Güncelleme Tarihi:
“Tepenin Ardı”, gösterime girmeden salon bulmakta zorlandı, neler hissettirdi bu size?
Reha Özcan: Biz işin üretici kısmındayız. Bizim işimiz, bir senaryoyla yolculuk yapmak. Bu zaten başlı başına zor bir iş. O yüzden biz sadece keyfini yaşamak istiyoruz. Diğer konularla hiç ilgilenmiyorum, umurumda da değil.
Peki uluslararası platformda 16 ödül alan bir filmin salon bulmakta sıkıntı çekmesini neye bağlıyorsunuz?
Reha Özcan: Gittiğimiz bütün festivallerde el üstünde tutuluyoruz. Yönetmenimiz, yapımcılarımız çok ilgi çekiyor. Biz çok onore ediliyoruz, dünya starlarıyla aynı platformda değerlendiriliyoruz. Şöyle bir sonuca çıkarsak, bundan sonra yapacağımız işler için motive edici olmaz diye düşünüyorum: Kültür ve sanat, saygı görmediği yerden kaçar, saygı gördüğü yere gider. Ama bizim bu topraklarla bir derdimiz var, bu topraklarda bir şeyler yapmak istiyoruz. O yüzden devletin kartelleşmeye karşı tavır koyması gerekir. Sinemaları elinde tutan ve maksimum seviyede kullanan şahıslara karşı bir yaptırım uygulanmalı. Film Almanya’da 19 sinemada, Türkiye’de 14 sinemada gösterime giriyorsa, bu benim ayıbım değil.
Berk Hakman: Bir de bizim insanımız ödüllü filmlerden kaçtığı için söylenecek çok da bir şey yok aslında...
AĞIR SAHNELERE MÜZİKLE HAZIRLANDIM
Berk Bey, siz Zafer karakteri için özel bir şarkı listesi hazırlamışsınız, film boyunca hep onları dinliyormuşsunuz...
Berk Hakman: Evet, 25 şarkılık bir liste yapmıştım.
Hangi şarkılar vardı o listede?
Berk Hakman: Jose Gonzalez, Nick Drake, Elliott Smith gibi isimlerin yer aldığı, filmin karanlık atmosferine ve benim canlandırdığım karaktere uyacak şarkılar. Müzikle eskiden beri ilgilendiğim için öyle bir liste hazırlamıştım, ağır sahnelerden iki-üç saat önce dinliyordum.
Her rol öncesi yapıyor musunuz bunu? Sizin ritüeliniz mi bu?
Berk Hakman: Hayır, ritüel gibi bir şey değil, basit bir egzersiz aslında. Müzikle uğraştığım için oradan besleniyorum. Sadece müzik de dinlemedim, şizofreniyle ilgili pek çok kitap okudum.
Reha Özcan: Berk, sen bir de aynaya bakıyordun sık sık. (Gülüyorlar)
MEHMET ROLÜNÜ AYI ÜZERİNDEN KURGULADIM
Peki sizin var mı böyle egzersizleriniz?
Reha Özcan: Müzik, oyuncunun role motive olma tekniklerinden biridir. Bir sanat, diğerinden beslenir. Bu anlamda rolünüz için müze de gezebilirsiniz. Bense Nusret’in hayatının ağırlığını bel fıtığı üzerinden anlatmaya çalıştım. Bol bol da yaşadığı yörenin kitaplarını okudum.
Mehmet Özgür: Ben hayal kurarım, kendi kendime konuşurum. Bir de hayvanlarla alakalı bir takıntım vardır. Bir rolü hayvan üzerinden kurgularım.
Mehmet rolünü hangi hayvan üzerinden kurguladınız?
Mehmet Özgür: Ayı üzerinden. Çünkü Mehmet’in o şartlarda yaşayabilmesi için hakikaten bir ayı kadar kuvvetli olması gerekiyordu.
EVDE OTURARAK OYUNCULUK YAPILMAZ
Çekimleri Karaman’ın Ermenek ilçesinde yaptınız. Kaç gün kaldınız orada, çekimleriniz nasıl geçti?
Reha Özcan: 21 günlük bir kamp sürecimiz oldu, filmi de 18 günde çektik. Konya’da uçaktan iner inmez orada yapılacak işin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha anladık.
Mehmet Özgür: Normalde oyuncular için çok zor şartlardı ama biz o şartlardan hiç etkilenmedik. Orada arındık biz. Yapımcının bulaşık yıkadığını görünce de “İyi ki gelmişim” dedim.
Berk Hakman: Biz oyuncuyuz, evde oturarak olmaz bu iş... Bu arada yapımcılarımız Enis Köstepen ve Seyfi Teoman’ı da anmadan geçmeyelim. Zor koşulların olduğu bir yerde bize çok güzel baktılar.
KUBRICK’İN OYUNCUSU “BÜYÜK FİLM YAPMIŞSINIZ” DEDİ
Ödül aldığınız festivallere katılma şansınız oldu mu, orada nasıl yorumlar geldi?
Berk Hakman: Hepimiz çeşitli yerlere gittik. Dışarıdaki ilgi bayağı değişikti. Mesela Berlin’de Kubrick’in (Stanley Kubrick) oyuncusu Matthew Modine yanıma gelip oyunculuğumuz ve filmle ilgili muhteşem şeyler söyledi, “Büyük bir film yapmışsınız, mükemmel oynuyorsunuz” dedi. Tribeca’da da Robert De Niro’yla tanıştık. İşte en büyük keyif bu. Bu tür filmlerin kıymeti maalesef dışarıda daha iyi anlaşılıyor. Çünkü orada iyi bir film yaptığınız zaman sizin kim olduğunuz önemli olmuyor, saygı duyuyorlar.
Robert De Niro’nun ilgisi nasıldı?
Berk Hakman: Tribeca’nın kurucularından olduğu için yemeğe gelmişti. Usulen gelmiş gibiydi, sıkıldığı belli oluyordu. Ben hiçbir filmi izlediğini zannetmiyorum.
EMİN ALPER BU ÜLKEDE ÇOK ŞEYİ DEĞİŞTİRECEK
“Tepenin Ardı” için ‘ötekileştirmeyi’ anlatıyor diyebilir miyiz?
Reha Özcan: Bizim filmde göze sokar gibi gösterilen politik imgeler yok. Hepsi hikâyenin içinde eriyen şeyler. Ötekileştirme evrensel bir tema sanırım. Öyle olmasa, dünyanın dört bir yanında ilgi görmezdi film. Bizim filmimizde çok etkili bir aşk teması yok ama izleyen herkes çok etkilendi. Toprak, miras, para meseleleri, hayata tutunamama, kuşaklar arası iletişim sorunu var filmde. Dokuz karakterin dokuz hikâyesini izliyorsunuz ama didaktik bir anlatım yok.
Mehmet Özgür: Filmde bir de “bilinçsiz inanma ve liderin sana gösterdiği yolda itaatle yürümeye” de gönderme var. Ben öyle gördüm.
Berk Hakman: Bir de film, Batı’dan bizim taraflara Balkanlar’a geldikçe, Arabistan tarafına gidildikçe daha iyi anlaşılıyor sanırım. Mesela New York’ta bazıları benim canlandırdığım Zafer karakterinin askeri durumunu anlamadı ama Berlin ve Saraybosna’daki seyirciler daha yakın buldular kendilerine.
Zafer, askerden döndüğünde şizofren olan bir genç. Merak ettim siz askere gittiniz mi?
Berk Hakman: Gitmedim, bedelli hallettim.
Emin Alper’le çalışmak nasıldı?
Reha Özcan: Emin, çok değerli bir adam. Bu ülkenin iyi düşünürlerinden biri. Ben iki ya da üçüncü filminden sonra bu ülkede düşünsel anlamda çok şeyi değiştireceğini düşünüyorum.
DÜNYAYI KADINLARIN GÖZÜNDEN GÖRMEK İSTERDİM
Filmde kadın karakter yok. Sadece küçük bir kız ve annesi var. Bunun nedeni ne?
Mehmet Özgür: Doğu’da kadının aile içindeki yeri çok net. Bu ülkede kadına olan baskı ve şiddet devam ediyor. Oraya bir gönderme var sanıyorum.
Banu Fotocan’ın oynadığı Meryem karakterinde bu durumu kabullenmişlik sezdim ben, yanlış mı düşünüyorum?
Berk Hakman: Fikrinize katılmıyorum. Kadının yapacak hiçbir şeyi yok, kim dinleyecek onu? Bizim ülkemizin kadınlarının yapısında susmak vardır. Kadını dinlemezler, dinlemiyoruz. Çok kötü. Halbuki mantık orada, sağduyu gibi duruyor köşede.
Mehmet Özgür: Kadınlar dünyalı değil bence. Ben dünyayı kadınların gözünden görmeyi çok isterdim. Bir kere annelik duygusu var. Keşke anaerkil düzeni terk etmeseydik.
Bu filmden sonra “Suskunlar” dizisinde bir araya geldiniz, tamamen tesadüfi bir durum muydu bu?
Reha Özcan: Aslında bu bir dilekti. Birlikte olmaktan acayip haz almıştık, “Bir şey çıksa da yine birlikte oynasak” diyorduk.
Peki, bu üçlü yeniden bir araya gelecek mi?
Berk Hakman: Nerede o günler! Hatta üçümüz bir sit-com’da oynarsak, ilk röportajı sizinle yapmak istiyoruz. Buradan herkese duyurulur!
Reha Özcan: Evet, biz bir sit-com’da yer almak istiyoruz. Bir de üç kişilik bir oyun yapmak istiyoruz. Ha bir de eğitim kurumu açmak istiyoruz.
BU ÜLKEYE DAİR HİÇBİR UMUDUM YOK
Genel olarak üzerinizde bir karamsarlık var gibi hissettim, bunun nedeni nedir?
Berk Hakman: Valla ben karamsarım. Bu ülkeye dair hiçbir umudum yok. Kendi mesleğimle de ilgili yok. Üç-beş filmde daha oynuyorsun, sonra bitti! Ölürsün, kimse seni hatırlamaz. Türkiye burası.
Neden öyle bir kanıya vardınız?
Berk Hakman: Çünkü etrafımı görüyorum, piyasayı görüyorum, kimlerin ne yaptığını, ülkede nasıl bir yaratıcılık olduğunu görüyorum. Naçizane dokuz senelik set pratiğim bu fikirleri oluşturdu. Karamsar da değilim aslında, artık umursamıyorum.
Reha Özcan: Ben daha yaşlı ve konservatuvarda ders veren bir adam olarak umutsuz değilim. Benim her zaman umudum var. Ayrıca Beşiktaşlıysan, siyah beyaz renklere gönül verdiysen, her zaman bir umut vardır! (Gülüyor) Sanat her zaman olacak. Hayatı sanat güzelleştirecek.
Mehmet Özgür: Reha, futboldan girdi, ben de bir Fenerbahçeli olarak, “Yenilmek var vazgeçmek yok” diyorum. Değişimi yapacak olanlar bizleriz aslında. Bizim umudu kaybetmememiz lazım.
Berk Bey, belki albüm yapıp müzik piyasasına geçersiniz?
Berk Hakman: Albüm yaparım da, ondan da umudum yok. Ayrıca kendim için yapacağım albümü, satması için değil. Bir hırsım yok, zamanı geldiğinde o da olur. Çocukluğumdan beri hayalimdir zaten evde bir tane CD’m olsun, isterse 10 tane satsın.
PAZARCI DEĞİLİZ
Son olarak seyirciye seslenmenizi istiyorum. “Tepenin Ardı”na gelsinler, çünkü...
Berk Hakman: Film, oyunculuk, sinematografi... Bunlarla ilgilenen gelsin, çünkü keyif alacak. “Ben ara sıra filme giderim, biraz da mısır yerim” diyorsa hiç gelmesin.
Reha Özcan: Biz Türkiye’de vizyona girmeden önce bir sürü coğrafyada denendik. O coğrafyaların hepsinden bu ülkenin yüz akı olarak ayrıldık. Biz kendi malımızı övecek pazarcılar değiliz. Sadece izlenmeye değer olduğunu söyleyebiliriz.
Mehmet Özgür: Kendilerini bir aynada görmek istiyorlarsa, o ayna “Tepenin Ardı”. Perdeye baktıklarında kendilerini görecekler. Belki de silkelenip kendilerine gelecekler...
ŞIMARMAK İSTİYORUZ
Reha Özcan: Yurtdışına gidiyorsun, insanlar el üstüne tutuyorlar, kendini bir şey sanıyorsun. Hoşuna gidiyor. Yıllar önce Paris’te “Topor-parti” diye bir oyun oynadım. TV5 canlı yayına aldı, Le Monde gazetesi Avrupa’daki ilk 10 oyuncudan birisi olarak beni gösterdi. Hakikaten kendimi bir şey sandım. Türkiye’ye geldim, hiçbir gazetede tek bir satır çıkmamış! Evlilik yıldönümümüzde biriktirdiğim parayla karımı Paris’e götürdüm, “Bak ben burada değerliyim” diye. Biraz şımarmak istiyoruz, bunda ne var?