Şimdi klarnetiyle dinleyenin tüylerini diken diken ediyor

Güncelleme Tarihi:

Şimdi klarnetiyle dinleyenin tüylerini diken diken ediyor
Oluşturulma Tarihi: Kasım 27, 2004 01:23

Kirpi’yi müzik piyasasını takip edenler iyi bilir. Louis Armstrong’un İstanbul’a gelişinde birlikte gerçekleştirdikleri ‘session’ı akıllara kazıyan Mustafa Kandıralı gibi, Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az sayıdaki klarnetçiden biri.

Çakıl Gazinosu, Maksim derken stüdyo müzisyenliğini yapmaya başlayan Kirpi, iki ay önce Mega Müzik etiketiyle ‘The Song By Kirpi’ adıyla kendi albümünü çıkardı. Çok satanlar listesine giren albümün ilk parçası ‘Bu Şarkı’ bütün radyolarda devamlı çalınıyor. Hatta yurtdışında yayınlanacak toplama albümlerin listesinde bile çoktan yerini aldı. Müzik piyasasında ‘Kirpi’ adıyla tanınıyor ama aslında adı Bülent Altınbaş. Bu lakabı arkadaşları ortaokul yıllarında saçlarının sağa-sola taranamayacak kadar sert ve dik durması yüzünden yakıştırmışlar.

Müziğe başladıktan sonra ise duygusunu klarnete aktırdığında dinleyenlerin tüylerini diken diken ettiği için hálá bu lakabı kullanıyor. Kirpi, lakabının bu haklı sebebini müzisyen bir aileden gelmesine bağlıyor. ‘Amcalarımın hepsi TRT’den. Sellahattin ve İzzet Altınbaş. Muazzez Abacı gibi büyük isimleri yetiştirmiş, bestelerini vermişler. ‘Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini’, ‘Ömrümüzün son demi son baharı’, ‘Söyleme duymasınlar bu aşkın bittiğini’ gibi besteler amcalarımın şarkıları. Dolayısıyla benim de başka bir iş yapmam imkansız gibi görünüyordu’ diyor. Kirpi, aslen Bandırmalı. Daha 6-7 yaşlarındayken klarnetle tanışmış ve kendi deyimiyle sazına aşık olmuş. Hatta sırf İstanbul’da müzik yapabilmek için okulunu ortaokul ikinci sınıftan terk etmiş. O yıllardan beri İstanbul’da sesini duyurmak için nasıl mücadele ettiğini anlattı.

İstanbul gibi her dakika yeni bir isim türeyen müzik piyasasında kendinizi nasıl tanıttınız?

- İstanbul’a geldikten sonra kendimi tanıtmak için çok uğraştım ve çok çalıştım. Üç sene Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde müzik eğitimi aldım. Gerçi bu iş sadece çalışmayla olmaz. İnsanın içinden gelmesi gerek. Ben daha 15 yaşındayken kulüplerde çalmaya başladım. Örneğin Çakıl Gazinosu’nda Bülent Ersoy’un arkasında ikinci klarnetçiydim. Bu bana gurur veriyordu. Sonra Maksim’de alt fasıl grubunda çalıyordum. Kulüp 12 gibi eski kulüplerde. Bahsettiğim 90’lı yıllarda bu tip kulüplerde çalmaya başlayınca piyasanın içine girmiş oluyorsunuz zaten.

KLARNETİ ESKİDEN SIRF FASILDA ÇALARLARDI

Sonra stüdyo müzisyenliğine başladınız ve bu işten para kazanmaya başladınız.

- Stüdyo müzisyenliğine başlamam için İskender Şencemal elimden tutmuştur. Yani beni keşfeden odur. 1993 yılında askerden geldikten sonra tam olarak stüdyo müzisyenliğine başladım diyebilirim. İlk Nejat Alp’in albümüne çaldım. Çok heyecanlandığımı daha dün gibi hatırlıyorum. Haziranın 25’iydi. Sonra birden gerisi geldi zaten. Tarkan, Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses, Muazzez Ersoy ve Bülent Ersoy gibi neredeyse çalmadığım sanatçı yok.

O zaman sizin için en popüler klarnetçi tanımını yakıştırabiliriz.

- Klarnet sazını Türkiye’de ilk önceleri sadece oyun havası çalmaya yarayan bir alet gibi görüyorlardı. Fasıl sazıydı. Şöyle düşünün ki eskiden pop şarkıların arkasında klarnet duyar mıydınız hiç. Ben de bu böyle olmaz diye düşündüm. Çünkü bu alet her şeye ayak uydurabilir. Klarneti renk sazlar diye tabir ettiğimiz bir renk haline getirdim. Sevdirdim. İddialı konuşmayı sevmem ama şu anda klarnetçilerin öncüsüyüm diyebilirim kendime. Her sene Dubai Festivali olur. Türkiye’den birkaç arkadaşımla birlikte giderim. Ama Türkiye’de Mustafa Kandıralı gibi değerli klarnetçiler de vardı. Hatta dedem için Atatürk’ün klarnetçisi derlermiş.

Her müzisyenin farklı bir tarzı vardır ama siz stüdyo müzisyenliği sayesinde her tarz albüme çalıyorsunuz.

- Ben içimden gelen duygulara göre renk değiştirebiliyorum. Yani şarkı neyse onun havasını çabuk alıp insanlara sunabiliyorum. Mesela Dede Efendi’den Türk Müziği çalarken tam bir klarnetçi havasında dinleyenlere Türk Müziği havasını koklatırım. Ama İbrahim Tatlıses, Sibel Can ya da Ebru Gündeş’in fantezi tarzına eşlik ederken şarkı ne istiyorsa ona girebiliyorum. Benim en büyük özelliğim yaşayıp yaşatabilmemdir. Gözümü kapatırım ve kafamda bir senaryo üretirim. Çünkü şarkılar laf olsun diye yapılmaz. Bir anısı, yaşanmışlığı vardır. Ben de bunu kendim yaşamış gibi düşünerek gözümde canlandırıyorum.

DİNLERKEN HÁLÁ AĞLADIĞIM PARÇA

Albüm fikri nasıl ortaya çıktı?

- Albüm yapmayı hep düşünüyordum. Ama nasıl bir şey yapacağıma karar veremiyordum. Çünkü yaptığınız şeyle dikkat çekmeniz gerekiyor. Besteler bile hazır değildi. İşin mutfağında olan arkadaşlarım, aranjörüm benim neler yapabileceğimi bildikleri için beraber hazırladık. Albümde benim de beş bestem var. Türkiye’de olmayan bir albüm yaptık. Bu albümle yurtdışında da çok güzel başarılar yakalamayı umut ediyorum. Sadece insanların beni anlaması için bir fırsat vermelerini istiyorum. Çünkü piyasada benim neler yapabileceğimi biliyorlar. Ama şu ana kadar kafamdakilerin sadece yüzde 20’sini yapabilmişimdir.

BİR ANDA ÇIKAN BESTELER

Şarkıları çalarken bir yandan da yaşarım diyorsunuz. Peki, albümdeki kendi bestelerinizi nasıl yaptınız?

- Mesela albümdeki ‘Klarnet&Piyano’ adlı parçadan örnek verebilirim. Çaldıktan sonra dinlerken ağladığım bir şarkıdır. Bunun elbette bir anısı var: Üst sokaktaki mahallede bir gece yarısı iki katlı bir ahşap ev yandı. İçeride iki tane çocuk öldü (gözleri doluyor). Annenin babanın feryadını sanki ben yaşadım o anda. Stüdyoya girdim ve çalmaya başladım. Ben bile anlayamadan böyle bir şarkı çıktı. Bunda duygusallığımın da etkisi var elbette. Yine albümdeki son şarkıda da savaştaki insanların halini, çilesini anlatmaya çalıştım. Zaten parça çığlık sesleriyle başlar. Bazen de klavyeci arkadaşlara beni takip et dedim, yeni şarkılar ortaya çıktı.

iBRAHİM TATLISES’İN KLİBİNDE PALA REMZİ OLDU, TARKAN’IN ŞARKISINI DEĞİŞTİRDİ

Tarkan’ın 1998 yılında çıkan ‘Şımarık’ albümünde ‘İkimizin Yerine’ diye bir şarkı vardı. Alt- yapısı hazırlanmış, keman bölümü bile çalınmıştı. Benden bunların üzerine klarnet çalmamı istediler. Ben şarkıyı dinledikten sonra stüdyoya girip parçayı tek başıma çaldım. Sonra bütün kemanları benim çalışıma göre değiştirdiler. Tanınmamı sağlayan diğer bir şarkı ise Sezen Aksu’nun ‘Kahpe Kader’ adlı şarkısının girişidir. Hatta İbrahim Tatlıses’in ‘Pala Remzi’ şarkısının klibinde bile oynadım. Sonra herkes beni Pala Remzi olarak tanıdı.

ORHAN GENCEBAY, KİRPİ İÇİN BESTE YAPMIŞ

İbrahim Tatlıses ve Orhan Gencebay beni çok severler. Orhan Gencebay, ilk kez bir klarnetçiyi düşünüp bir beste yapmıştır. ‘Cevap Ver’ albümündeki ‘Yakacak Yara’ adlı şarkının müzik yapısı bu yüzden tamamen farklıdır. Şarkıda baştan sona klarnetin feryadını duyarsınız.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!