Haberin Devamı

 

Maddi yani bedensel varlığımız hergün kendini yeniler. Saçlarımızdan tırnaklarımıza, beynimizden bağırsaklarımıza kadar, tüm vücut hücrelerimiz sürekli yenilenir. Eskiyen vücut hücreleri dışarı atılır, yerine yeni hücreler gelir. Böylece, insan vücudu yaklaşık olarak 100 günde bir tepeden tırnağa yenilenmiş olur.

 

Yeni bir insanın meydana geldiği anne karnındaki mekandaki Amnios Sıvısı bile 3 saatte bir tamamen yenilenir. Bu yenilenme olmasaydı, içerdeki bebek zehirlenerek ölürdü. Tıpkı, değişimin, yenilenmenin ve gelişimin durduğu gün, dünyamızdaki medeniyetimizin öleceği gibi, değişmeyen toplumlar da kendi kendilerini zehirliyor, farkında olmayarak. Ya da kendi iç dünyamızdaki gelişimin durduğu anda, 2 günü eşit tuttuğumuz anda, kendi kendimizi öldürüyoruz.

Haberin Devamı

 

Bu bedensel değişim ve yenilenme, zihinsel ve ruhsal yenilenmeye bir modeldir. Kendisini yenileyen beyin hücreleri, onun içindeki düşünceler ve fikirler yenilenmezse boşunadır. Bunu bilgisayarının 40 GB’lık hard diskini her ay yenileyen ama bilgisayarına hiçbir bilgi kaydetmeyen kullanıcıya benzetebiliriz. Hard disk yenileniyorsa, içindeki bilgiler de yenilenmelidir.

 

Şirketinizde ya da evinizde 1 hafta internete bağlı kalmazsanız, neler hissediyorsunuz. “Amman efendim, ne 1 haftası, internet 1 saat dursa, kalbimiz durmuş gibi, yaşam durmuş gibi oluyor” dediğinizi duyar gibiyim. Ve haklısınız da.

 

Felfese, philosophia’nın arapça karşılığıdır. Philia; sevgi, sophia ise bilgelik demektir. Sonuçta felsefeye bilgiyi ve bilgeliği sevme sanatı diyebiliriz. Sokrates’in hiçbir şey bimiyormuş gibi yaparak, insanları sordukları anlamsız(!) sorularla düşünmeye davet etmesi ve hatta zorlamasına, Sokrates’ci İroni diyoruz. Yani cahili oynama.

 

Her bilge en sonunda hiçbir şeyi bilmediğini gerçeğini bulmuyor mu, zaten? Ya da “hayatı nasıl kazanabileceğimin yollarını ararken, nasıl kaybettiğimi buldum” gerçeğini...

 

Öyleyse, kişisel gelişime bir düşünce diyebilir miyiz? Sürekli kendini, başkalarını ve çevresini sorgulayan, varlığının anlamını bulmaya çalışan ve dünün kuruntuları yerine, geleceğin kırıntılarından nasiplenmeye çalışan bir düşünce. Yani sıradışı düşünce.

 

Biraz beğenmeyen, biro kadar da beğenilmeyen, ama aydınlanmanın yollarını araken bile düşüncesini inkar ettiği Edison’un ışığını kullanan bir düşünce.

 

Ne dersiniz? Kişisel gelişim insanı, devleti, doğayı ve ahlakı sorgulayan garip filozofların düşünceleriyle mi başladı, acaba? Ve filozoflar kendi çağlarının kişisel gelişim guruları mıdır, düşünce öğretmenleri midir?

 

Bir düşünsenize. Eşyayı paylaştıkça yok oluyor. Toprak her miras devrinde bölüne bölüne ekmek gibi ufalıyor. Ama bölüştükçe artan tek şey sevgi. Paylaştıkça artan. Zaten felsefeye de philia; sevgi ve sophia bilgelik toplamı olarak; bilgiyi ve bilgeliği sevme sanatı dememiş miydik? Öyleyse sevginizi ve bilginizi paylaşarak, yaşamı daha ölümsüz kılmak elimizde. Yaşasın. Ölümsüzlüğün sırrını bulduk galiba. Bilim, genetik olarak normal şartlarda 130 yıl yaşayabileceğimizin sırlarını veriyor, bugünlerde. 130.000 yıl, 130 milyon yıl yaşamaya var mısınız?

 

Birisini öyle bir sevin ki bu hafta. Öyle bir iyilik yapın ki birisine. Öyle bir bilgi verin ki sevdiğinize. Yepyeni bir yaşam başlatın. Ve kuşaktan kuşağa, dillerde destan olsun, paylaşımlarınız. Eskilerin tabiri ile bilgi mıkısı olmayın. Bilgi cimriliği yapmayın. Sevgiyi ve bilgiyi esirgemeyin nolur şu güzel insanlardan.

 

Haydi. Şimdi sevme zamanı. Maddeyi, eşyayı ve bedeni aşın, ruha ulaşın. Beyni aşın, bilgiye ulaşın. Ve sevgiyle bilgiyi birleştirerek, muhteşem bir yaşam iksiri sunun birbirinize. Çünkü birbirinize o kadar çok yakışıyorsunuz ki. Ve çünkü birbirimize o kadar çok yakışıyoruz ki.İşte bu sizin felsefe taşınızdır. Taşları sürtün birbirine. Ve bilgi kıcılcımları, sevgi kıvılcımları ile aydınlansın dünyamız.

 

 Münir Arıkan – Düşünce Öğretmeni & NLP Trainer

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!