Simitsiz bir şehirde yaşayamam abi

Eşimle 2004’te Londra’da tanıştık. Önce tatillerde geliyorduk. İstanbul’u bilmiyordum, bayıldım. Oğlumuz Luca doğduktan sonra 2009’da İstanbul’a taşındık. Karım 22 yıldır Londra’da yaşıyordu ve yabancı gibi hissetti. Ben hep buralıymışım gibi rahattım. Şimdi o dönmekten bahsediyor ama çok seviyorum İstanbul’u. İnsanlar çok sıcak oysa Londra’da herkes birbirinden kopuk. Türkçe öğreniyorum. Kuzguncuk’ta mahalle kültürü hâlâ varlığını koruyor. Türkiye kültürel mirası ve doğal güzellikleriyle eşsiz. Pazarlara bayılıyorum. Sokakta yemek yemeğe de... Kokoreç sevdiğim yemeklerin başında. Artık simit olmayan bir ülkede yaşayamam. Rakıyı da seviyorum tabii.

BJÖRK ŞAŞIRTTI

Müzisyen bir aileden geliyorum. Babam orkestra şefi, annem piyano öğretmeni. 4 yaşında keman çalmaya başladım. Üniversitede müzik okuduktan sonra Gwen Stefani, Björk, Mick Jagger ve Skin gibi müzisyenlerle çalışma fırsatı buldum. 2001’de Jeff Beck’in albümünde çalıştığım bir parça Grammy kazandı.
Birlikte çalıştığım sanatçılar arasında sesini en iyi kullandığını düşündüğüm isim Björk. Bir seferinde stüdyoya üç saat geç geldi. O kadar az vaktimiz vardı ki, çok paniklemiştim. Sakince “Şarkıyı üç kere söyleyeceğim, en sonuncusu en iyi hali olacak” dedi. Üçüncü söyleyişinde o kadar mükemmeldi ki, ağzımız açık kaldı. Çok sevdiğim diğer bir isim de Gwen Stefani. Onunla çalışırken oğlumuz doğdu. Stefani’nin bir giyim markası var: L.A.M.B. Oğlumuza bir tişört ve ayakkabı gönderdi.�
Türkiye’de de Burhan Öcal’la çalıştım. Şimdi de Banu Savaş’la çalışıyorum. Türk müziğini yavaş yavaş keşfediyorum, favorilerimse Sezen Aksu ve Duman.
2003’te kendi grubum Forty Thieves Orkestar’ı (Kırk Hırsız Orkestrası) kurdum. Grup adını Ali Baba ve Kırk Haramiler’den alıyor. Masalda nasıl Kırk Haramiler mağarada bir hazine buluyorsa ben de müzik hayatımın bir noktasında Balkan ve Çingene müziğiyle; oryantalle, ud ve kanun gibi aletlerle tanıştım. Bu hazineyi bildiğim müzik tür ve enstrümanlarla harmanlayıp bugünkü tarzımı oluşturdum. Bütün bu yeni tınılarla çok keyifli bir müzik tarzı geliştirdim. Doğulu melodilerle Batılı tarzların uyumunu yakalamak önemli. İlk yıllarda bu tarz çok şaşırtıcı geldi insanlara. Şimdi daha yaygın. Chantel gibi sanatçılar bu müziği  sevdirdi. Türk insanına da çok tanıdık melodiler bunlar. Duyan hemen oynamaya başlıyor. Çingenelerin hikayeleri bence çok ilginç. Şarkılarında hüzün ve sevinç bir arada..  Batı müziğinden sıkılmıştım. Duygusu eksik gelmeye başlamıştı. Bu toprakların müziği yoğun duygular barındırıyor.

VAPURDA BESTELEDİ

İlk albümümüz ‘Forgotten Tales’i (Unutulmuş Masallar) 2006’da yaptık. İkinci albümümüz ‘Last Band Standing’ (Ayakta Kalan Son Grup) geçen Nisan’da Avrupa’da yayınlandı. Almanya’da çok iyi bir satış yakaladı, önümüzdeki hafta Türkiye’de de çıkıyor. Şarkıların çoğu İstanbul’dan izler taşıyor. Vapurdayken bestelediğim bir şarkı var mesela. Adı ‘Üsküdar’. ‘Yıldızların Altında’nın da bir cover’ı var albümde. Karım sekiz aylık hamileyken Kargo’dan ‘Yıldızların Altında’yı dinliyorduk. Dans etmeye başladı. O kadar kaptırdı ki, erken doğum yaptı. Yıllar sonra Kargo’nun solisti Koray’la karşılaştık. “Oğlumuz sizin yüzünüzden erken doğdu” dedik. Önce panikledi, sonra da çok güldü.

MÜZİSYEN YOGA EĞİTMENİ

Müzik dışında en büyük tutkum yoga. Iyengar yoga sertifikalı bir eğitmenim. Iyengar, farklı bir yoga türü. Kurucusu 93 yaşında ve hayatta. Kuralları daha katı ve sertifika almak çok zor. Yogaya 1997’de Londra’da başladım. Zihni sakinleştirmesi hoşuma gidiyor. Öğrendiklerimi paylaşmak için 2006’da iki yıllık bir eğitim aldım. 14 yıl boyunca İngiltere’nin en iyi Iyengar hocalarıyla çalıştım. Ayrıca sayısız kurs, konferans ve yoga tatiline katıldım. 15 kadar öğrencim var.