Sinema

Güncelleme Tarihi:

Sinema
Oluşturulma Tarihi: Mart 17, 2006 00:00

Ortadoğu’da petrol savaşları

Syriana

Yön: Stephen Gaghan

Oyn: George Clooney, Matt Damon, Amanda Peet, Christopher Plummer, Kayvan Novak


Senaryosunu yazdığı Trafik ile uluslararası uyuşturucu kaçakçılığında dönen dolapları en ince ayrıntısına kadar deşifre eden Stephen Gaghan, yönetmen olarak karşımızda. Syriana’da bu kez küresel petrol endüstrisinde yaşanan yozlaşmayı tüm çıplaklığıyla perdeye taşıyor. "Tüm çıplaklığıyla" sözünü klişe bir deyiş olarak algılamayın çünkü hiçbir film, Ortadoğu’daki petrol savaşlarının perde arkasını Syriana kadar net yansıtamadı. Bu başarıdaki en temel etken, filmin 1976-1997 yılları arasında Ortadoğu’da CIA ajanı olarak görev yapan Robert Baer’in kitabından uyarlanması.

Stephen Gaghan elindeki metinle yetinmemiş, bizzat Robert Baer ile tam bir yıl boyunca Ortadoğu’da petrol dünyasının önemli şahsiyetleriyle görüşmeler yaptıktan sonra senaryoyu kaleme almış. Tıpkı Trafik’de olduğu gibi filmini birçok karakter ve iç içe geçmiş onlarca öyküyle anlatıyor. Filmin en önemli özelliklerinden birisi anlatımda dramatik kurguya yer verilmemesi. Filmde ne kendinizi özdeşleştireceğiniz bir kahraman var, ne de mide bulantısı duyacağınız bir kötü adam. Filmdeki gerçeklik duygusu o kadar net ki, yer yer "Bir belgesel mi izliyorum" sorusunu kendinize yöneltmek zorunda kalıyorsunuz.

FİNALİ NASIL DEĞİŞTİ

Filmin en radikal başarısı, Hollywood’un politik filmlerde kullandığı "Sepetin içinden bazı çürük elmalar çıkar. Onları temizlerseniz sistem mükemmel şekilde işler" tezine darbe indirmesi. Oyuncuların performansı görülmeye değer. Özellikle de 30 günde 15 kilo alarak kamera karşısına çıkan George Clooney’nin, kendisine En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ını kazandıran CIA ajanı Bob Barnes portresi sinema tarihine geçecek cinsten. "En seksi erkek" imajıyla hatırlanmak istemediğini belirten Clooney’in, kariyerine İyi Geceler İyi Şanslar ve Syriana gibi nitelikli filmlerle devam edeceğini sinemaseverlere müjdeleyelim. Not: Dubai’de final sahnesini çekildiği gün Bush’un tekrar seçimleri kazandığı haberi alınmış. Gaghan durumu şöyle özetliyor: "Tüm ekibin morali bozulmuştu. O umutsuzlukla senaryodaki sondan farklı bir son çektik."

Ali’nin absürd maceraları

Korkuyorum Anne

Yön: Reha Erdem

Oyn: Ali Düşenkalkar, Işıl Yücesoy, Köksal Engür


Reha Erdem’in A Ay ve Kaç Para Kaç’ın ardından çektiği üçüncü filmi Korkuyorum Anne, 23. İstanbul Film Festivali’nde gösteriminden iki yıl sonra vizyona girme şansı buldu. Film, 16. Ankara Film Festivali’nde altı ödül, İstanbul Film Festivali’nde Fipresci tarafından verilen En İyi Yerli Film, Nürnberg Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu (Ali Düşenkalkar) ve Antalya Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülü kazandı.

Korkuyorum Anne, Ali adlı baş karakterinin trafik kazasında hafızasını kaybetmesiyle başlıyor. Ali’nin yaşadığı benlik savaşına, babası Rasih, terzi Neriman, karnında bebeğiyle İpek, mahallenin kasabı Kemal gibi birçok yan karakter de dahil olunca ortaya absürd bir macera çıkıyor. Reha Erdem’in bu absürd maceraya eklediği "İnsan nedir ki?" (Filmin ilk adı) sorusu ise yapıtın asıl tartışma metnini oluşturuyor. Hayatın akışını küçük ayrıntılarda izleyen, insanın varoluş sorunlarına kafa yoran bu nitelikli çalışmanın en büyük handikapı gerçeküstü anlatımıyla Emir Kusturica’nın yapımlarını hatırlatması. Türk sinemasında nadiren izleme fırsatı bulabileceğiniz bu sıradışı filmi kaçırmayın deriz.

Yalan gerçeğe dönüşüyor seri katil dehşet saçıyor

Cry Wolf

Yön: Jeff Wadlow

Oyn: Julian Morris, Lindy Booth, Jared Padalecki


Owen Matthews, yeni okulu Westlake Prep’de hayal gücü yüksek, zeki öğrencilerin yer aldığı Yalancılar Kulübü’ne katılır. Owen ve arkadaşlarının yarattıkları Kurt adlı hayali seri katilin maceraları, internet yardımıyla okulun sınırlarını aşınca yalanlar gerçeğe dönüşür...

ABD’de beklediği hasılatı elde edemeyen ve eleştirmenlerden kötü not alan E-Katil; Çığlık, Şehir Efsanesi, Dedikodu adlı filmleri fazlasıyla hatırlatan, tipik teen-slasher tarzı bir korku filmi. Jeff Wadlow’un 1 milyon dolara çektiği bu ilk yönetmenlik denemesinin, cep telefonlarında oyun versiyonu da mevcut. Not: Rock yıldızı Jon Bon Jovi’yi filmde, Rich Walker rolünde izleyebilirsiniz.

İnsanın ruhuna iyi gelen türden bir film

Ladies in Lavander

Yön: Charles Dance

Oyn: Judi Dench, Maggie Smith, Daniel Brühl


Lavanta Kokulu Kadınlar geçen yıl İstanbul Film Festivali’nde açılış filmi olarak gösterilmişti. Hikaye, İngiltere’nin bir balıkçı kasabasında, 1936’da geçiyor.

Ursula ve Janet, birlikte yaşayan iki yaşlı kız kardeştir. Fırtınalı bir gecenin sabahında, sahilde baygın yatan, tek kelime İngilizce bilmeyen ama son derece yakışıklı genç bir adam bulurlar. Sırılsıklam genci evlerine taşır ve kendine gelene kadar bakmaya karar verirler. Ancak işaret dili ile anlaşabildikleri adamın bir müzisyen olduğu ortaya çıkar. Bu misafirlik düşünülenden daha uzun sürecek ve hem gencin hem de kız kardeşlerin hayatı değişecektir.

Film, Shakespeare oyuncusu olarak ünlenen İngiliz aktör Charles Dance’ın ilk yönetmenlik denemesi. İngiliz kara mizahına özgü, çok ince esprilerin ve yaşlılığa dair naif ayrıntıların yer aldığı film, gözyaşına dönüşme potansiyeli yüksek dramatik sahnelere sahip.

Cehennem Silahı serisinin yönetmeninden yine bir aksiyon

16 Blocks

Yön: Richard Donner

Oyn: Bruce Willis, Mos Def, David Morse


Dedektif Jack Mosley, koruma altındaki çenesi düşük bir tanığı, polis karakolundan sadece 16 blok ilerde olan mahkeme salonuna götürmekle görevlendirilir. Ancak işin içine mafya üyeleri girince kısacık yol tam bir cehenneme dönüşür. Bruce Willis’in bıyıklı, aksak yürüyen, her şeyden bezmiş bir dedektif olarak karşımıza çıktığı 16 Blocks, gerçek zaman diliminde ilerleyen bir polisiye macera. Filmdeki her şey iki saat içinde gerçekleşiyor. Zamana karşı yarış, gerilimi artırıyor. Öncelikle Bruce Willis hayranlarına sesleniyor.

Hayatın anlamını kuantum fiziği ile çözün

What the #$*! Do We (K)now!?

Yön: William Arntz-Betsy Chasse

Oyn: Marlee Matlin, Elaine Hendrix, Barry Newman


Yarı belgesel yapıt, kısa röportajlar ve öykülerden oluşuyor. Amanda (Marlee Martin) adlı bir kadının içsel yolcuğunun ekseninde izleyiciyi, evrenin ve dünyanın oluşumu, dinler ve hayata dair birçok konuda beyin jimnastiğine çağırıyor. Amanda’yı bu içsel yolculuğunda ünlü fizikçiler, tıp ve tabiat uzmanları yalnız bırakmıyor. Kuantum fiziğinden yola çıkarak evrenin gizemini çözmeye çalışıyorlar. Not: Belgeselin DVD’si dört ay boyunca Amazon.com’da en çok satan 10 film listesinde yer alma başarısı gösterdi.

Altıoklar izleyiciyi geremiyor

Beyza’nın Kadınları

Yön: Mustafa Altıoklar

Oyn: Tamer Karadağlı, Demet Evgar, Levent Üzümcü

Psikiyatr kocası Doruk ile mutlu bir evliliği olan Beyza’nın hayatı, yaşadığı garip bilinç kayıplarıyla altüst olur. Bu arada İstanbul’un çeşitli semtlerinde, kesilmiş insan bacakları ortaya çıkmaktadır... Mustafa Altıoklar, sinemamızda son dönemde pek ele alınmayan psikolojik-polisiye-gerilim türünde bir film kotarmaya çalışmış. Ancak sonuç pek de iç açıcı değil. Finalde izleyiciyi ters köşeye yatırmaya çalışıyor ama gerilim adına tatmin edici bir sonuç çıkmıyor. Üstün insan sendromundan Hz. İbrahim gibi dini motiflere kadar birçok felsefi metine yer veren kompleks bir yapı oluşturulmaya çalışılmış. Altıoklar ne kadar araya Sezen’dan parçalar atıp, The Three Faces of Eve filminin yerli versiyonunu çekmeye çalışmışsa da her şey absürd bir komediye dönüşmüş. Keşke Tamer Karadağlı’nın oynadığı komiser Murat karakterine biraz daha fazla sahne verilseydi ve biz de keyifli bir komedi izleseydik.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!