Şermin TERZİ
Oluşturulma Tarihi: Ekim 03, 2010 00:00
Selim Demirdelen (41), ismini bir yere not edin. Çünkü Demirdelen önümüzdeki yıllarda Türk sinemasının sayılı yönetmenlerinden biri olmaya namzet. ‘Anlat İstanbul’ filminin beş yönetmeninden biri, Türk sinemasındaki değişimin miladı ‘Eşkıya’nın ise yönetmen yardımcısıydı. Şimdi ise, cuma günü vizyona giren, ilk uzun metrajlı filmi ‘Kavşak’la geçen hafta yapılan 17. Altın Koza Film Festivali’nde ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü kazandı. Senaryosunu ve müziklerini de kendi yaptığı filmle, ‘En İyi Müzik Ödülü’ yine onun oldu. Filmin başrol oyuncusu Sezin Akbaşoğulları’nın ‘En İyi Kadın Oyuncu’, Umut Kurt’un ise ‘Umut Veren Genç Oyuncu’ ödülü alması ise filmin lezzetinin ipucu. Tıpkı filmindeki gibi, onun da hayatını değiştiren ilginç tesadüfler ve kavşaklar var
Kavşak’ta insan hayatındaki tesadüfleri anlatıyorsunuz. Sizin hayatınız tesadüfleri ne?- Hayatta tesadüf ettiğim insanlar ve olaylar bakımından kendimi hep şanslı hissettim. Sinemaya başlamam da bir tesadüf. Yabancılara karavan kiralıyordum. Bir
film şirketi arayıp, karavan kiralamak istediğini söyledi. Karavanı alıp gittim ve film setini görünce büyülendim. Benim bu işi yapmam lazım dedim. Aslında iktisatçı olduğumu duyduklarında, “Bize yaramazsın” dediler. Ama kafayı takmıştım. Çekim süresince sohbetlerde müzikle ilgilendiğimi öğrendiler. Sonra ses stüdyosundan biri ayrılınca bana “Sen gelir misin” dediler. Böylece istifa edip koşarak Man Ajans Tompson’a girdim. Üst katta Necati Tosuner, Yavuz Turgul gibi isimler vardı.
E, peki ses stüdyosuna girip, sonra Yavuz Turgul’un efsane ‘Eşkıya’ filminde yönetmen yardımcısı olmayı nasıl başardınız?
- Tonmaisterlik yaparken bir taraftan da kameraları kurcalıyordum. Acaba becerebilir miyim deyip ‘Makinist’ isminde kısa bir film çektim. Sonra da ‘Hasret’ ve ‘Çevre’ adında iki kısa film daha.... İFSAK’ta ödül aldım o filmlerle. Biri 49, diğeri 79 saniyeydi. Hatta ödülümü verirlerken, “Selim Demirdelen, bize kısa filmin ne kadar kısa olabileceğini gösterdi” dediler. Baktım bu iş olur gibi oluyor, New York Üniversitesi’nde kısa dönem sinema eğitimi aldım. Sonra Bilgi Üniversitesi’nde sinema televizyon master’ı yaptım. Döndüğümde Yavuz Turgul, ‘Eşkıya’yı çekiyordu. “Ben de çalışabilir miyim” dedim, kabul etti sağ olsun. Tolgay Ziyal yönetmen yardımcısıydı. Yavuz Abi hep, “Siz benim değil Toygar’ın asistanıydınız” der. Yavuz Abiyle çalışmak çok öğreticiydi, dört yıllık okula bedeldi.
Titizliğiyle, zor beğenmesiyle nam salmış Yavuz Turgul, nasıl oldu da size ‘Peki’ dedi? Ne gördü sizde? - 1991 yılında Man Ajans’a girmiştim. Beş yıl çalıştık. Herhalde beni tanıdı ve yapabileceğimi düşündü.
Filmi önceden ona izlettiniz mi?- Hayır, ona cesaret edemedim. Zaten film yaparken, insan ustalarının nefesini her zaman ensesinde hissediyor. Onlara karşı bir sorumluluk duyuyorum. Filmi galada izledi.
Kavşak bir gişe filmi mi? Ne tür kaygılarla bu filmi çektiniz?- Ne gişe, ne de ödül kaygısıyla çektik. Sinema filmi duygusu ve heyecanıyla çektik. Ama ben bu filmin ortada bir yerde duracağını düşünüyorum. Beklentileri belli ölçüde karşılayacak, seyircinin zekasına hürmet eden, bir tarafıyla da sanatsal değeri olmasına çalıştığım bir film. Seyirciden ilgi görürse, bu tarzın var olması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda sinema filmleri ticari ve festival filmleri olarak iki uçta geziyor. Ama Türkiye’de bir de Yavuz Turgul sineması diye bir tarz var. Onun filmleri gişe de yapar, festivallerde de karşılık bulur. Çağan Irmak’ın filmleri keza öyledir.
REKLAM YÖNETMENLİĞİNİ PARA İÇİN YAPIYORUM
Filmde yalnızlığa öyle vurgular yapmışsınız ki, insanın içini eziyor. Yalnızlık duygusu size bu kadar mı tanıdık?
- Filmi özetleyen kelimeler yalnızlık, yüzleşme, kabullenme ve tesadüfler. Yalnızlık beni çok etkileyen bir şey. Kendimle büyük yakınlıklar gördüm. Herhalde bilinçaltıyla ilgili şeyler. Annem babam ayrıydı. Yatılı okulda yedi yıl okudum ve zaten evden uzaktım. Herkesten ve her şeyden etkilenmiş olabilirim.
İlk uzun metrajlı filminiz. Sinema salonunda ilk seyrettiğinizde ne hissettiniz?- Heyecanlandım. Birinin telefonu çalınca, biri öksürünce, esneyince sinir oldum. Garip bir duyguymuş.
Ödül bekliyor muydunuz?- Kendime itiraf etmesem de içten içe bekliyordum galiba. Ama dört ödül bana da sürpriz oldu.
En iyi müzik dalında da ödül aldınız ve müzikler de sizin elinizden çıkma. Müzisyenliğinize mi, sinemacılığınıza mı daha çok güveniyorsunuz?
- Sinemacılığıma. Belki de müzisyenliğin eğitimini almadığım içindir. Lisede rock grubuyla başladım, sekiz yıl reklam müziği yaptım. Sonra da etnik elektronik Beat Bazaar albümümü çıkardım. Ardından da ‘Barda’ filminin müzikleri geldi. Geçtiğimiz yıl da, ‘Dut Ağacı’ adında bir albüm çıkardım. Vokalli bir albümdü. Benim sesim berbat olduğu için Levent Yüksel, Özge Fışkın, Aylin Aslım, Koray Candemir gibi arkadaşlarıma rica ettim, onlar söylediler.
Reklam yönetmenliği ve sinema yönetmenliği arasında çatışan şeyler oluyor mu?- Reklam yönetmenliğini para için yapıyorum. Oradan kazanmazsam, istediğim tür filmler de çekemem.
Siz ‘Bıçak Sırtı’ dizisinin de yönetmenliğini yaptınız. Bu öğütücü dizi çarkı içinde, yönetmen olmaktan mutlu muydunuz?- Türkiye’de dizi çekme şartları çok acımasız. Hem çok yoruldum hem keyif aldım. Ama sonra ara verdim. O setlerde boşananlar, ayılanlar, bayılanlar oluyor ama ancak biri ölürse bu acımasızlık
haber olur.
SAÇMA SAPAN BAŞUCU FİLMLERİM VAR
Şu an karşınızda olsa titreyeceğiniz, heyecanlanacağınız yönetmenler var mı? - Ustam olduğu, kendisine de sinemasına da saygı duyduğum için tabii ki her zaman Yavuz Turgul. Zeki Demirkubuz’u da seviyorum, son dönemdeki sineması çok güzel bir sinema. Stanley Kubrick çok etkileyici bir yönetmen.
Başucu kitabı gibi, başucu filmleriniz var mı?-‘Star Trek’, ‘Mission Impossible 3’ gibi saçma sapan başucu filmlerim var benim. En etkilendiğim filmlerden biri Ermanno Olmi’nin ‘Nalın Ağacı’. ‘Kader’, ‘Masumiyet’, ‘Üç Maymun’, ‘Yumurta’ ve ‘Süt’ü çok beğendim. ‘Bal’ en az beğendim oldu. Ama her film kusurlarıyla güzel.
Kendinizi nasıl tanımlarsınız?- Orta boylu, kel. Bazen Çağan Irmak’la karıştırıyorlar.
Huysuz musunuz, komik misiniz, ketçap sever misiniz gibi sorulardan bahsediyorum.- Sorumluluk sahibi, disiplinli, hatalara tahammüllü ve onları çözmede hevesli biriyim ama iyi niyeti suistimale tahammülüm yok. Düzen severim. Ev ve iş ortamımın estetik olmasını isterim. Seyirciye karşı sorumluluğumda utanma ve mahcup olma korkusu yaşarım.
Sizi ne heyecanlandırır?- Leica fotoğraf makineleri. ‘Bıçak Sırtı’nı çekerken, haftanın yedi günü çalışıyordum gece eve geldiğimde yaptığım tek şey, internette Leica’nın açık artırmalarını takip etmekti. Nesli tükenmekte olan hayvanları korumaya alıyorum gibi hissediyorum. Ama biraz kontrolden çıktı. 1970’lerden beri üretilen M4’ten bugüne kadar üretilmiş bütün makineler ve objektif serisi evde duruyor. İşin kötüsü, kullanmaya kıyamıyorum.